Camide Bütün Irklar Omuz Omuza…

İstanbul’un bazı semtleri vardır. Bu semtler belki on-on beş sene evvel kurulmuştur amma Hakkâri’den daha kalabalıktır. Buralarda oturan halk, Türkiye’nin muhtelif yerlerinden gelmiştir. Hemşehrilik ve ırkçılık gibi haller bütün hızıyla yürürlüktedir. Mesela Lazların, Kürtlerin, Çerkezlerin, Arnavutların kahveleri ayrı ayrı olabilir.

Şimdi düşünelim…

Herkes kendi kahvesinde otururken ezan okunmaya başladı. Namaz kılmak isteyenler kalkar caminin yolunu tutar. Camide herkes bir imama uyar. Bütün ırklar omuz omuzadır. Birlikte secde ederler. Aynı duaya amin derler. Camiden çıkınca yine herkes ayrı kahveye gider. Böylece yollar ayrılıverir.

Türkiye’de pek çok ırk bir arada yaşamaktadır. Bu ırkların örf ve âdetleri farklı olduğu gibi, dil meselesi de halledilmemiştir. Şark vilayetlerinden birinde “Ne mutlu Türk’üm diyene” levhasını birisine gösteriyorlar, o da diyor ki, “Türkçe nizani“, yani “Türkçe bilmem.

Fakat Türkçe bilenle bilmeyen namazda aynı sûreleri okuyabiliyor, birbirlerinin cenazesine koşuyorlar. İslamiyet adına söyleneni aynı şekilde kabulleniyorlar…

İster Arnavutların, ister Lazların, ister Kürtlerin, Çerkezlerin pazarına gidin. Oralarda bir doğruluk havasının estiğini göreceksiniz. Vebalden, hak geçmesinden korkan adamlarla karşılaşırsınız. Araştırsanız, bu halin İslamiyet’ten ve İslam’a bağlılıktan ileri geldiğini görürsünüz. Böylece İslamiyet bir atmosfer gibi her şeyi içine almış, her ırka faydalı olmakta, hayata gerçek manayı vermektedir. Elbette büyük şehirlerde terazide hile yapan vardır. Elmanın çürüğünü arkaya, iyisini öne dizeni görürsünüz. Bu adamın bozulmasının sebebi, menfaattir. Şahsi menfaatini dininden üstün tutan insan hangi ırktan olursa olsun zararlıdır.

İslamiyet kimseye “ırkını inkâr et” demiyor. Bir kimse hangi ırktan olursa olsun İslamiyet’i öğrenip yaşayabilir. Böylece üstün insan olmanın sırrı bulunmuş demektir.

Bir kısım milliyetçilerin ve bir kısım dindarların yanlış hareketleri umuma mal edilmemelidir. Hatalı kimselere kızmaktansa hatasız hale gelmeye çalışmak en faydalı yoldur.

Bazı gençler dindar olmaktan ziyade ırkçılığa meylederler. “Yaşasın Türk milleti!” deyince her şeyin tamam olduğu sanılabilir. Halbuki “Yaşasın Türk milleti!” demekle millet yaşamaz. Milleti yaşatacak, üstün insanlardır. Üstün insan olma hevesi ise herkesten evvel gençlere yakışmaktadır.

Görülüyor ki en fazla fırtınalı saha gençliktedir. Gençlerin esen yele göre istikamet almaları en azından karışıklıklara yol açacaktır. Şayet gençler de yönlerini İslamiyet’te bulabilirlerse o zaman milletimizin güçlendiğini görebilmemiz mümkün.

Bugünkü felaketlerin ve huzursuzlukların temelinde kendi anlayışını esas kabul edip kendi görüşlerini İslamiyet’ten üstün tutanların tutumu yatmaktadır.

Bu milletini layık olduğu seviyeye getirmek isteyen milliyetçiler, her şeyden evvel milletimizin Müslüman, İslamiyet’in de bir hayat nizamı olduğunu unutmamalıdır.

Hekimoğlu İsmail