Çağımızın Önemli Bir Hastalığı: Gurur

Gurur, çağımız insanının en önemli hastalıklarından biridir. Kendini biraz güçlü hissetmeye başlayan, biraz gücü ve itibarı artan, biraz cebi ve cüzdanı dolup mal mülk sahibi olmaya başlayan, biraz makam mevki sahibi olup, biraz şan şöhret elde edenler hemen dünyevi değerlerin cazibesine kapılıp gurur hastalığına yakalanıveriyor ve kendini diğer insanlardan üstün görmeye başlıyor.

Zira çağımızda insanoğlunun kendine duyduğu güven zirveye ulaşmış ve beşeriyetin katettiği gelişmeler insan enesini adeta nemrutlaştırmaya başlamıştır. İnsanoğlu büyüklüğün sadece Allaha mahsus olduğunu unutur ve büyüklük davasına cüret eder olmuştur. Gurur hastalığı maneviyatı zayıf insanlara mahsus olmayıp, maalesef dindarlık iddiasındaki kişiler bile bu amansız hastalığa düçar olmaktadır.

Lügat ta kibir, aciz, kıymetsiz şeylere güvenip mağrur olmak, boş yere güvenmek ve kendini başkalarından üstün tutmak anlamlarına gelen gurur, Kuran’da ve Hadis-i şeriflerde telin edilmiş ve insanlar şiddetle sakındırılmıştır. Cenab-ı Hakk, Kuran-ı Kerim’de;

“Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden yüz çevirteceğim. Onlar bütün ayetleri görseler yine de inanmazlar; doğru yolu görseler, yol olarak benimsemezler… (el-A’râf, 7/146). “Allah bü yüklük taslayanları sevmez” (en-Nahl, 16/23).

“Kim, Allah’a kulluktan, O’na ibadetten çekinir ve büyüklenirse, bilsin ki, (Allah) kıyamette herkesi huzurunda toplayacaktır” (en-Nisâ, 4/172).

“Însanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini de alçalt. “ (Lokman, 31/18). Buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz’de; “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” buyurmaktadır.

Bediüzzaman Hazretlerine göre; Gurur ile insan maddi manevi kemalat ve mahasinden mahrum kalır,eğer gurur saikasıyla başkasının kemalatına tenezzül etmeyip kendi kemalatını kafi ve yüksek görürse,o insan nakıstır. Zira Bediüzzamana göre, ”Zaaf gururun madenidir.” Zayıf insanlar açıklarını kapatmakla gurur ve kibire kapılırlar. Kibirli insanlara bakıldığı zaman çoğu sonradan görme oldukları ve sosyal hayatta işgal ettikleri makam ve mevkinin ehli olmadıkları anlaşılır.

“Büyük Görünme Küçülürsün! Ey enesi çifteli, kafası da kibirli! Şu mizanı bilmeli: Her adam için elbet cem’iyet-i beşerde, içtimaî binada, görmek görünmek için şu mertebe denilen bir penceresi var. Ger pencere, kamet-i kıymetinden yüksekse, tekebbürle tetâvül edecek, uzanacak. Ger pencere, kamet-i himmetinden alçaksa, tevazu’la tekavvüs edecek, eğilecek. Kâmillerde, büyüklük mikyasıdır küçüklük. Nâkıslarda, küçüklük mizanıdır büyüklük…” (Lemaat)

İnsan ruhunu çeşitli tezahürleriyle körelten zararlarına Kur’an-ı Kerîm’in genişçe bir açıdan baktığı kibir, maddî hayatta zararın ve kaybın sebebidir. Kibir örneklerinde gördüğümüz gibi büyüklenenler henüz dünyada iken, hareketlerinin cezasını çekerek helâk olmuşlardır.

“Evet, gurur ile, insan maddî ve mânevî kemâlât ve mehasinden mahrum kalır. Eğer gurur saikasıyla başkaların kemâlâtına tenezzül etmeyip kendi kemâlâtını kâfi ve yüksek görürse, o insan nâkıstır. Böyle insanlar, malûmat ve keşfiyatlarını daha yüksek görmekle, eslâf-ı izâmın irşadat ve keşfiyatlarından mahrum kalırlar. Ve evhama mâruz kalarak bütün bütün çizgiden çıkarlar. Halbuki, eslâf-ı izâmın kırk günde yaptıkları bir keşfiyatı, bunlar kırk senede bulamazlar.” (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

Bediüzzaman, Risale-i Nur’da insanı gurur hastalığına yakalanmaktan veya aşağılık kompleksine kapılmaktan kurtaracak çok sağlam bir ölçü veriyor:

“Ey insan! Kur’anın desâtirindendir ki, Cenab-ı Hakk’ın mâsivasından hiçbir şeyi ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem sen kendini hiçbir şeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma. Çünki mahlûkat, Mâbudiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi, mahlukîyet nisbetinde de birdirler.” (Lemalar, 17. Lema)

Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören bahtiyardır. Tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır. (Bediüzzaman, Hizmet Rehberi)

Rüstem Garzanlı / Diyarbakır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: