Kategori arşivi: Kişisel Gelişim

Güzel Konuşmanın Sırları

Güzel konuşmak bir ayrıcalıktır. Rahman olan Allah’tan insanlara büyük bir nimettir. Kim olursa olsun, ister bir satıcı isterse bir politikacı, hayatta avantajlara sahip olmak için güzel konuşmanın sırlarını bilmek zorunda. İşte Moral Dünyası Dergisinde Doç. Dr. Şadi Eren güzel konuşmanın sırlarını anlattı.

Eren dergideki kaleme aldığı yazısında, gerçeklerin anlatılması ve tebliği bu sanata dayandığını vurgulayarak, “en güzel konuşan bir Peygamber’in ümmeti olanlara, bu sanat son derece gereklidir.” İfadesini kullandı.

Doç. Dr. Şadi Eren Güzel konuşmanın sırlarını şu şekilde sıralayarak açıkladı:

1. Arzu

İnsanın fiilleri, meyil ve arzularından doğar. Kuvvetli bir meyil ve arzu, fıtrî bir duadır. İnsana yeme iştahı veren İlahî kudret, yiyecekleri de yarattığı gibi; sizde kuvvetli bir hitap isteği olduğunda, aynı kudret bunu zayi etmeyecektir.

2. Ön Hazırlık

Hazırlıksız yapılan bir konuşma, az bir benzinle uzun yola çıkmaya benzer, sizi yolda bırakır. Yarı yolda kalmak istemiyorsanız, fikren ve hissen konuya kendinizi kaptırın. Ele alacağınız konu, gündüz hayalinizde, gece rüyanızda sizi meşgul etsin. İç âleminizde konunun olgunlaştığını hissettiğinizde, artık takdime hazırsınız demektir. O zaman sözleriniz, olgunlaşmış meyve misali tatlı, iyi hazırlanmış bir yemek misali lezzetli olacaktır.

İyi bir plan yapmayı, ön hazırlığın bir parçası olarak görebiliriz. Zira, plansız ev yapılamayacağı gibi, plansız konuşma da yapılamaz.

3. Kıyafet

“İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, konuşmalarına göre uğurlanır” derler. Hatibin kıyafeti, ilk intiba noktasında çok mühimdir. Fakat, çok şık giyinmek de iyi değildir. O zaman kıyafetiniz, sözlerinizden daha çok dikkat çekecektir.

4. Muhatabınız ve Siz

Siz konuşurken muhataplarınız sizi rahatça görebilmelidir. İyi niyetle önünüze konan bir sürahi ve bardak, dinleyicilerle aranızda ciddi bir engeldir. Siz konuşurken, yanınızda kimse olmaması daha uygundur. Ayrıca muhataplarınızın dağınık oturmamalarını sağlayın. Yoksa onların dağınıklığı sizin ifadelerinize de yansıyacaktır.

5. Hafıza Gücü

Bilgisayar kullanmasını bilmeyen birisinin bilgisayar sahibi olması bir anlam ifade etmediği gibi, hafızayı kullanmasını bilmeyen birisinin kuvvetli bir hafızaya sahip olması da bir işe yaramaz. İnsanların ortalama %10 kapasite ile hafızalarını kullandıkları söylenir. Bunun anlamı şudur: Hafızanızın kapasitesini % 90 daha artırabilirsiniz. “Hafızası kuvvetli” dediğimiz pek çok insan, muhtemelen hafıza yönünden ayrıcalıklı olmaktan ziyade, bu kapasitelerini iyi kullanan kimselerdir.

6. Taklit

Allah her insanı farklı bir sima ve farklı kabiliyetlerde yaratmıştır. Sizden önce sizin gibi biri olmadı. Sizden sonra da olmayacak. Bu kadar değerli biri iken, niçin bir başkasının ruhî ve bedenî kılığına bürünmek isteyeceksiniz? Taklit ancak ilk başlarda olabilir. “Yavru bülbüller, ana bülbülleri dinleyerek ötmesini öğrenir.” Siz de başlangıçta meşhur hatiplerin hitap tarzını taklit edebilirsiniz. Fakat bu, sonraları bitmeli ve yeri kendi üslubunuza terk etmelidir.

7. İlk Denemeler

Her usta şoförün bir acemilik dönemi olduğu gibi, hatipliğin de bir acemilik dönemi vardır. İlk denemelerde başarısız olabilirsiniz, hatta hezimete uğrayabilirsiniz. Bu, sizin şevkinizi kırmasın, neşenizi kaçırmasın. Unutmayın: “Hiçbir insan, anasından hatip olarak doğmamıştır.” Meşhur hatiplerin hayatını incelediğinizde, onların da hayatında benzeri başarısızlıkları göreceksiniz.

8. Özlü Cümleler

İyi bir hatip, geniş bir genel kültüre sahip olmalıdır. Sahasındaki temel eserleri dikkatle okumalı, buralarda gördüğü veciz cümleleri not edip, yeri geldiğinde ezbere nakledebilmelidir. Bu cümleler, konuşmanızın kalitesini yükseltecek, sözünüze akıcılık kazandıracaktır. “Büyüklerin sözleri, sözlerin büyükleridir” derler. Büyüklerin sözlerini kullana kullana siz de büyüyecek “yerli malı veciz cümle imalatına” başlayabileceksiniz.

9. Tenkit

Herkese kendi âdeti hoş gelirmiş. Size de kendi konuşmanız çok tatlı gelebilir. Fakat unutmayın ki her insanın kusurları olabilir. Sizin de birtakım konuşma hataları yapmanız mümkündür. Bunu arkadaşlarınızdan öğrenebilirsiniz. Sizi tenkit edenlere kızmak yerine, onları takdir edin. Haklı tenkitlerinden hakkıyla istifade edin. Hatanızı savunma hatasına düşmeyin.

10. Kısa Notlar

Bir konuşma; ya daha önceden hazırlanmış bir metni okuyarak, ya önceden hazırlanmış kısa notlara bakarak, ya da irticalen yapılır.

İrticalen yapılan konuşma en zor olanıdır. Önde bir metin veya bazı notlar olmadan konuşabilmek, sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. Uzun tecrübeler ve muazzam bir bilgi birikimi gerektirir. Onun için ilk başlangıçta önceden hazırlanmış notlara bakarak konuşma metodu tavsiye edilir. Nitekim, çocuk ilk yürümeye başladığında evdeki eşyalara tutunarak ayakta durabilir. Sonra, bir yere tutunmadan yürümeyi öğrenir.

11. Giriş Cümlesi

İlk intiba çok önemlidir. Konuşmada ilk cümleniz, sizin seviyenizi yansıtacaktır. Bundan dolayı, “bütün dikkatleri harekete geçirecek bir başlangıç” ile söze başlamak çok yerinde olacaktır.

Bunu sağlamak için; söze özür dileyerek başlamayınız, merak uyandırınız, yüksek ve genel bir fikirle söze başlamak yerine, mesela bir tasvirle söze başlayıp, sonra fikirlere geçiniz, başlama sözünüze, hemen o anda bulunmuş intibaını veriniz! Mesela konuşma salonunda bulunan veciz bir cümleyi, giriş cümlesi olarak seçebilirsiniz. Bu, konuşmanıza fıtrîlik kazandıracaktır.

12. Sonuç Cümlesi

İlk cümlenin önemi gibi, son cümleler de son derece önem arz eder. Bu cümleleri önceden hazırlayın. “Söyleyeceklerim bundan ibaret! Artık sözü burada noktalıyorum” şeklinde bir sonuç cümlesi, affedilmez bir acemiliktir. En güzeli, sözü zirve noktasına götürüp orada tamamlamaktır. Bu zor, fakat başarılı bir bitiriştir.

13. Yer ve Zaman

İyi bir hatip, yerinde yeterince konuşandır. Yeri geldiğinde konuşmak güzel olduğu gibi, zamanı geldiğinde susmak da güzeldir. Konuşmuş olmak için değil, ihtiyaca binaen konuşun! Yerinde, yeterince yapılan bir konuşma, saatlerce sürse de israf değildir, zevkle dinlenir. Yersiz ve lüzumsuz bir konuşma ise, beş dakika da sürse, israftır, sıkıcıdır.

14. Muhatabın Seviyesi

İyi bir hatip, muhataplarının seviyesini dikkate alır. Bir çocukla konuşsa çocuklaşır, akademik bir çevreye hitap ettiğinde üst düzeyden konuşur. Avamdan insanlarla muhatap olduğunda, basit cümlelerle meramını ifade eder.

15. Fikir ve His

Bir söz ziyafeti verdiğinizde, bütün muhataplarınız o sofradan hissesini alabilmeli, herkes “doymuş” olarak kalkabilmelidir. Hitap sonrası muhataplarınızın hâlinde bir değişiklik yoksa, onları “aç” göndermişsiniz demektir.

Doyurucu bir konuşma, hem fikir, hem de hisle dolu bir konuşmadır. Sadece fikre hitap eden konuşmalar çok kuru olduğu gibi, sadece hisse hitap edenler de çok cıvık kalır. Fikir yüklü bir konuşma akla, his dolu bir konuşma kalbe hitap eder. Her ikisini cemeden konuşma ise, hem akla, hem de kalbe seslenir.

16. Bütünlük

Konuşmanızda daldan dala atlayarak konuyu dağıtmayın. Kısa tutulması gereken bir bölümü, uzunca anlatarak bütünlüğü bozmayın. Pireyi deve kadar büyütmeyin. Her şeye hakkını verin. Muhatabınızı teferruatta boğmayın. İlk söyleyeceğinizi sona bırakmayın. En son demeniz gerekeni başta söylemeyin.

17. Kelimelerle Resim

Ressam, fırçasıyla çizgiler çizer, resimler yapar. Hatip de kelimelerle aynı işi gerçekleştirir. Söz gelimi bir baharı tasvir ediyorsanız, muhatabınızın fikrini, hayalini bahar bahçelerinde gezdirebilmeli; Mevlâna’yı anlatıyorsanız, onu Mevlâna’nın asrına çekebilmelisiniz. Eğer siz kelimelerinizle etkili resimler çizemezseniz, muhatabınız kendi hayalinin çizdiği resimlere bakmayı tercih edecektir.

18. Sorulardan Yardım

İyi bir hatip, muhatabının kilitli kapılarını açıp onun akıl ve kalbine hitap etmesini bilir. Bunu sağlayacak esaslardan biri, söz arasında muhataba yönelik sorularla onun dikkatini çekmektir. Bu sorular, muhatabın düşünmesini sağlayacak, mukayese etmesine yardımcı olacaktır.

19. Duraklamak

Konuşmada akıcılık mühim olduğu gibi, durulması gereken yerlerde durup, muhataplarınızın daha iyi anlamalarına yardımcı olmak da önemlidir. Bunu, nişan almak ve sonrasında sözün hedefine ulaşıp ulaşmadığını kontrol olarak görebilirsiniz.

20. Vurgu

Sesinize hâkim olun! Monoton konuşmaktan kaçının. Sesinizi bir deniz gibi dalgalandırın. Hava gibi, kâh latif, kâh şiddetli yapabilin. Mesela, üzerinde durularak söylenmiş “50 milyon lira!” ifadesi, üzerinde durulmadan söylenen “550 milyon lira”dan daha büyük görünür.

21. Akıcılık

Konuşmaya sürükleyicilik kazandıran hususlardan bir tanesi, akıcılıktır. Akıcı konuşan bir hatibin ifadeleri, coşkun akan sular gibidir. “Ee…” destekli, “Efendime söyleyeyim” katkılı cümleler, akıcı olmayan cümlelerdir.

22. Netlik

Konuşmanız bir bilmece gibi olmasın. Maksadınız anlaşılsın. Sözünüz herkes tarafından ayrı yorumlanmasın. Ayrıca “Zannederim…, galiba…, bana öyle geliyor ki…” şeklindeki ürkek ifadelerden kaçının. Bu tip esnek ifadeleri, akademik çalışmalara, ihtilaflı konulara bırakın.

23. Jest

Jest, konuşma esnasındaki el ve kol hareketleridir, Aşırıya kaçmamak şartıyla, fıtrî olan jestler ifadeye güç verir. Değeri olan jest, o anın ilhamıyla yapılan jesttir. İçten gelen tüy gibi hafif bir hareket, bir ton jest kitabının öğrettiğinden değerlidir.

24. Mimik

Sözlerinizde samimi olun. Konuşmanız en önce sizde tesirini göstersin. Sizde heyecan uyandırmayan bir sözün, muhataplarınızı heyecanlandırmasını beklemeyin. Konuşmanın izlerinin söyleyenin yüz hatlarında ve gözünde meydana getirdiği etkiye “mimik” denir. Konuşan samimi değilse, bilgisi kâr etmez. İnanç aşılayan, ikna eden söz, dimağdan dimağa değil, kalpten kalbe giden sözdür. Konuşurken kendi göz pınarlarınızda yaş yoksa, kimsenin gözünü nemlendiremezsiniz.

25. Suni olmayın

Konuşurken fıtri olmaya gayret edin. Suni ifadelerden kaçının. Başkalarının cümlelerini nakille yetinmek yerine, onlardan da istifade edip kendi cümlelerinizi kurun.

26. Muhasebe

Kendinizi sığaya çekin. Kusurlarınızı görmeye çalışın. Siz konuşurken muhataplarınız uyumuşsa, onları kınamak yerine, kendinizi kınayın. Nasıl konuştunuz da onları uyuttuğunuzu görmeye gayret edin.

27. Üslup

Her hâlin gerektirdiği farklı bir üslup vardır. Bir savaş öncesi askerlere yapılacak bir konuşmanın üslubu ile bir cenaze evinde yapılacak konuşmanın üslubu elbette bir değildir. Keza, sevgiyi anlatma üslubuyla düşmanlığı anlatma üslubu aynı olmamalıdır. Yeri geldiğinde tatlı bir üslup, yeri geldiğinde tatlı sert bir üslup, yeri geldiğinde de ateşli bir üslup kullanın.

28. Mübalağa

Hak ve hakikatin abartılarak anlatılmaya ihtiyacı yoktur. Mübalağalı anlatım, aslında gerçeklere saygısızlıktır. Öveyim derken yermektir. Mesela, Hz. İsa için Allah’ın kulu ve resulü olmak şeref olarak kâfi iken, bir kısım Hıristiyanların Ona “Allah’ın oğlu” demeleri, iftiradan başka bir şey değildir.

29. İkna

Sözleriniz ilme ve tecrübeye dayansın. Kendi zan ve kanaatlerinizi “ilmî gerçekler” şeklinde takdim etmeyin. Faraza, Mehmed Âkif’i anlatacaksanız, önce eserlerini dikkatle okuyun. Sonra kitaplarına dayanarak onu anlatın. Sözleriniz sadırdan değil, satırdan olsun. Eğer yanlış bilinen tarihî bir gerçeği dile getirecekseniz, onun belgesini elde edin, sonra söyleyeceğinizi söyleyin.

30. Tevazu

Kur’an’ın ifadesiyle “her bilenin fevkinde bir bilen vardır.” (Yusuf Suresi, 76 ) Muhakkak her hatibin fevkinde de bir başka hatip vardır. Hitabette ve her türlü kemalatta en zirve insan olan Resulullah’a, (a.s.m) “De ki: Ben de sizin gibi beşerim…” (Kehf Suresi, 110) hatırlatılmasının yapılması, bütün ümmete mühim bir irşattır. Yani, Hz. Peygamber en zirvede olmakla beraber, kendini diğer insanlardan tecrit etmemektedir. Zaten büyüklüğün sırrı da buradadır. Siz de zirvelerde olun, fakat aşağılarda görünün. Hitabetin zirvelerinde olmanızı, gururun zirvelerine çıkmaya vesile yapmayın.

Doç. Dr. Şadi Eren

Kaynak: Moral Dünyası Dergisi

 

Bir zerre hizmet, bir dağ; bir dirhem hizmet, bir batmandır

  • Ey ferasetli ve müdebbir ehl-i hizmet!

 

  • Omuz omuza verip çalışmaya çok muhtaç olduğunu; tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakiyetsizliğe düşeceğini her gün hatırla ve bu hakikatı bir karta yazıp cebine koy ki, günde on defa nefsine ihtar edebilesin.

 

  • Bir ve beraber olduğun hizmet ve dâvâ arkadaşlarının gönlünü kırma. Senin gönlünü kıran olursa, “Buna benim nefsim müstehaktır” de ve gönlünü kıranın gönlünü hoşnut eyle.

 

  • Böyle bir zamanda, böyle kudsî bir îmân hizmetinde çalışanlara karşı durumumuz şudur: Bir zerre hizmet, bir dağ; bir dirhem hizmet, bir batmandır. Bu nur hizmetinde -az dahi olsa- bulunanlar, çok hürmet, muhabbet ve şefkate lâyıktır. “Dane taşıyan bir karıncayı bile incitme”.

 

  • Dostunu şiddet ve minnet içinde tutarsan, bir daha senin suratını bile görmek istemez. 

 

  • Halk nazarında nice itibarsız, hakir görünen Müslümanlar ve İslama hizmet edenler vardır ki, onlar insanlardan takdir, hürmet ve muhabbet beklemezler. Onlar, ehl-i îmana hürmetkâr ve merhametli olurlar. Onlara Allah’ın rızası kâfi gelir.

 

  • Sen bir mü’mine “Fenadır” diye kötü zanda bulunabilirsin; halbuki o kimse Allah’ın makbulüdür.

 

  • Arkadaş! Gül padişahının yanında silaha davranmış diken var. Dikensiz gül, kusursuz arkadaş arayan kusurundan habersiz kimse, arkadaş bulamaz.

 

  • Nur-u Kur’ân hizmetinde bir ve beraber çalıştığınız kardeşler ve ehl-i îmân içinde, gücenen ve küsen, gücendiren ve küstürenlerden olmayınız “Deymiyor bu dünya böyle şeylere” .
    İnsan iyi işli olmalı Kendisini daima kusurlu görmeli.

Meşrebi ne olursa olsun dava-yı Kur’aniyeye hizmet edenin ebediyyen minnettarıyım

Bir Nur Talebesi için en acı olan Risale-i Nura karşı mahcubiyettir. Kitaplar rafta, okumuyor. Bir Nur Talebesi bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl okumazsa ne olur? Bu dehşetli zamanda okumadan kendini muhafaza etmek mümkün değildir.

Nur Talebesi, din-i İslamın meddahıdır. Bütün dünya beni medhü sena etse inandıramazlar ki ben iyiyim. Eğer bir Nur Talebesinde hayat ve yaşamak hissi din hissine galebe çalarsa o zat manen semavi tokada müstehak olmuş olur. Bir Nur Talebesinde dava ruhu istihsana çıkmazsa nakıstır. Bir şeyi ziyade beğenmek, ziyade sevmek, ziyade o şeyde fani olmak. Herşeyi bilmez bir şeyi bilir. İstihsanın esası kesretten kopuş ve hırz-ı can etmektir. Vahdete takarrup için, kesretten kopuş. Seninle olayım, isterse aç kalayım.

Meşreb ve mesleği ne olursa olsun dava-yı Kur’aniyeye hizmet edenin ben ebediyyen minnettarıyım. Böyle bir ruh Hz.Mus’ab’ın meşrebi. Meselelere şahsiyet alemi ile değil, hizmet alemiyle bakıyor. Hizmet edeni, hizmet namına kucaklıyor.

Üstadın hizmet rehberinde çizdiği modele, ihlas, sadakat, uhuvvet, tevazu ve mahviyet şartlarına uymayan bir Nur Talebesi medreseye yüz tane adam getirir, ileride belki bin tane götürür. Hizmet düsturları Risale-i Nurun rayıdır. Bunlar olmazsa sen makam-ı rızaya, makam-ı mahbubiyete, makam-ı sıddıkiyete çıkamazsın. Onların esası da sırr-ı ihlas ile sırr-ı uhuvvettir.

Risale-i Nur’un faidesi iki türlüdür: Biri istifade, diğeri istifaza… İstifade idrake, istifaza ise kalbe bakar. Kalp ne derece sade ve berrak olursa, o derece feyze mazhariyet artar. İnsan ne nisbette masumlaşırsa o derece feyz-i ilahiye mazhar olur. En büyük feyze peygamberler mazhar olmuşlardır. İstifaze, istifadeden daha önemlidir. Çünkü malumat bir adamı yalnız başına davada tutamaz. Hizmet ettiren istifazadır, füyüzat ve kudsiyettir. Füyüzat ve kudsiyete ulaşmak ise göze hakim olmaktan geçer. İnsan manen öyle bir hazinedir ki, nihayetsiz istidatlar taşır. Birisi iştiha ile bir harama baksa, belki bin istidadını birden köreltir.

Fitne insana dört kapıdan girer: Göz, kulak, burun, ağız. Ağızdan illa helal lokma girmesi lazım. Bu noktada bizim için beşaret var. Medresede yenilen yemek kirli de olsa temizdir. Bu asırda en büyük fitne gözden içeri giriyor. Çeşm-i basiret göze hakimiyetten sonra açılır. Gözüne hakim olmayan şifa-i sadr bulamaz. Bir insana füyüzat gelmezse o insanın malumatı kabuk olur, dilde kalır. Risale-i Nur bu demek değildir. Risale-i Nur hayattır, tatbikattır. Risale-i Nur hizmeti görünmek değil, olmaktır. Görünmek ile olmak arasında çok büyük bir uçurum vardır.

Bir Nur Talebesinin bu hakikatlerden tam istifade etmesi için gözüne hakim olması lazımdır. Can çekişen bir adama en güzel huriler musallat olsa, onlara şehvet damarı uyanır mı? Elbette hayır. Bu manada bir Nur Talebesi can çekişiyor. Çünkü hidayet-i amme yükünü omuzlamış. Bu halde iken taife-i nisaya nasıl nazar eder. Bir Nur Talebesinde gabavet olsa dahi, tam müttaki olduktan sonra Risale-i Nur’dan fevkalede istifade edebilir. Risale-i Nur’daki bazı esrarların açılmasında aslan payı, ittika’nındır. Bir Nur Talebesinde ittika kırılırsa, Risale-i Nur’la alakadarlığı fikir ve dil seviyesinde kalır. Kudsiyet, nuraniyet ve tesirat hasıl olmaz. Malumat kabilinden bilgi olur.

Risale-i Nur hizmetinde veraset, hususiyet, kabuliyet, makbuliyet ve mazhariyet vardır : Veraset: Zengin bir baba öldüğü zaman malı bir çocuğuna kalmaz. Miras bütün çocuklarına aittir. Demek bütün çocukları manen o malı korumakta mes’uldür. Bu açıdan Nur Talebelerinin hepsi mes’uldür. Her Nur Talebesi vâristir. Risale-i Nur’u anlayan bir Nur Talebesi zerrat-ı mevcudat kadar mes’uldür. Çünkü Nur hizmeti hidayet-i ammeye mazhardır.

Prof.Dr. Şener Dilek’in Notlarından

Acı nasihat faydalı şerbettir!

A benim güzel dostum! Çok kere olduğu gibi bugün yine çok tenkitler ettin. Kusurlar, hatalar saydın. Acaba gıyabında tenkitler yaptığın, gıybetini ettiğin Allah’ın kullarının o yaşa kadar olan iyiliklerinden, hayra hizmetlerinden, güzel huylarından, zararsız hallerinden ne kadarını yâdettin, kaç tanesini saydın? Münekkid ve kusur sayıcılardan olma! Korkarım ki, zulümkâr olursun.

Çok tenkitçilerin, gıybetçilerin, herkesin kusurlu işlerini sayanların meclislerine yanaşma Bu kötü ahlâk sana da bulaşır. Hem çabuk bulaşır. Zira bu fena huyun muharriki nefistir. Nefsanî şeyler nefisleri kolayca harekete geçirir.

