Bulutlar ne kadar ağır?

Rüzgârı rahmetinin önünde müjdeci gönderen de Odur. Nihayet o rüzgâr ağır bulutları yüklendiğinde, Biz onu ölü beldelere gönderir, sonra ondan suyu indirir, o suyla da yerden her türlü ürünü çıkarırız. Ölüleri de kabirlerinden Biz böyle çıkaracağız. Umulur ki düşünür ve ibret alırsınız.

A’râf Sûresi, 7:57

Âlemlerin Rabbi, üzerimizdeki en büyük nimetlerini, günlük hayatın basitliği, sadeliği ve ucuzluğu içinde bize bağışlar: nefes alıp vermek, yahut gün ışığıyla ısınıp aydınlanmak gibi. Bunlar için biz hiçbir zahmet çekmeyiz, bir fatura ödemeyiz. Bu yüzden, eğer bilinçli bir şekilde bakışlarımızı bu tür nimetler üzerinde netleştirmezsek, kalın bir alışkanlık perdesi onları örter ve Allah’ın en büyük lütuflarını bizim dikkatimizden saklar.

Yağmur da böyle nimetler arasındadır. O, aslında, yeryüzündeki milyonlarca tür canlının sayısız bireylerine İlâhî rahmetin en büyük bir armağanıdır. Ve bu armağanın, sebepler açısından düşünürsek, pek büyük bir maliyeti vardır. Zira yeryüzünün bir köşesine bir damla yağmur yağdırmak için gerekli olan âlet ve malzeme, okyanuslardan, atmosferden ve güneşten daha aşağısı değildir.

Yağmurun hammaddesi okyanuslarda depolanmıştır. Ancak o acı ve tuzlu bir sudur, üstelik muhtaçların erişemeyeceği kadar uzaktadır.

Onu, daha da uzaktan, 150 milyon kilometre öteden gelen gün ışığı buharlaştırır, arıtır ve havaya kaldırır.

Havada, Yer ve Gökler Rabbinin emriyle bulutlar kurulur: hem de, Kur’ân’ın tanımladığı şekilde, ağır bulutlar.

Minicik, çelimsiz su molekülleri, Rablerinin gösterdiği şekilde bir araya gelirler, birbirlerine tutunurlar ve tonlarca ağırlığa erişirler.

O damlacıklardan yüzlerce ton bulut inşa edilir. İrili, ufaklı bulutlar şekilden şekle girerler. Yeryüzünün semâsında her an değişen tablolar çizilir.

Biz buradan baktığımızda, dağ gibi bulutların sessizce hareket ettiğini, kuş gibi oradan oraya uçtuğunu görürüz. Üstelik uçmak için onların birşey yapması da gerekmez. Yine Rablerinin emriyle rüzgâr gelir, onları alır, götürür.

Bütün bunlar o kadar doğal bir şekilde ve sessizce olup biter ki, insanlar bilinçli bir şekilde bakmadıkları zaman, bu olayların kendiliğinden cereyan ettiğini zannederler. İşte, âyet-i kerime, bu hadiseye bir rahmet eseri olarak işaret ediyor ve gözümüzün önünü örten alışkanlık perdesini keskin ifadesiyle yırtıp atarak bizi gerçek dünya ile karşı karşıya getiriyor. Aynı zamanda, “ağır bulutlar” deyimi ile ayrı bir vurgu daha yaparak, bu rahmet mucizesinin önemli bir yönüne dikkatimizi çekiyor.

“Ağır bulutlar” sözü, bulutların muazzam birer su deposu olduğunu bize hatırlatıyor. Yer ve Gökler Rabbi, böyle depoların her birinde tonlarca, hattâ binlerce ton, hattâ yüz binlerce yahut milyonlarca ton su depolamıştır. Gözümüzün önünde bir pamuk yığını gibi uçup gidiveren mütevazi bir bulutun ağırlığı bile, büyük bir uçağın ağırlığından daha fazladır. Büyük fırtına bulutları ise, on binlerce Boeing 747’den meydana gelen dev bir filonun ağırlığına erişebilir!

Bu ağırlıklar uzun zaman havada kalmaz. Bulutlar, vakti erişip de Rablerinin kendilerine gösterdiği yere vardıklarında, yüklerini yeryüzüne boşaltırlar. Bir başka deyişle, başımızın üzerinde uçan binlerce 747, bu defa başımıza konar. Eğer 50 kilometrekarelik bir alana yağan 1 cm’lik bir yağmurdan söz ediyorsak, bu demek olur ki, yarım milyon ton su, yahut yarım milyon tonluk bir bulut gökten tepemize inmiştir.

Tabii, biz, milyonlarca ton suyun göğe yükselmesi için bir zahmetin altına girmediğimiz gibi, onun yere inişinde de bir sıkıntıya düşmez, bunun için bir fatura da ödemeyiz. Halbuki yeryüzünde insanlar kendi âlemlerine dalıp gitmişken, onların üzerinde milyonlarca Boeing 747 uçuşuyor, bir o kadarı da etraflarına iniyor yahut yerden havalanıyor!

İşte, âyet-i kerime, “ağır bulutlardan” söz etmek ve bunları birer rahmet müjdesi olarak hatırlatmak suretiyle, dünya semâsını, Yer ve Gökler Rabbinin görünmez hazinelerinden rahmet taşıyan dev filolarla dolmuş bir halde gösteriyor.

Bu dev filolar her an bir yerden bir yere uçuşuyor.

Her an bir yere Yer ve Gökler Rabbinin rahmetini boşaltıyor.

Her an yeni filolar kuruluyor, filolar dağılıyor.

Yer, gök ve denizler bir emir altında, muhteşem manevralara sahne oluyor.

Aşağıdan dualar yükseliyor, yukarıdan rahmetler iniyor.

Ve bütün bu manevralar, insana, her nefeste eriştiği sayısız nimetleri hatırlattıktan başka, bir de sonsuz bir hayat için dirilişi müjdeliyor.

Ümit Şimşek – Nuraniyyat

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: