Yaratılışın en yüce gayesi Allah’ı tanımak ve bilmektir… Bu kısa video kaçmaz…
Her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrınca, o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin; tâ nâsın enzârında saltanatının haşmetini, hem servetinin şâşaasını, hem kendi san’atının hârikalarını, hem kendi mârifetinin garîbelerini izhâr edip, göstersin. Tâ, cemâl ve kemâl-i mânevîsini iki vecihle müşâhede etsin…
Dünyada beş-on senelik kısa bir zamanda, endişe, üzüntüyle karışık evlât sevgisine bedel, o evladın büluğ çağına gelmeden ölmesi durumunda, saf, dertsiz, tasasız, endişesiz milyonlarca sene ebedî evlât sevme hakkını kazanan üzülür mü?
Konuyla ilgili Risale-i Nur’da geçen hakikatın bir kısmı; (Video en alttadır)
Kur’ân-ı Hakîmde وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ sırrı ve meâli şudur ki:
Mü’minlerin kablelbülûğ vefat eden evlâtları, Cennette ebedî, sevimli, Cennete lâyık bir surette, daimî çocuk kalacaklarını; ve Cennete giden peder ve validelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını; ve çocuk sevmek ve evlât okşamak gibi en lâtîf bir zevki, ebeveynine temine medar olacaklarını; ve herbir lezzetli şeyin Cennette bulunduğunu; “Cennet tenasül yeri olmadığından, evlât muhabbeti ve okşaması olmadığını” diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını; hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümatla karışık evlât sevmesine ve okşamasına bedel, sâfi, elemsiz, milyonlar sene ebedî evlât sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın en büyük bir medar-ı saadeti olduğunu, şu âyet-i kerime, وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor.