Çocuklarımızın oruç günlüğü olmalı!

Çocuk” ve “oruç” kelimeleri yan yana gelince genellikle çocuklara oruç tutmayı nasıl sevdirmeli konusu konuşulur. Minicik bedenlerin büyüklerin bile bazen tutmakta zorlandıkları orucu benimseyebilmeleri için değişik yollar ve yöntemler tarif edilir. Hatta bununla ilgili “tekne orucu” tabirimiz bile vardır.

Yazar Nurdan Damla, çocuklara orucu sevdirmek için ise farklı bir yöntem öneriyor: “Ramazan Günlüğüm”. Kendisinin de bir Ramazan günlüğü olan ve bunu kitaplaştıran Damla, farklı bir aktivite olması nedeniyle ailelere Ramazan günlüğünü tavsiye ediyor.

“Ramazan Günlüğüm” isimli çalışması Nesil Çocuk Yayınları arasında çıkan Nurdan Damla ile çocuk ve oruç üzerine konuştuk.

Ramazan deyince aklınıza gelen ilk şey nedir?

Üç sevinç: Huzur, sükunet ve arınma süreci. Yeryüzünde var oluşun; kul olarak var oluşun, beşer olarak var oluşun, halife olarak var oluşun en tatlı baharıdır Ramazan. Yeni bir diriliş, yeni bir sıgaya çekiliş ve yeni bir kulluk atmosferini dem be dem yudumlamak isterim. Anları dolu dolu yaşamak, o kutlu coşkuya tatlı ahenkler katmak duygusu tüm benliğimi sarmalar.

Çocukluğunuzdaki Ramazanlardan biraz bahseder misiniz?

Ramazan-ı Şerif’in gelişiyle birlikte mahalle arkadaşlarıyla aramızda “kim daha fazla oruç tutacak” diye tatlı bir rekabet olurdu. Ayrıca merhum babam ezan vaktinin gelişinin takibini biz çocuklarına verirdi. Pür dikkat müezzini takip ederdik. Müezzinin ilk “Allahu Ekber” nidasını işitmek bir başka çocukluk coşkusuydu. Kız kardeşim çok zayıf ve güçsüzdü. O haliyle de oruç tutmak isterdi. Anneciğim ise ona kıyamazdı. Sahur vakitleri adeta bir kaçamak olurdu. Ama o yine de cin gibiydi. Sofra hazır olduğu anda hemen uyanır ve feryadı koparırdı. “Neden beni uyandırmadınız? Ben de oruç tutacağım” der ve o cılız haliyle oruç tutardı. Allah’a hamdolsun ki muhitimiz ve ailemiz orucu bize sevimli gösterdiler. Kim akşama kadar dayanırsa ona “itfaiye” dediğimiz bir çok yiyecek hediye edilirdi: Şeker, sakız, çerez, lolipop, çikolata, incir, ceviz vs.

Büyükler sürekli “Eski Ramazanlar kalmadı” diye yakınır. Günümüzdeki Ramazan atmosferi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her zamanın bir hükmü ve güzelliği vardır. Örneğin çocukluğumun Ramazan’ında merhum annem sahur yemeğini ispirto ocağında yapardı. Mahrumiyet ve meşakkat vardı. Uzun yaz günlerinde oruç tutardık ve sularımız kesilirdi. Bir damla su, altın değerinde olurdu. Yağ, şeker, un karaborsa idi. Sofralar şimdiki kadar bol menülü değildi. Ama her şey bir o kadar lezzetliydi.

Günümüzde bu tür sıkıntılar azaldı. Şükredilmesi gereken çeşitli imkânlara sahibiz. Esasında çok daha rahat ve refah içindeyiz. Ama nedense geçmişe özlem var. Ben bunun sebebini samimiyetin ve takvanın azlığı olarak nitelendiriyorum. Eski Ramazanları bu kadar çok yadedişimizin verasında onlardaki kanaati, şükrü ve rızayı özleyişimiz söz konusudur. Biz bu hususiyetleri özlüyoruz. Ki müminin özelliğidir. Şimdi her şey o kadar bol ki şükretmek kimsenin aklına bile gelmiyor. Garip bir ülfet, tuhaf bir gaflet gözlerimizi bürüyüverdi. Ramazan vesilesiyle bu ülfeti ve gafleti sıyırıp atmak gerekiyor. Oysa nimet ziyadeleştikçe şükür artmalıdır. Her nimetin tefekkürü, tezekkürü ve teşekkürü bihakkın yapılmalıdır. Bunu yaptığımız takdirde eski Ramazanlar inanın içimizde, başköşemizde ve yuvamızdadır.

Sizce çocuklar için oruç ne anlama geliyor?

Onlar çok masum ve zeki varlıklardır. Algı ve olguları yuvadan aldığı terbiyeyle oluşur. Riyasız ve masumiyet duygularıyla büyüklerini “rol model” alırlar. Bir çocuk yetiştiği ortamda Ramazan’ın çok kıymetli bir zaman dilimi olduğunu anlarsa o çocuğun Ramazan algısı elbette ki tarifsiz ve yüce olur. Oruç ibadetini onlara çok iyi kavratmak gerek. Orucun gerçek manada bir teşekkür ve tezekkür olduğu gerçeğini anlatmak durumundayız. Elhamdülillah bu konuda artık çiçek tomurcuğunu çatlattı. Artık her evde rahatlıkla orucun anlam ve manasını kavratmaya çalışan hamiyet ehli kardeşlerimiz evlatlarına bunu çok iyi anlatma yoluna gidiyorlar. Camilerin dolup taşması, umre ziyaretleri, iftar davetleri, sosyal paylaşım ağlarındaki canlılık onların ruh dünyasında olumlu etkiler bırakıyor.

Ailelere, çocuklara Ramazan’ı ve orucu sevdirme konusunda neler tavsiye edersiniz?

Çocuklarımıza “Ramazan günlüğü” tutturulabilir. Teravih namazlarına ve Ramazan’da açılan kitap fuarlarına götürülebilir. Ayrıca onlara güzel sözler söylenmeli. Elimizden geldiğince minik, hoş hediyeler alınmalı. Özellikle kitap ve Kur’an en güzel hediyelerden biridir. Onlara kızmamalı her zamankinden daha çok ilgilenmeli. Efendimizin (a.s.m.) hayatından kesitler sunulmalı. Tatlı bir oyun ve eğlence havası içinde orucun müminin vazgeçilmezi olduğunu kavratmak gerekir. Didaktik bir tarz ve dayatmacı bir üslüp asla yararlı olmaz. Fakirlere yardım ederken çocukla iş gördürmeli. O vicdan rahatlığı ona birçok güzellik katacaktır.  

Toplumda Ramazan şuurunu arttırmak için ne gibi çalışmalar yapılmalı?

Ramazan insan hayatında çok önemli bir zaman dilimidir. Çok kıymetli olanı az bir ücretle satın alma mevsimidir. Gün boyu kuru bir açlık ve susuzluk ve bundan dolayı oflama puflamayla dolu bir oruç tutuyorsak eğer o vakit Ramazan’ın gerçek anlam ve mahiyetinden bihaberiz demektir. O açlığın içindeki ve o susuzluğun verasındaki acziyet ve güçsüzlükle Rabb-i Kerim’imize yalvarmak, O’ndan istimdat etmek o acziyet içinde istemek en büyük kazanımdır.

Nimeti verenin Rabbimiz olduğu gerçeği sıkça nazara verilmeli. Kuru bir ekmek parçası ve bir yudum suyun ne denli kıymetli ve ulaşılmaz olduğunu günümüzün kuş sütü eksik olmayan sofralarında burun kıvıran insanlarına kavratabilmek adına oruç çok önemli ve yerinde bir ibadettir. Oruç bir sabır egzersizidir. Kişi beklemeyi o sayede öğrenebilir. Hele ki günümüzün sabırsız ve aceleci insanları için oldukça gerekli bir ibadettir. 

Bu gerçekliği tahattur edebilmek adına davetlerimiz, etkinliklerimiz ve diyaloglarımız bu minval üzere olmalı. Teşekkür edebilmeyi öğrenmenin ne denli güçlü bir ibadet olduğu gerçeği sıkça gündeme getirilmelidir. Bizler başta şahsi yaşantımızla, sonrasında aile, yakın çevre, toplum ve cemiyet bazında orucun bir arınma, bir hatırlama, bir şükür, bir dua mevsimi olduğunu hayata geçirmeliyiz. Bu meyanda Efendimizin (a.s.m.) “Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştınız, güçleştimeyiniz” hadis-i şerifi çerçevesinde lisan-ı halle örnek olmalıyız. Sevdirerek ve ürkütmeden hayatın içine taşımamız gereken bir oruç gerçekliği var.

Ramazan’ın çocuklar üzerindeki etkisi konusunda ne söyleyebilirsiniz?

Tabii çocuklar bir değişiklik olduğunun farkındalar. Ama bunu bir oyun, zevk, eğlence mahallinden ziyade sabır, şükür ve tefekkür üçgeni içinde kavratmak gerek. Geçtiğimiz yıllarda bazı belediyelerin sazlı sözlü olarak düzenlediği Ramazan şenliklerini tasvip etmemiz mümkün değil. İnsanlar camiyi bırakıp söze ve saza ve eğlenceye koşuyorsa eğer orada durup çok iyi düşünmemiz lazım. Biz ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz? Hangi cenaha hizmet ediyoruz? İşte bu meyanda çocuk algısını iyi yönlendirmek gerek. Ramazan’ın kutlu akışı içinde Kur’anî atmosferin teneffüsü arttırılmalı. Kur’an’ın ana mesajı sıkça anlatılmalı.

Ramazan’dan sonra Ramazan’a has hangi alışkanlıklarınızın devam etmesini isterdiniz?

Uzun yaz günlerinde nefisler terbiye edilerek insan adeta “melekvari” bir duruma dönüşür. Bu durumda sosyal hayata olumlu yönde etki eder. Emniyet ve asayiş raporlarına göre, Ramazan-ı Şerif’te suç işleme oranları düşmektedir. Bu  pozitif durumun devamını elbette isteriz. Hatta “keşke on iki ayda oruç olsun” deriz.

Salih Altın

Moral Dünyası Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: