Çocukta Zeka Oluşumu

Dünyada, kıskanmadan insanın kendisinden daha iyi olmasını istediği tek varlık, kendi çocuğudur.

 Bize anne ve babalar tarafından en sık sorulan sorulardan biri de çocuklarının zekâ düzeyi ile ilgili sorulardır.

 –         Acaba eğitimle çocuğumun zekâsı artar mı?

–          Eğitimin yeri, anne ve babadan daha mı önemli?

–          Zekâ sadece doğuştan anne ve babanın genlerinden alınan bir özellik mi?

–          Zekâyı en çok etkileyen faktörler nelerdir?

Bu soruları çoğaltmak mümkün.

Her anne baba haklı olarak çocuğunun rahat, huzurlu, başarılı ve zeki olmasını ister. Bunun içinde onların iyi eğitilmeleri ve başarılı olmaları için ellerinden geleni yapmaya çalışırlar.

Öncelikle vurgulamamız gereken şey; bütün çocukların belli bir potansiyele sahip olarak doğduklarıdır. Ancak bu potansiyelin aktif hale getirilmesi ve var olan yetilerin daha fazla gelişmesi için aileye büyük görevler düşüyor. Çünkü zekânın oluşumunda etkili olan unsurlar arasında;

 –         Annenin hamilelik döneminde yaşadıklarının %20

–          Anne ve babadan geçen genlerin etkisinin %35

–          Doğumdan sonraki çocukların yetiştikleri çevrenin etkisinin %45 olduğu ispatlanmıştır.

İstatistikî verilerden de anlaşılacağı üzere çevrenin zekâ üzerindeki etkisi azımsanamayacak kadar çoktur.  Diyelim bir insanın boyu genlerinde 170 santimetre. O çocuk iyi beslenirse 1.70 santimetreye kadar boyu uzayacaktır. Aksi durumda boyu 1.60 santimetrelerde kacaktır. Zekâ da böyledir. Ortalama insanın IQ´su (zekâsı) 100 civarlarındadır. Çocuğunuzun potansiyel zekâsının 140 olduğunu varsayalım. Çocuk eğitilmediğinde veya olumlu çevresel impulsları alamadığında IQ 100´ler civarında veya daha aşağı seviyede kalacak demektir. Yani aslında var olan potansiyel kullanılmadığı için nakıs kalmış olacak ve deha niteliğindeki çocuğumuz vasat sınırlarda yaşamaya mahkûm olacaktır.

Zekâyı geliştirmenin ilk kuralı kendi potansiyelimizin farkında olmak ve ondan sonraki aşama da baskın olan zekâ tipimizi bilmektir. Bu çocuk eğitiminde de böyledir. Anne-babalar çocuklarının baskın olan zekâ tipini bilirlerse çocuklarının eğitimini ona göre düzenleyebilir ve çocuklarını daha küçük yaştan itibaren kabiliyetlerine göre yetiştirebilirler.

Yukarıda da belirtmeye çalıştığımız gibi zekâ insana bahşedilmiş muazzam bir potansiyel olmasına rağmen, kullanılmadığı veya uygun eğitimlerden geçirilmediği zaman geliştirilemez ve o muazzam potansiyel kullanılamaz. Bunu bir ülkenin yeraltı zenginliklerine benzetebiliriz. O ülkede istediği kadar çok bor madeni, petrol, altın, gümüş yatakları vs gibi yeraltı zenginlikleri olsun eğer bu zenginliklerin farkına varılmaz veya değerlendirilmez ise o ülke iç ve dış borç batağından kurtulup da sosyal refah düzeyine ulaşamayacaktır. Günümüzde de insanlar kendi ve çocuklarının potansiyellerinin farkına varamadıkları için, normal yaşam standart’ının çok altında bir yaşam sürmektedirler.

Çocuğumuzun zekâsının (IQ) ne kadar olduğunun yanı sıra, nasıl bir zekâ türüne sahip olduğu, onu tanıma ve ona vereceğimiz eğitim açısından çok önemlidir. Günümüzde çocuklarımızın kapasitesini öğrenme adına en çok merak edilen konulardan biridir çocuğun zekâ düzeyi (özelliklede IQ). Oysa yapılan son araştırmalarda zekânın düzeyinden ziyade zekânın tipinin önemli olduğu ispatlanmıştır.

Yalnız burada özellikle yapılmaması gereken önemli bir husus; anne ve babaların çocuklarının baskın zekâ türünü tespit edip ille da ona göre meslek seçmeleri konusunda çocuklarını zorlamamalıdırlar. Çünkü çocuğun zekâ tipi, onun ileride hangi mesleği seçeceğinden çok, hangi yöntemle öğrenebileceğini ortaya koyar. Örneğin çocuğunuzda müzik zekâsı var diye ille de çocuğa müzik aleti almak veya konservatuara yazdırmak zorunda değilsiniz. İki saat matematik çalışıyorsa, bir saat de müzik dinlemesine imkân vermelisiniz.  Eğer anne ve babalar bunu yaparlarsa çocuk matematiği daha çok sevecektir.

Harward üniversitesi profesörü; Howard Gardner’in araştırmasına göre biyolojik temele dayanan sekiz farklı zekâ vardır. Çoklu zekâ teorisi denen bu araştırma her çocuğun bireysel farklılıklarını değerlendirmeyi temel alır.

Zekâ’nın Bölümleri

Sözel Zekâ: Kelimeleri etkili kullanma yeteneğidir. Bu çocuklar dinleyerek öğrenmeyi sever, duygu ve düşüncelerini sözel ifadelerle aktarırlar. Masal, hikâye ya da fıkra anlatmaktan çok zevk alırlar. İyi yazarlar, iyi anlatırlar, kitap okumayı severler. Anne-babanın onu konuşturmaya çalışması faydalı olur. Bu türden daha çok şair, yazar, gazeteci ve politikacı olur.

Sayısal (Mantıksal/Matematiksel) Zekâ: Sayıları akıllıca kullanmak ve sebep sonuç ilişkisi kurabilme yeteneğidir. Eskiden yapılan zekâ testlerinde sadece bu zekâ türü ölçülüyordu. Sebep-sonuç ilişkisi kurmayı ve “neden” demeyi severler, çok soru sorarlar. Bu çocuklar hesap yapmayı, sayı saymayı, mantık yürütmeyi, bir makineyi söküp nasıl çalıştığını görmeyi sever. Dama, satranç gibi düşündüren oyunları oynamaktan çok zevk alırlar. Bilim adamı, matematikçi ve bilgisayar programcısı olma ihtimalleri yüksektir.

Görsel Zekâ: Etrafındaki objeleri hayalinde canlandırma ve değerlendirme yeteneğidir.  Bu çocuklar işittiği bir şeyi değil de, gördüğü bir şeyi daha iyi akılda tutarlar. Yaşıtlarına kıyasla çizimleri ve resimleri güzeldir. Yapboz, labirent gibi görsel faaliyetlerden çok hoşlanırlar. Film ve slâyt gösterileri eşliğinde öğrenmeyi severler. Eğilimli oldukları meslekler; ressam, mimar, fotoğrafçı ve dekoratörlüktür.

Bedensel/Kinestetik Zekâ: Kişinin kendisini ifade etmesinde ve bir şeyler yapmakta bedenini kullanma (dans, mimik, pandomin) yeteneğidir. Yerinde duramazlar, spora ilgileri fazladır. El becerileri gelişmiştir. Çok rahatlıkla tamir işlerini yapabilirler. İyi taklit yaparlar. Bu çocuğa öğretirken atölye çalışması yaptırmak gerekir. Sporcu, aktör, dansçı, heykeltıraşların çoğu bu zekâya sahiptir.

Müzik (İşitsel) Zekâsı: Seslere hassasiyet gösterme kapasitesi ve kendisini müzikle ifade etme yeteneğidir. Nota, solfej bilmeseler bile, melodileri hemen akılda tutarlar. Müzik eşliğinde ders çalışırsa o bilgileri daha iyi akılda tutabilirler. Müzik aleti çalmaya heveslidirler. Müzisyen olurlar.

Sosyal (Kişiler Arası) Zekâ: Başkalarının ruh hallerini, hislerini, duygularını, mizaçlarını anlama kapasitesi ve yeteneğidir. İnsanları tanıma konusunda çok başarılıdırlar. Liderlik özellikleri vardır. Oynayarak, paylaşarak, konuşarak öğrenirler. Onu sosyal ortamlara sokup, sosyal becerilerini geliştirmesine fırsat vermek gerekir. Bu türden daha çok danışman, öğretmen, siyasi lider çıkar.

İçsel Zekâ: Hayal kurmayı, düşünmeyi severler, kendilerinin güçlü ve zayıf yönlerini iyi analiz ederler. Genelde tek başlarına çalışmayı ve oynamayı tercih ederler. İçine kapalı çocuk diye tanımlanırlar. İlgi duydukları şeyler veya hobiler hakkında çok fazla konuşmayı sevmezler. Bu çocukları düşünmeye, oturup kafa yorarak fikir üretmeye,  hayal kurmaya teşvik edebilirsiniz. İçsel zekâya sahip olanlar psikolog ve psikoterapist olmaya daha yatkındır.

 Doğa Zekâsı: Böcekler, hayvanlar, deprem gibi doğa olaylarına karşı ilgi duyarlar. Temiz ve yeşil bir çevre onlar için önemlidir.

Çocuklarımızın daha kolay öğrenmesini istiyorsak bu zekâ türlerini bilip çocuğumuzda baskın olan zekâ tiplerini tespit ettikten sonra eğitimlerini ve öğretimlerini buna göre düzenlememiz gerekir. Örneğin; görsel zekâsı olan çocuklar resimlerle ve video filmleriyle daha kolay öğrenirken, bedensel zekâsı olan çocuklar dokunarak, deneyerek, yaparak daha iyi öğrenirler. Matematik zekâlı çocuklar mantığa dayalı, sebep sonuç ilişkileriyle rahatça öğrenirken, müzik zekâlı çocuklar müzikle, dilsel zekâlı çocuklar ise dinleyerek ve okuyarak öğrenmede daha başarılı olurlar. Sosyal zekâlı çocuklar konuşup, iletişim kurarak, içsel zekâlı çocuklar ise tek başına çalışarak öğrenmekten zevk alırlar.

Zekâ tipi ne olursa olsun her çocuğun kuvvetli ve zayıf olduğu yanları vardır. Çocuk eğitiminde ve öğretiminde tek tip zekâya yönelik programların uygulanması içimizden çıkması muhtemel olan pek çok dahi çocuğun gelişimini engelleyecektir.

Şimdiki aklımız olsaydı; Öncelikli olarak çocuklarımızın baskın olan zekâ tiplerini öğrenir ve bir şeyi onlara anlatacağımız zaman baskın olan anlama tiplerine göre anlatırdık. Üçüne birden anlattığımız ve birinin iyi anladığı diğerinin daha az anladığı konuda daha az anlayanı suçlamaz, bunun sebebinin bizim anlatım tarzımızdan ve çocuğumuzun kişilik özelliğinden kaynaklandığını düşünüp onu daha iyi anlamaya ve onun özelliklerini daha iyi tanımaya çalışırdık.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.