Bugün Yalnız Lafla Değil İş İle Örnek İnsana İhtiyaç Var

“Lisanul hal enteka min lisanul mekal” (İnsanın vaziyeti ve işi onun  ağzından fazla konuşur) Bu yazıyı teyid eden Bediüzzaman Hazretlerinin mübarek sözü çok daha makbul, ifadesi şöyle: ”Eğer biz ahlakı İslamiyenin kemalatını ef’alımız ile izhar etsek, sair dinlerin tabileri ve milletleri elbette cemaatlerle İslamiyet’e girecekler. Belki de kürei arzın bazı kıt’aları ve devletleri İslamiyet’e dehalet edecekler.”

Yani bugün sen söylediğin sözü işin ile takviye etmezsen te’siri ya az olur, veya hiç olmaz. Müslüman dini meseleler de hiçbir zaman felsefe yapamaz. Dini konulardan bahsederken sözü Ayet kerimlere ve Hadisi şeriflere ters düşmeyecek. O zaman hem maddi hem de manevi mesuliyetten kurtulur.  Bu hususa  dini konularda önder olanlardan İmamlardan cemaatlere örnek olmaları bekleniyor. Hocaların gözü tok olacak, ahiret sevaplarını, dünyadaki geçici hayatta sarf etmeyecekler ki nasihatleri tesir etsin. Bu sebepten mutekaddimin zamanında caminin imamı yokmuş, cemaatten kimin dini bilgileri fazla imiş, imam o oluyormuş. Ondan sonra halkta dini bilgiler azalınca başlamışlar camilere imam tayin etsinler.

Yakından tanıdığım bir imam efendinin evine ara sıra gidiyordum, bakıyordum çok kitabı var. Ve biliyordum ki  ona devletin verdiği maaştan başka bir geliri yok, Ona dedim, Hocam bu kadar kitabı nasıl te’min edebildin? Bana sorduğunuzda haklısınız, sana anlatayım dedi. Cemaatin kimsesi ölüyor ve ölenin ruhuna hediye etmek için  bize ya Mevlüd ya Kur’anı Kerim okutturuyor ve bizi uğurlarken birkaç para hediye ediyor. Almazsan okunan Mevlüt veya Kur’an kabul olmadı diyor. Bunun en iyisi verdiği  parayı kitap alıyorum. O bilgilerden ben de cemaatte kitapların sevabından bende parayı veren faydalanıyoruz. Onun bu hali beni çok sevindirdi ki Hoca efendi ahiret sevaplarını dünyada harcamıyor.

Bediüzzaman hazretleri bu hususu çok güzel açıklıyor:

         “BİRİNCİSİ: Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar. Hem netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfaati de kaçırır.
Evet, hakikat ve âhiret için çalışanlara karşı bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiş. Ve bilfiil onların hakikat-i ihlâslarına ve sadıkane olan hizmetlerine bir cihette iştirak etmek niyetiyle, onların hâcât-ı maddiyelerinin tedarikiyle meşgul olup vakitlerini zayi etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardım edip hürmet etmişler. Fakat bu muavenetten (yardım)  menfaat istenilmez, belki verilir. Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, lisan-ı hal ile dahi istenilmez. Yani: (İnsan manevi hizmetleri için akli ile kalbi ile beklemeyecektir)  Belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir.”
(Ahiret  kazançlarını dünyada yemiş olur o hususta ahrete    eli boş gider.)

Allah’a ne kadar şükretsek azdır ki bu gün devlet diyanet Risale-i Nurlara sahip çıkıyorlar ve onları basmaya başladılar, yoksa imamlar bu günün ihtiyaçlarına cevap veren Risale-i Nur hakikatlarına mustağni davraniyorlar. Halbuki fen hakim olduğu bir devirde, Risale-i Nur gibi ispatla cevap verilir. Trakyada Seyyid sülalesinden Kemal hocanın oğlu imam tayin edilmiş ve 2-3 senedir 10 küsur imam arkadaşlarıyla Risale-i Nurlardan ders yapıyorlarmış yakında yeni bir hocayı da derse çağırmışlar. Dersten sonra yeni gelen Hoca siz ne zamandan beri bu dersi yapıyorsunuz demiş? Cevabı işte 2 senedir yapıyoruz. Böyle cevabı alınca, o hoca: Bunun cevabını ahirette nasıl vereceksiniz ki 2 sene bensiz ders yapmışsınız demiş.

Bir ara biri bana Müslümanları hayrette bırakacak bir mesele anlattı: Dedi ben filan Hocanın ardında namaz kılmam, ben kendisine neden sorunca? Babam ölünce o camideki hocaya bir Mevlüd okutmuştum, hocayı uğurlarken kendisine bir miktar para hediye ettim, Hoca  bana bu kadarla Mevlüd okunur mu? Verdiğimin iki katını istedi. Ondan beri ben onun camisina gitmiyorum. İşte derdimiz bu, hocaların çoğu ahiret sevaplarını dünyada yiyor.

Evet hoca camide namaz kıldırırken kendi borcu olan namazını eda ediyor. Devlette bir memura verdiği gibi onada maaş veriyor. Üstelik cemaat hocayı kiradan kurtarmak için hocaya bir ev kiralıyor, bu yetmedi,  Beyefendiye!  Kur’ani Kerim ve Mevlüdi şerif parayla okuyacak bu doğrumu?

Bir ara bir meclisteydik halk tabii sohbet ediyor. Biri işim uzak sabah erken kalkmam icab ediyor ne yapacağım mecburuz çocuklara ekmek parası çıkaralım lazım dedi. Bunu işeten Müezzin efendi, ben senden daha erken kalkıyorum demesin mi? Bende dayanamadım: Evet müezzin efendi sen erken kalktığına maaşı almanla onun parasını alıyorsun. Peki camiya sabah namazına gelen cemaat hiç para almıyorlar onların hali ne olacak?   (Haşiye)

(Haşiye) Türkiyede idareyi Adnan Menderes kazanınca Sırbistanda %5 Türk vardı oradaki Türkler Türkiyeye gelmek için oranın liderine müracaat ettiler, o da Adnan Menderes’le anlaştı ve Türkiye’ye Türkler ve Müslüman Anavutlar, Boşnaklar, Pomaklar nüfus dairesinde kendini Türk göstermek için memura rüşvet verip Türk oluyorlardı. Böylece 1952 den 1960 şe kadar Türkiyeye iki milyonun üstünde nüfus göç ettiği halde,   Ben Türkiyede dine karşı inkilaplar olduğu için Türk olduğum halde Türkiyeye gelmedim. Ancak 1959 de bize Risale-i Nurlar geldikten sonra fikir değişti. Çok ağır şartlarla 1965 te Türkiyeyi ve Nur talebelerini görmeye geldim. Ondan sonra karar kesinleşti ve  1970 te 8 nüfusla birlikte çok az para ile doğum yerim Sırbistan’dan Türkiyeye  göç ettim. Önce Bursaya gittim yapamadım İstanbul’a geldim Şimdi evim Olan Küçükçekmecenin Cumhuriyet mahallesi o zaman çayır gibi bir yerdi. yol, su, elektrik yok orada bir ev yaptım eve bir kapı ile bir pencere taktım  öte tarafları tuğla ile kapattım eve girdim. Benim gibi bir yabanci için İstanbul’da iş bulmak kolay değildi, çalışacak ta benden başka yoktu. O zaman Bakırköy Müftüsü Ali Aktürk Hoca Efendi bizim cemaattan olduğu için  benle çok ilgileniyordu ve o zaman Türkiyede diplomalı hocalar yeterli kadar olmadığından, bir hoca ölünce sayısı belli olmayan bir miktar dini bilgisi olanlar imtihana giriyorlardı kim daha iyi biliyorsa vazifeye onu alıyorlardı. Durum böyle olunca, Müftü efendi  bana imamlık veya müezzin olmamı teklif etti, bende Risalelerden aldığım yukarıda geçen Üstadın dersinden bilgi aldığım için, Müfti efendiye: Hocam merak etmeyin ben hiç çekinmeden her ağır işi yaparım fakat diyanete girersem muhtaç olurum, Kur’anı Kerimi  para ile okumaya mecbur olurum. Bunu yapamam dedim ve vazife almadım Allahıma çok şükür ve bir kaç meslekte çalıştım, Allah kimseye muhtaç olmadan beni yaşattı.

Abdülkadir HAKTANIR

 

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: