Cemaat fobisi oluşmasına sebep olundu!

İki gündür yazdıklarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bunlar bütün hüsnü niyetimize rağmen bizde oluşan kanaatlerdir.

DAVA ADINA KUL HAKKINA GİRİLDİ

Resmi devairde yetki alan her hizmet erinin cemaatten olmayanlara karşı dışlayıcı davranması ve nasıl olursa olsun, yetkisindeki görevi kendi mensuplarına vermesi, intihaller, imtihanlarda akla hayale gelmedik yolsuzlukların yapılması gibi konularda o kadar çok şeyler söylendi, o kadar örnekler anlatıldı ki, aklı başında kimse artık bu söylentilerden şüphe duymaz hale geldi. Oysa Efendimiz buyurur ki, ‘Kim bizim işimize daha layık birisi varken, sırf yakınlığına bakarak layık olmayanı alırsa kıyamet günü onun hasmı bizzat ben olacağım’. Kuvvetle muhtemeldir ki, hizmet eri olma başlı başına bir liyakat sebebi olarak görüldü.

Kul hakkı sadece insanın elindeki malını çalmak değildir ve kul hakkı gayretullaha dokunur, sanıyorum dokundu.

Bütün olup bitenlerin karşısında cemaatin; ‘bunlar yalan, ispatlasınlar bakalım, polis yolsuzluklara müdahale etmişse bunun bizimle ne ilgisi var, hiç birini tanımıyoruz’ gibi beyanları insanların zekâlarıyla alay etme derecesine vardırılan bir başka takıyye örneği oldu.

AFFEDİLMEZ POLİTİK HATALAR YAPILDI

Yolsuzlukların üzerine gitmede samimi olunsaydı bu konuda otoriteye destek olunurdu ve yapılanlar hakka hizmet olmuş olurdu. Ama bunda iyi niyetli olduklarına kimseyi inandıramadılar.

İran konusunda durup dururken garip iddialar ortaya atıldı. Mut’adan, humustan ve birilerinin İrancı olmasından yerli yersiz söz edilir oldu. Kendileri bile buna inanmaya başladılar. Sonunda bu reflekslerin İsrail politikalarına mümaşat dışında hiçbir mukni gerekçesinin olmadığı kanaati yerleşti. Cemaatin inandırıcılığı yara aldı.

Ortada durarak Allah için düşünen birisi, özellikle Erdoğan’a ve Davutoğlu’na, yapılan düşmanlığın, buyurun, devletin hepsi sizin olsun dememeleri, ya da özellikle İsrail’e karşı dik durmaları dışında bir gerekçesini bulabilir mi? Başbakan’ın sarf ettiği ağır sözler sebep görülüyorsa, bunların ihanete uğradığı ve sırtından hançerlendiği kanaatine varmasından sonra olduğunu hatırlamak gerekir. ‘Allah açık açık kötü sözler söylenmesinden hoşlanmaz, ama zulme uğrayanlar bundan müstesnadır’.

Ve şaka zannettiğimiz halde gelindi, seçimlerde sahip olduklarını bildiğimiz değerlere düşman olanlarla birlik olundu ve ikna toplantılarında, bakın biz desteklemeye başladıktan sonra nasıl Sarıgül’ün yüzüne nur geldi, demeye varacak ironiler yaşandı. Buna siyasi bir manevra olarak bir cevaz bulabilirsiniz, ama bunun böyle takdisi, maneviyatı ve her şeyde hikmet aramayı merkeze almış bir topluluğun muti ve sıradan fertlerinde bir akide sapması oluşturacağını da hesaba katmak gerekir. Allah, ‘Zalimlere en küçük bir meyil göstermeyin, yoksa sizi ateş çarpar da sonra bir dost ve yardımcı da bulamazsınız’ buyurur.

CEMAATTEN OLMAYANLARA KORKU SALINDI

İslam ahlakıyla da hiç bağdaştırılamayacak dinlemeler, kasetler alüfte şantajları herkeste bir korku oluşturdu.

Mesela, herkesin aleyhine konuştuğu halde kimsenin bir şey demediği, ama cemaatin, onun medyasının, liderinin, diyaloğun aleyhine konuşmaya başlayınca cübbesiyle maruf bir efendinin başına gelenler, ilgili herkeste; cemaate karşı olanlar uydurma sebeplerle de olsa cezalandırılır, hatta şerefi ve haysiyeti bile çiğnenebilir, mahremine girilebilir endişesi uyandırdı. Özellikle cemaatten olmayan inanan kesimde bir cemaat fobisi oluştu. Çokları bunu dillendirmekten bile çekinir oldular. Sonra bu efendi meseleyi anlayınca ‘Hoca Efendi’yi çok severim’ edebiyatı yapınca ancak çıkabildi.

SONUÇ HAYIRLI DA OLABİLİR

İsabet etmiyor olsak bile neticede işte bunlar konuşulmaya başlandı. Muhtemeldir ki, bütün taraflar kendilerine yeniden çeki düzen verme fırsatı bulurlar.

Madem ki, hükümete karşı en büyük adavet sebebi yolsuzluklar ve haksızlıklar olarak gösteriliyor, öyle olmasa bile bu konularda siyasilerin de artık çok daha dikkatli olmaları gereği anlaşıldı. Kur’an-ı Kerim’le alay edecek, kendisine lütfedilen bakanlık elinden alınınca çekip gidecek kadar davaya ters ve bencil insanlara başka mülahazalarla milletvekilliği ve bakanlık bahşetmenin yanlış olduğu ortaya çıktı.

Hulasa yanlışlardan ders almak ve olandaki hayrı da görmek işin güzel tarafı oldu.

Prof. Dr. Faruk Beşer