Cennet-asâ Günlere Doğru.. (Üstad’a Mektup)

Üstadım, sen nuru çile ile ektin ve istikbale ışık tuttun. Senin, çile ile ektiğin tohumlar filizlendi bugün. Yaktığın meşale dünyayı kuşattı. Verdiğin müjdeler bir bir gerçekleşiyor bu günlerde..

Allah’ın selâmı üzerine olsun Muhterem Üstadım!

Elli iki yıldan beri aramızda cismin yok; fakat ismin gönlümüzde, nurun ruhumuzda, aydınlığın kalbimizde.

İsmin deniz aşırı ülkelerde bir aydınlık tufanı gibi insanları inkârdan çıkarıp kurtarıyor, kalpleri vesveselerden kurtarıp temizliyor, gönülleri evhamlardan söküp arındırıyor, insanlığa büyük insanlık hakikatini gösteriyor, çağımıza âhir zaman Peygamberinin (asm) çizdiği o saadet ufkunu sislerden arındırıp yeniden sunuyor bu gün.

Dünyamız her ne kadar fitne ve çekişmelerden, ateş ve oyunlardan, fesat ve istibdatlardan yakasını kurtaramıyorsa da; Kur’ân’ın nuru dünyayı nur rengine boyamak üzere Üstadım.

Sen, o çile dolu günlerinde; “Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkıtâne Nur’un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tâhir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed’ler, vesâireler!.. Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, ‘Sadakte’ deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun! Şu muâsırlarım, varsın beni dinlemesinler. Târih denilen mâzi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım; acele ettim, kışta geldim. Sizler Cennet-asâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mâzi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız. O bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kal’anın başına takınız. Kapıcıya tembih edeceğiz. Bizi çağırınız. Mezarımızdan, ‘Henîen leküm’ (Sizlere tebrikler!) sadâsını işiteceksiniz”1 demiştin ya…

Ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ İslâmiyetin sadâsı olacaktır” 2 demiştin ya…

Bedbaht Rus polisine; “Asya’da, Âlem-i İslâm’da üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidâne yırtılacak, takallüs edecek, ben de gelip burada medresemi yapacağım” 3 demiştin ya…

Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklar” 4 demiştin ya…

İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacak. Ve hâkim, hakâik-i Kur’âniye ve îmâniye olacak.” 5 demiştin ya…

Eğer biz, ahlâk-ı İslâmiye’nin ve hakâik-i îmâniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki Küre-i Arz’ın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehâlet edecekler.” 6 demiştin ya…

Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı akliye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek.” 7 demiştin ya…

Avrupa ve Amerika İslâmiyet’le hamiledir. Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasıl ki, Osmanlılar Avrupa ile hamile olup bir Avrupa devleti doğurdu.” 8 demiştin ya…

Üstadım, müjdelerinin ortaya çıkışına şahit oluyor, ufukta aydınlığını görüyoruz bugün.

Üstadım, sen nuru çile ile ektin ve istikbale ışık tuttun.

Senin, çile ile ektiğin tohumlar filizlendi bugün.

Yaktığın meşale dünyayı kuşattı.

Verdiğin müjdelerin bir bir gerçekleştiği bu günlerde, Cennet-asâ günlere doğru hızla adım atışımızın yakıcı heyecanını yaşamaktayız.

Her ne kadar günahımız çok ve isyanımız hâlâ yeryüzünün taşıyamadığı bir yük ise de, yine de mukaddes değerlerimize bağlılığımızı gün geçtikçe daha güçlüce hissedebilmekteyiz. Müjdelediğin biçimde, medenî dünyada İslâmiyet çığ gibi büyümekte, Kur’ân güneş gibi yayılmakta, İman ve Tevhid hakikatleri dalga dalga genişlemekte.

Üstadım; günahkâr asrımızın böylesine doyulmaz hidayet fırtınasına sahne oluşunda senin gösterdiğin yüksek hamiyet, hiç şüphesiz, Hazret-i Muhammed’in (asm) çağlar ötesi tasarrufundan ve Cenâb-ı Hakk’ın yüksek rahmetinden başka bir şey değildir.

Aramızdan ayrılışının 52. yılında ey Üstadım, zat-ı âlinize sayısız selâm, rahmet ve mağfiret; Allah’ın Sevgili Resûlüne (asm) sonsuz salât-ü selâm ve dünyayı iman nuruna boğan Allah’a hadsiz hamd ü sena olsun. Âmin.

Süleyman KÖSMENE

Dipnotlar:

1- Münâzarât, s. 39, 40.

2- Sünûhât, s. 47.

3- a.g.e. s. 63.

4- Münâzarât, s. 37.

5- Hutbe-i Şâmiye, s. 18.

6- Hutbe-i Şâmiye, s. 20.

7- a.g.e. s. 23.

8- a.g.e., s. 27; Tarihçe-i Hayat, s. 46, 82.