Tenkitçi, kusurları piyasaya çıkarıcı kimselerin dostluğunda bulunup da, eğer ona kapılmamışsan, Ahlâk-ı Muhammediye (asm), evliyâ, suleha ve ulemanın İslâm ahlâkı ve edebi hakkındaki eserlerini mütalâa ettikten, ilim ve hikmet tetebbuatında bulunduktan sonra, onların hal ve kallerini; hısım, akraba, çoluk-çocuklarına karşı muamelelerini; din kardeşleri ve dâvâ arkadaşlarına olan hatt-ı hareketlerini; ibadet, itaat ve takva hususundaki vaziyetlerini tetkik et ve gör. Eğer sen ilim, irfan, kemalât, fazilet, edep, terbiye, ahlâk ve hayâ, azimet ve takvâ ehli olarak o eserlerinden müstefid olmuşsan, hemen dergâh-ı İlâhiye el açıp, “Aman yâ Rab! Tenkitçi, kusur arayıcı, kusur görücü ve gıybetçi olmak felâketinden Sana sığınıyorum. Beni bu âfetlerden muhafaza eyle Âmin” diyerek göz yaşları dökeceksin.

Ey ehli İslam ve irfan! Din kardeşlerinin ayıplarını, kusur ve hatalarını sayıp dökmekte, bakıyorum ki, çok mahirsin. Acaba bir o kadar veya onun yarısı kadarı olsun kendi ayıplarını, kendi kusur ve yanlışlarını, isabetsiz hareketlerini, seni dinleyenlere aynı iştahla, aynı maharetle sayıp döktün mü? Korkarım ki, zulümkâr olmuş olmayasın. Güzel huylu ol Nefsini zemmeden, kusurlarını itiraf eden, din ve dâvâ arkadaşlarını medheden, ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet et. Ahlâk-ı âliye ile yükselmek aşkına düşersin “Tahallukû bi ahlâkillah” emr-i cemiline inkiyad şerefiyle şereflenirsin.

Herkes yükü kendi gücü kadar çekebilir. Öyle ise sen kendi gücünün başardığı şeyleri başkalarında görmezsen, kendini mihenk yapıp onları tenkid etmemelisin. Kendinde bir üstünlük vehmedip gurura düşmemelisin. Onlar kabiliyetlerine göre ne kadar hizmet görseler ind-i İlahîde ihlâsa binaen makbuldür.

Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin Notlarından

Samimi muhabbet, karşılıksız ivazsız bir kardeşlik olsa…

Dört tip Nur Talebesi vardır :
Birincisi; Risale-i Nurdaki hakikatlerle anlaşır, cemaatle anlaşamaz.
İkincisi; Cemaatle anlaşır, hakikatlerle anlaşamaz.
Üçüncüsü; Hem cemaatle, hem de hakikatlerle anlaşır.
Dördüncüsü; Ne cemaatle, ne de hakikatlerle anlaşır.

Bir Nur Talebesinde mukavemet ve kayyumiyet felsefesi hükmetmelidir. Bunların çeşitli göstergeleri vardır. Mesala, bir Nur Talebesi yalnız kaldığı zaman mukavemetini devam ettirebiliyorsa mukavimdir. Kayyumiyet ise hizmetteki sebat ve devamdır. “Buranın hizmeti benimle kaim ve daim, ben hizmete gitmezsem hizmet çatlar, derse gitmezsem hizmet yıkılır”  tarzında bir halet-i ruhiyedir.

Bir Nur Talebesinin iki türlü düşüşü vardır. Biri ani ve def’i. Bu tür düşüşde ayılma çabuk olabilir.  İkincisi tedrici düşüş. Bu birinciden daha tehlikeli.  Hayattaki tavizler ile insan tedricen yıkılır ama farkında bile olmaz.

Bir Nur Talebesi kardeşini kıskansa, rahmet ve taksimat-ı ilahiyeyi ittiham etmiş olur. Kardeşini kıskanan bir Nur Talebesi yerinde sayar bir adım dahi atamaz.  Bir Nur Talebesi kendisini uhuvvet ve tesanüde mecbur bilecek. Meselemiz ferdi ve şahsi bir mesele değil. Mesele Kur’anın hakkaniyeti bütün kalplere çakılsın. Cemaatin en büyük kuvveti tesanüddür. Samimi muhabbet karşılıksız ivazsız bir kardeşlik olsa o cemaat dağlardan daha rasihdir.

Prof.Dr. Şener Dilek’in Notlarından