Cabir İbn-i Abdullah (R.A.) Kimdir?

Câbir(ra), genç yaşta Müslüman olmuş ve mümtaz vasıflarıyla Hazreti Peygamber(sav)’in defalar­ca takdirlerine mazhar olmuştu. Re­sû­lul­lah sık sık evlerine mi­safir gider, yemeğe kalırdı.

Eli silah tutan gençler Uhud Harbine katılmak için Peygamberimize(sav) müracaat ediyor, müsa­ade istiyorlardı.

Câbir bin Abdullah’ta bunlardan biri idi . Re­sû­lul­lah (sav), gidip babasından izin aldığı takdirde savaşa katılabileceğini kendisine bildirdi.

Hazreti Câbir(ra)’in babası Abdullah bin Amr (ra), oğlunun arzusuna şöyle cevap verdi:

Sevgili evladım, kız kardeşlerine bakıp himaye edecek başka bir kimse olsaydı, senin Uhud’da gözlerimin önünde şehit olmanı ne kadar ister­dim!

Câbir(ra)’in babası, ikinci Akabe bey’aitinde müslüman olmuş ve Haramoğulları nakipliğine tayin edilmişti. Kâfirler Uhud gazasında onun, burnunu ve kulaklarını keserek işkence ettikten sonra şehit ettiler. Geride kalan dokuz kızına* Câbir(ra) baktı.

Babası Abdullah şehit olduğunda kız kardeşleri ona bir deve vererek “Git babamızın cenazesini bu deveye yükle getir ve onu Selemeoğulları kabristanına göm” dediler.. Rasûl-i Ekrem(sav) babamı aile kabristanına götürmek istediğimi haber aldılar. Beni huzurlarına çağırarak dedi ki;

Nefsimi elinde tutan Cenâb-ı Allah’a yemin ederim ki; Abdullah arkadaşları ile birlikte gömülecektir.”

Rasûl-i Ekrem(sav)’in bu sözü üzerine ben de babamı aile kabristanına defnetmekten vazgeçtim ve onu Uhud şehitleri ile birlikte gömdüm.

Rasûlullah(sav), Câbir(ra)’e “Sana bir müjde vereyim mi? Allah babanı diriltti. Ve kendisine perdesiz doğrudan doğruya hitap etti. Halbuki şimdiye kadar hiçbir kimseye böyle hicabsız söylediği olmamıştır” buyurdu.

Câbir(ra) babasının bıraktığı borçlarını ödeyemedi ve Rasûlullah(sav)’a giderek,”Ya Rasûlallah! Babam Uhud günü şehit olduğunda bana borç bıraktı. Alacaklılar beni sıkıştırıyorlar. Bana Yardım ediniz de borcumun bir miktarını gelecek yıla ertelesinler.’ dedi.

Rasûlullah(sav) daha sonra alacaklıları çağırmış ve onlardan Câbir’e mühlet vermelerini istemiş, fakat onlar mühlet vermeyince Rasûlullah(sav) Câbir(ra)’e babasının borçlarını hurmalarıyla ödemesini buyurmuş ve Cabir (ra) hurmalarıyla borcunu ödemiştir.

Câbir(ra), Bedir ve Uhud savaşlarından başka bütün Cihat hareketlerine katılmıştır.

Babasının Uhud’da şehit olmasından sonra Hazreti Câbir(ra) dul bir kadınla evlen­mişti. Re­sû­lul­lah(sav) “Bakire mi, dul mu aldın?” diye sordu, Câbir (ra) :“Ey Allah’ın Resûl’ü, biliyorsunuz, benim yedi kız kardeşim vardır. On­lara bakıp saçlarını tarayacak, besleyip büyütecek tecrübeli birisini almak iste­dim. Onun için dul bir kadını tercih ettim.”

Fevkalade yakışıklılığı ve kahramanlığıyla istediği kızla evlenebilecek du­rumda olan Câbir(ra)’in bu davranışı Re­sû­lul­lah(sav)’ın çok hoşuna gitti ve “İsa­bet ettin, ey Câbir!” diyerek kendisini teyit buyurdu. Câbir’in(ra) evlendiği Süheyme binti Mes’ud isimli kadın, daha sonraları İslam’a büyük hizmetlerde bulunmuştur.

Ensar’ın ileri gelenlerinden olan Hazreti Câbir(ra), Medine’ye iki kilometre kadar uzak bir me­safede oturmasına rağmen, Peygamber Mescidi’nde, Peygamberi­mizin(sav) imam­lığında kılınan bütün vakit namazlarına iştirak ederdi.

Hazreti Câbir(ra)’in kabilesi olan Selemeoğulları bir ara Mescid-i Nebevî civarında boş olan yere yerleşmek istedi. Bunu haber alan Re­sû­lul­lah, “Ey Selemeoğulları! Yurtlarınızdan ayrılmayınız ki, sevaplarınız çok olsun.” buyurdu.

Resûl-i Ekrem(sav)’in iltifatlarına birçok defa mazhar olan Câbir(ra), ilmi önce Re­sû­lul­lah(sav)’tan tahsil etmiş, daha sonra Hazreti Ebû Bekir(ra), Hazreti Ömer(ra), Hazreti Ali(ra), Ebû Ubeyde(ra) ve Talha’dan(ra)’dan tahsile devam etmişti. Bildikleri­ni başkalarına aktarmakta ve öğretmekte de çok cömert davrandı ve naklettiği 500’den fazla hadis-i şerif yanında İmam-ı Bakır, Muhammed bin Münkedir, Sâid bin Minâ, Âsım bin Ömer bin Katâde gibi çok kıymetli ilim adamlarını talebe olarak miras bıraktı.

Câbir(ra), Enmar gazasında Rasûlullah(sav)’ın hayvanının üzerinde namaz kıldığını rivayet etmektedir. Hendek savaşında da Rasûlullah(sav) ile ashabının tam üç gün aç kaldıklarını, hendek kazan bazı sahabîlerin rastladıkları kayayı yerinden oynatamadıklarını nakleden Cabir(ra) şöyle buyurur;

Rasûl-i Ekrem(sav)’e bir kaya parçasına tesadüf ettiklerini söylemişler. Hz. Peygamber de onlara ‘Siz bu kaya parçasının üzerine biraz su serpiniz’ buyurdu. Su serpildi, sonra Rasûl-i Ekrem kazmayı eline alarak besmele çektikten sonra kazma ile kayaya üç defa vurunca kaya tuzla buz oldu. Bu sırada dikkat ettim, Rasûl-i Ekrem(sav) açlıktan karnına bir taş bağlamıştı.”

Câbir(ra), Rasûlullah(sav)’in kendilerine istihâre duasını öğreterek şöyle buyurduğunu rivayet eder.”Sizin biriniz bir işe kalben azmettiğinde o kimse farz değil istihare niyetiyle nafile olarak iki rekat namaz kılsın. Namazdan sonra şöyle dua etsin:

-Ya Rab hakkımda hayırlısını bildiğin için senin dergâh-ı inâyetinden bana hayırlısını bildirmeni dilerim. Ve hayırlı olana gücün yetiştiğinden lutfundan bana güç vermeni dilerim. Ya Rab, hayırlı olanın bana gösterilmesini ve takdirini senin o büyük fazl ve kereminden dilerim. Allah’ım senin her Şeye gücün yeter, halbuki benim yetmez. Sen her Şeyi bilirsin, halbuki ben bilmem. Muhakkak sen Şuurumuzdan uzak olan her şeyi de pek yakından bilirsin. Ya Rab, bilirsin ki bildiğinde hiç şüphe yoktur Şu azmettiğim iş dinim, dünya ve âhiretim için hayırlı ise, benim için onu kolaylaştır. Sonra işlemeye kudret bahşettiğin ve bana nasip kıldığın bu işi, mübarek eyle. Yine şu azmettiğim iş dinim, dünya ve âhiretim için şer ise, bu işi benden beni de bu işten uzaklaştır. Ve hayır nerede ise o hayrı bana takdir eyle. Sonra nefsimi bu takdir buyurduğun hayır kabul etmeye razı kıl.

Hazreti Câbir(ra) “istihare eden müminin duada bu iş diye geçen yerlerde hacetini adıyla anmasını” söylemiştir.

Sizin biriniz farz namazı mescidinde kıldığında dönüp evine gelerek sünnet, müstehap, kaza namazlarını evinde kılmak suretiyle evini de namazın feyz ve bereketinden nasibdar kılsın. Cenâb-ı Hak onun namazından evinde bereket yaratır.” Hadisi şerifinide Hazreti Câbir(ra)’in rivayet etmiştir.

Hazreti Câbir(ra)’in rivayet ettiği hadislerden bazıları şunlardır,

Yanımızdan bir cenaze geçmişti de Rasûlullah (sav) cenaze geçtiği için kıyam etmişti, biz de ayağa kalktık, kendisine Ya Rasûlallah(sav), bu bir Yahudi cenazesidir dedik. Rasûlullah, Bir cenaze gördüğünüzde (müslim olsun, kâfir olsun) kıyam ediniz. Çünkü ölüm, korkunç bir şeydir buyurdu

Ey Câbir dikkat et. Sana Kur’an’da nazil olan en büyük sureyi bildiriyorum. Bu, Fâtiha-i Şerîfe’dir. Zira onda her derde karşı bir şifa vardır.”

Ezan ile beraber ticaret haram olur. Hutbe esnasında da söz söylemek haramdır. Söz söylemek hutbeden sonra helâl olur. Ticaret de namazdan sonra helâl olur.”

Rasûlullah(sav)’ın mescidinde bir hurma kütüğü vardı. Hazreti Peygamber(sav), hutbe esnasında ona dayanırdı. Kendisi için minber yapıldığında bu kütükten gebe develerin iniltisine benzer sesler çıktığını işittik. Hazreti Peygamber(sav) minberden inip de elini üzerine koyunca sustu, O sırada kütük susturulan çocuk gibi hafif hafif inliyordu. Susturduktan sonra “O, yanında edildiğini işittiği zikrullah için ağladıydı’ buyurdular.”

Benden evvel hiç bir kimseye verilmedik beş şey bana verilmiştir: Bir aylık yola kadar (düşmanlarımın kalbine) korku salmak ile zafere erdim. Yeryüzü bana mescid kılındı. Onun için ümmetimden namaz vakti gelip çatmış her kim olursa olsun namazını kılıversin. Ganimet bana helâl edildi. Halbuki benden evvel kimseye helâl edilmemiştir. Bana şefaat verildi. Bir de her peygamber özellikle kendi kavmine gönderilirken ben bütün insanlara gönderildim.”

Rasûl-i Ekrem (s.a.s) efendimiz öğleni zevâlden sonra gündüzün sıcağında; ikindiyi henüz güneş beyaz ve tertemiz iken; akşamı güneş battığında; yatsıyı da gâh erken gâh geç kıldırırdı. Cemaati toplanmış bulduğunda acele eder, gecikmiş bulduğunda tehir ederdi. Sabah namazını ise onlar, yahut Rasûlullah karanlıkta kılarlardı.”

“Hazreti Peygamber(sav) sarımsağı kastederek “Her kim bu yeşillikten yerse mescidlerimize, yanımıza gelmesin buyurdu.”

Hazreti Câbir(ra) Medine’de ölen son sahabidir. Hadis, tefsir ve fıkıh’da önemli bir yeri vardır.

” Müttaki veya facir, herkesin Cehennem’e gireceğini, fakat ateşin müttakileri yakmayacağını, Allah’ın onları ateşten kurtaracağını” bildirerek, Meryem suresinin on yedinci ayetinin tefsirine açıklık getirmiştir. Yine o şu hadîsi bildirmiştir “İnsanlar Allah’ın dinine fevc fevc girdiler, ondan fevc fevc çıkacaklar.”

Uzunca bir ömre mazhar oldu. Müslümanlardan herkese karşı şefkatli ve merhametli davranmakta çok hassas idi Ömrünün sonlarına doğru Haccâc’ın valilerinin zulüm ve sıkıntıları yüzün­den fazlaca müteessir olmuş ve çökmüştü, gözleri görmez oldu.

Hicret’in 74. senesinde 94 yaşındayken vefat etti. Haccâc da dâhil binlerce Müslüman, Hazreti Câbir(ra)’in cenaze namazına iştirak etti. Sağlığında olduğu gibi cenazesiyle de Müslümanların bir araya gelerek kaynaşmasına vesile olan Hazreti Câbir(ra)’in şefaatinden Cenâb-ı Hak bizleri mahrum etmesin! Amin.

Ashab arasında Câbir İbn Abdullah isminde iki kişi daha vardır: Biri Câbir İbn Abdillah İbn Rebâh; diğeri Câbir İbn Abdillah er-Râbisî’dir.

*Bazı rivayetlerde yedi kızı olduğu yazılıdır.

Çetin KILIÇ/LÜLEBURGAZ

www.NurNet.Org

Kaynak:

  • Sahabeler Ansiklopedisi
  • Risalei nur org