Çocuklar çiçeklerinizdir; soldurmayın, öldürmeyin!

Çocuklarınız, Allah’ın, size sunduğu çiçeklerdir. Seven, sevdiğine çiçek uzatır; seni seviyorum, diye. Allah da çocuklarınızı bir çiçek buketi olarak sizlere sunmuş, “sizleri seviyorum” diye. Öyleyse onları, onların Yaratıcıları hesabına sevin; öpün, koklayın.

Zengin dostlarıma bir gün dedim: Bahçenizdeki çimenlerinizi ve çiçeklerinizi kurutmasınlar diye bahçivanlara sıkı sıkı tenbihde bulunur, talimatlar yağdırırsınız. Bakmayıp kuruttuklarında da cezalandırır, işine son verirsiniz; değil mi?

Ey insanlar ve ey Müslümanlar! Siz de, aile bahçelerine Allah’ın tayin ettiği bahçivanlarsınız. Allah, aile bahçenizin gülünü ve çiçeklerini (eşinizi ve çocuklarınızı) kurutmayasınız diye sıkı sıkı tenbihte bulunuyor ve şöyle buyuruyor: “Kendinizi ve aile efradınızı ateşten, (cehennemden) koruyun.”(1) Onları imansız ve İslamiyetsiz bırakarak kendinize, ailenize, devletinize ve milletinize düşman etmeyin; dünyada anarşist ve terörist yapmayın, ahirettede cehenneme atmayın. Allah onları size tertemiz emanet etti. Günahlarla kirletmeyin. Capcanlı verdi, kurutmayın, soldurmayın, öldürmeyin. Dünyada başınıza bela, ahirette de kendinize davacı etmeyin.

Bunun faturası, altından kalkamayacağımız kadar çok ağır olacak. Yanlış eğitimler sonucu, yanlış inanan, yanlış yaşayan nesiller cehennemde gözlerini açınca, acı acı çığlık atacaklar, cehenneme düşmelerine sebep olanlara beddua edecekler. Onların bu çığlık ve bedduasını, isterseniz gelin Kur’an’ın Sahibi’nden dinleyelim. Buyuruyor ki Yüce Allah: “Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Rasûl’e itaat etseydik” diyecekler. Ve şöyle davacı olacaklar: Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de onlar bizi yoldan saptırdılar. Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanete uğrat!”(2)

Allah’tan çicek almak, çocuk sahibi olmak güzel bir şey ama, işte böyle korkunç akibeti ve faturası da var bu işin. Onun için çocuğu olmayanlar “neden benim çocuğum yok, neden bana çiçek verilmedi” diye ağlamasınlar. Verilen nimetlere kanaat etsinlar. Allah’ın takdirine razı olsunlar. “Her şey kader ile takdir edilmiştir, kısmetine razı ol ki rahat edesin!” kuralını kulaklarına küpe etsinler.

Nimeti çok olanın şükrü ve sorumluluğu da çok olacaktır, olmalıdır. Çocuğu olanlar ve olmayanlar, Cenab-ı Hakk’ın şu açıklamasına teslim olsunlar: “Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuğu, dilediğine de erkek çocuğu verir. Yahut hem kız hem erkek çocuk verir. Dilediğini de kısır yapar. O herşeyi bilendir, herşeye gücü yetendir.” (3)

SAHİBÜZZAMAN ANNE-BABALARI, ETKİLİ VE YETKİLİLERİ UYARIYOR!

Bazı anne-babalar, şiddetle çocuk isterler. Ama çocuklarına İslam terbiyesini kazandırmak için aynı şiddette titizlik göstermezler. Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmez, dünya hapsinden kurtarmaya çalışır; Cehennem hapsine düşmemesi için dikkat etmez. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi bulması gerekirken dâvâcı eder: “Niçin benim imanımı kuvvetlendirmedin de bu azapla baş başa kalmama sebep oldun?” diye şikâyetçi bulur. Dünyada da, İslam terbiyesini tam almadığı için, ana-babasının harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.

Eğer anne-baba, hakikî şefkatlerini sû-i istimal etmeseler, (gençtir, gençliğini yaşasın, demeseler, günaha bulaştıkları ve namaz kılmadıkları için üzülseler, kılmaları için ellerinden gelen gayreti sarfetseler ve onları namaz kılan bir evlat yapsalar), biçare çocuğunu ebedî hapis olan Cehennemden ve ebedî idam olan inkâr ve sapıklık içinde ölmekten kurtarmaya o şefkat sırrıyla çalışsalar, o çocuğun yaptığı Salih amellerin ve kazandığı sevapların bir misli, anne-babasının amel defterine geçer, onların vefatından sonra her vakit hasenatlarıyla ruhuna nurlar yetiştirir, âhirette de, değil dâvâcı olmak, bütün ruh u canıyla şefaatçi olup ebedî hayatta ana-babasına mübarek bir evlât olur. (4)

Üstad Bediüzzaman bu izahıyla, çocuğun paşa mektebine ve diğer mekteplere gitmesine karşı olduğunu söylemiyor. Onun demek istediği şu: Çocuklarınızı nereye gönderirseniz gönderin, gönderdiğiniz her yerde hafızlık mektebinin ruhunu verin. Onları dinden, imandan ve Kur’an’dan yoksun bırakmayın. Dünya istikbalini kazandırmayı düşündüğünüz gibi, ahiret istikbalini kazanmalarını da ihmal etmeyin.

NE GÜZEL BUYURMUŞ EFENDİLER EFENDİSİ

Ne güzel buyurmuş Efendiler Efendisi (s.a.v): “Hiçbir (anne)-baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.” (5)

Kişinin öldükten sonra geride bıraktığı şeylerin en hayırlısı:

1-Kendisine duâ eden sâlih bir evlât,

2-Sevabı kendisine ulaşan sadaka-i câriye, (Allah’ın rızasını kazandıran hayır kurumları)

3-Kendisinden sonra halkın amel ettiği bir ilimdir.” (6)

Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına kavuşturur, koruyup kollarsa kıyâmet günü o kimseyle yan yana olacağız.” (7)

Her kim kız çocuklarını yetiştirme yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar, onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olur.” (8)

Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz… Erkek, âilesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.” (9)

Aman dikkat!!! Gençliğimizi, servetimizi, sihhatimizi, şöhretimizi, şehvetimizi ve evladımızı başımızın belası yapmayalım. Bu nimetleri Allah’ın razı olduğu yerlerde kullanalım, helal daire ile yetinelim. İslamiyet gibi bir cennetin ve nimetin içinde olduğumuzun farkına varalım. O nimetin ve cennetin sahibine hamd edelim. Hamd edelim ki Ebedî Saadetin ve Cennetin Sahibi, nimetini artırsın, sohbetine ve cennetine bizi layık eylesin.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR:

1-Tahrim, 66 / 6

2-Ahzab, 33 / 66-68

3-Şûrâ, 42 / 49-50

4-Bkz. Nursî, Said, Lem’alar, (24. Lem’a, 1. Nükte), 209

5-Tirmizî, Birr, 33

6-Müslim, Vasiyyet, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36

7-Müslim, Birr 149; Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr 13

8-Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147; Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr 13

9-Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20