Cehaletin, Yalanın ve İftiranın Böylesi…

Sol tandanslı olduğu bilinen Ulusal Tv.’nin Anahaber bülteninden bir bölümü, video olarak Facebook’da izleyince hayretler içinde kaldım.

Kendimi “Aman Allah’ım, bir konu bu kadar da mı çarpıtılır? Bu kadar da mı yalan haber yapılır? Masum halkı yanıltmak için, bu kadar da mı iftira atılır?”Ve“Bu kadar da mı kara cahil olunur?” demekten alamadım.

Aslında böyle bir haberin cehaletten kaynaklanmadığı, çok daha kuvvetle muhtemeldir. Asıl maksat, Kıyamete kadar insanlık alemine ışık tutacak olan İSLAM’I ve KUR’ANI, en güzel ve en mantıklı delillerle anlatan ve bu asrın en etkili bir İSLAM ALİMİNE çamur atmak olmalı. Bu iftiraya, “Tutmasa bile izi kalır” ümidine yapışmaktır.
Bu tür yanlı ve yanlış haberlerle körpe dimağları yanıltmaya yönelik çalışmaları, gençliği ve körpe dimağları korumak adına, tekzip etmek ve doğruları göstermek şarttır.Çünkü;“Bir kötülük gördüğünüzde elinizle düzeltin. Bu mümkün değil ise lisanınızla düzeltin. Bu da mümkün değil ise kalbinizle buğz edin!”Hadis-i Şerifi mucibince, ben bu gün bu konunun doğrusunu göstermek ve açıklamak zorunda kaldım.
O yalan haber aynen şöyleydi: “Cumhuriyet düşmanı Said Nursi’nin risalesi, İstanbul, Bağcılarda bir ortaokulda ders olarak okutuldu. Okul yönetimi bu görüntüleri, Milli Eğitim Bakanlığının Resmi paylaşım ağı EBA’da yayınlattı… …”..haber böylece uzuyordu. Mühim olan, cümlenin başındaki boldladığım 4 kelimelik kısımdır.
Yani, “Cumhuriyet düşmanı Said Nursi’….” ..ifadesi külliyen ve kesinlikle yalandır, iftiradır, çarpıtmadır ve halkı yanıltmaktır. Eserlerinin; 52 ayrı lisanda tercüme edilerek, neredeyse tüm ülkelerde rağbet görerek okunan, hatta bazı üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan, adına tezler hazırlanan ve kürsüler kurulan bir İslam alimine çamur atmaktır. Bu konuları araştıramamış olan genç kardeşlerimizin yanılmamaları için arz ediyorum.
Bakınız,çarpıtılan olayın aslı nasıl:
Bediüzzaman Said Nursi Hz. ŞUALAR adlı serinden 14.Şua’da şöyle buyuruyor: “Hulefa-i Raşidin; hem halife, hem Reisicumhur idiler. Sıddik-ı Ekber Hz. Ebu Bekir (r.a.) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette Reisicumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki HAKİKAT-İ ADALETİ ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar ‘CUMHURİYETİN REİSLERİ’ idiler.”
Bu cümlede; Bediüzzaman Said Nursi Hz.’nin ne kadar Cumhuriyetçi olduğu çok net ifade ediliyor, değil mi? İsterseniz bir de anekdot arz edeyim ki hiç bir tereddüt kalmasın:
Yüce Dinimizin nurundan gözleri kamaşan tek parti zihniyeti;İslam’ın yayılmasını önlemek amacıyla,bu konudaki en etkin alim Bediüzzaman Hz.’niyıldırmak için, onu sudan bahanelerle sürgün ediyor ve mahkemelerde, hapislerde süründürüyorlardı. Bir mahkeme sırasında tutanaklara geçen bir duruşmada, şöyle bir anekdotcereyan ediyor.Tarihçe-i Hayat esrinden aynen iktibas ediyorum:
-..“Orada, mahkemede benden sordular ki: “CUMHURİYET hakkında fikrin nedir?”
Ben de onlara dedim: Yaşlı mahkeme reisinden başka, daha siz dünyaya gelmeden ben dindar bir Cumhuriyetçi olduğumu, elinizdeki Tarihçe-i Hayat’ım ispat eder.

Hulasası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hali bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ‘..niçin çorbanın tanelerini karıncalara veriyorsun?’ Ben dedim: ‘Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. CUMHURİYETperverliklerine(Cumhuriyet sever ve Cumhuriyetçiliklerine) hürmeten, çorbamın taneleri karıncalara veriyorum.’”…

Yukarıda arz ettiğim haberdeki“..Cumhuriyet düşmanı Said Nursi … ….”..ifadesinin ne kadar saçma, yalan ve iftira olduğu herhalde herkes çok iyi anlaşılmıştır. Aynen gündüze-gece veya aka-kara demek gibi gerçeklere terstir.
Çarpıtılmaların sebebi ise herkesçe malumdur: Bediüzzaman Said Nursi Hz. Cumhuriyete asla düşman değil, fakatlaikliği “dinsizlik” olarak dayatmalara,daha doğrusu dayatılmasına düşman idi. Dinden nasibi olmayan o zihniyet, Said Nursi’nin‘en etkili eserlere sahip olan bir din alimi’ olması nedeniyleve eserleriyle materyalizmi zir-ü zeber ettiği için onu hazmedemediklerinden,masum halka özellikle onu yanlış tanıtmak amacıyla böyle iftiralara tevessül ediyorlar.
Bu tür yalan ve iftiralara, bu güzide halk elbette rağbet etmez ve etmeyecek. Aksine, bunlara inat asrın en ünlü alimleri tarafından kendisine Bediüzzaman unvanı verilen Said Nursi’yi, daha yakından inceleme bahtiyarlığına erişeceklerdir. İnşaallah…
Ben kendimden biliyorum: 1968 Yılında imamlar bile kendilerini onların şerrinden korumak için, ceplerine (eski tarihli bile olsa) Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri koyuyorlardı. Bizler de mecburen o gazetelerin yanlış haberleriyle eğitiliyorduk(!!!)… Ben bir gün aynı zihniyetin gazetesi olan Cumhuriyette,“Said Nursi kendisini Peygamber ilan etti” manşetini görünce çok merak etmiştim.

Üstelik te ispat olarak, Şualar kitabının 19. Sayfası, 4. Satırında “Ben ve benden evvelki peygamberler”…..diyor, cümlesini eklemişti. Bu ispata inanarak, bu zattaki bu çelişkiye (!) hayret edip çok ciddi araştırmalar yapmıştım. Şualar’ı bulup, o sayfayı Yüksek Elk. Müh. Bir ağabeyimle birlikte açtık. Ve o cümlenin önündeki; “Rasulallah ferman etmiş ki; Ben ve benden evvelki Peygamberler, kelime-i tevhit üzere….”..vs. olduğunu görünce, bu yalanlara, iftiralara ve halkı yanıltmalara tepki olarak inatla, o eserlerin tamamını okumaya karar vermiştim.

Binlerle şükürler olsun, iyi ki tamamını okumuşum…

İşte bu gün de bu yalan ve iftiralara da, böyle tepkiler olacağına can-u gönülden inanıyorum. Vesselam…
A. Raif Öztürk – Risale Ajans