Ciddiyetin Ehemmiyeti

Ciddiyet öyle ulvi bir vasıftır ki, meslek hayatımızda şahsi hayatımızda ve şahsi kemalatımızda da hizmetin esaslarındandır. Hizmet ederek camaatin içinde bulunurken veya herhangi bir cemaatte hizmet edebilme vasıflarından bir tanesi de ciddiyettir. Peki ciddiyet nedir? Acaba biz ciddiyetin neresindeyiz? Neresinde olmamız lazımdır, hangi vasıflar ehemmiyetlidir, bizde hangileri tezahür etmiş veya etmek lazımdır, daha çok neyin üstünde durmak lazımdır. Bilmek notasında biz hangi hususu öne sürdük.

Ciddiyet lügat manası itibarı ile ağırbaşlılıktır, hürmete değer şahsiyet sahibi olmaktır. Bunun zıddı laubaliliktir, hafifmeşrepliktir, lüzumsuz konuşmalar yapmaktır, kahkaha atmak ve hatta manasız gülmektir. Hz. Ali (R.A.) “Bir insanın ahmak olduğunun iki alameti vardır.” diyor. Birisi lüzumsuz konuşur, ikincisi: “Kendisine ait olmadan veyahut sorulmadan meseleye karışır.” Mesele kendisi ile alakadarmış gibi, kendisine sorulmuş gibi, o halledecekmiş gibi, ortaya fuzuli atılan insanlar ahmaktır. Lüzumsuz konuşmalar ve gülmeler, el ve dil şakaları yapmak, büyük ve küçük arasında nasıl davranmam lazım, edipli olmağa riayet etmemek gibi hallerin bütünü ciddiyete aykırı hallerdendir. Diğer bir manası ise insan için ciddiyetin hedefi, bir kimsenin esas gaye edindiği vazifesini, da’vȃsını tam bir alȃka ve gayret ile almasıdır.

Da’vȃsında ısrarlı ve idealist olmanın şeni idealist olan kimse ancak ciddi biri olabilir. Bu ciddiyet  meselesi her Müslüman’a  lazım olan bir haslet olmasına rağmen, dava adamı için, hizmet ehli için çok daha mühim bir haslettir. Çünkü o kendisi için yaşamıyor bir cemaat için yaşıyor. Yalınız ciddiyet değil, yaptığı iyilikte kötülükte kendisinde kalmayıp cemaate mal olur. Evet bir millet ki hiç çekinmeden gıybet yapar. Mahmud Efendinin kiler böyledir, Süleyman Efendinin kiler böyledir, Nurcular böyledir, Tarikatçılar böyledir demekten geri kalmazlar. Bu kelimeleri diyenler kendilerini temize çıkarmak için bunu söylerler. Halbuki dinimize göre insan kendi kusurunu görmek ile mükelleftir. Hatta kendine iftirada atabilir. Başkasını kötüleyen, ama ben iftira atmıyorum, yaptıklarını diyorum der. Evet birinin yaptıklarını başkasına anlatmak gıybet olur, yapmadığı işi yaptı desen o zaman hem gıybet hem de iftira olur.

Hatta ciddiyete çok ters bir haldır ki, bazı yerlerde ȃilede bire bir suç yapsa bütün ȃile suçlu olur. Halbuki kim adam öldürmüş ise din de, devlette onu suçlar başkalarına suçu  teşmil etmek çok yanlış bir iştir, kötü bir adettir. Bu hususta  Müslümanın ana vazifesi ȃilede var olan güzel ahlakı yaşamaya çalışmak, eğer ȃilede her hangi kötü ahlak var ise onu yok etmeye gayret etmek, bu işi önce kendisi yaşamaya gayret edecek, sonra ȃile efradını o kötü ahlakı terk etmeleri için onları iknaya çalışacak. Bu sebepten bir vatandaş herhangi bir cemaata dahil oldu ise, o kendini dinini yaşamağa ikna etmeye uğraşacak. bunu da bilmeli ki Müslüman hata yapar fakat Müslümanlık hatadan uzaktır. bu sebepten İslam dinini kabul eden Avrupalılar Müslümanlara diyorlar: Biz İslamiyet’i inceledik ve dininizi  beğendiğimiz için kabul ettik. Size bakarak Müslüman olmadık. Çünkü size baksa idik kat’iyyen Müslüman olmazdık. Çünkü sizde çok hataları görüyoruz, öyle hatalar görüyoruz ki bizim dinimizde bile o hatalar yok.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır