Darb-ı Mesel Bir Hikâye!

Bu gün ne yazayım, düşündüm: siyasetten mi? Ekonomiden mi? Dünyadaki birçok olumsuz hadiselerden mi? Memleketimizin hal ve ahvalinden mi? Yoksa tarihi olaylardan mı? Neyi yazacaksam zaten akademisyenler, bilginler, yazarlar ve birçok vefakâr insanlarımız her şeyi enine boyuna tarih boyunca yazmışlar, konuşmuşlar, her mesele üzerinde tartışılmış, herkes iyiyi de kötüyü de, faydayı da zararı da çok iyi bilir. Bilinen bir şeyin tekrarını yapmayayım, kendime dedim. Uyduruk, fakat manidar Arapça- Türkçe karışımından derlenen bir söz var, mealen şöyledir: ‘’Güzel şeyin tekrarı güzeldir, velev ki yüz seksen defa da olsa.’’

Veciz bir söz,  ama… İnanıyorum ki, bin seksen defa da güzel söz tekrarlansa herkes bildiği yanlışın üzerinde ısrarlı, kimin canı yanarsa yansın, ölen de bizim, kalan da bizim.’’bana dokunmayan yılan bin sene yaşasın’’misali. Günlük olayları ve rahatsızlıkları bir iki cümleyle de olsa bir dem vurguyla yetinmek istedim.

Kurbağaya sormuşlar, senin bir derdin, isteğin söyleyecek bir sözün yok mu? Kurbağa: ‘’Olmaz, olur mu?..’’   ‘’Vallahi, ağzımı açarsam boğulurum.’’ Demiş, Bu kıssa bu kadar…

Evimizin Kitaplığında bihayli zaman saklı bulunan, Ziraat mektebinde iken aldığım ders notlarıma nazarımı çevirdim. Bir harikalar dünyası karşıma çıktı, Hayvanat ve nebatat âleminde, Cenab-ı Allah’ın (cc)   öyle mucizeleri var ki, tamamını ne akıl ne de şuur taalluk edemeyeceğini düşünmeye başladım.

Şöyle ki: Bir ağacın çekirdeği, çiçeği, meyvenin oluşumu, keza hayvanların çoğalması hele doğum sonrası kolostrum denilen vitamin dolu bir sütün, yavrunun gelişmesi ve hastalıklara karşı mukavemet göstermesi için Sanii Rezzak tarafından yavruya ikramı, bir litre sütün oluşumu için ortalama 400 litre kanın meme bezlerinde geçmesi, bacasız dumansız bir fabrika misali kan ve fışkı arasında berrak ve temiz bir sütün meme bezlerinden çıkması, beni 1970’li yıllara götürdü.

O zaman ki,  nakıs kafalı, bizar ve duçar muallimlerimiz,‘’sanatın sanii tabiattır,’’ diyorlardı, tabiat bataklığında kuruyan ve Felsefe-i tabiiye silsilesinde bulunan, komünist, Leninist, Marksist, Maoist, Navdemist ve Kaselistlere solcu; Felsefe-i diyanet silsilesindeki Müslüman dindarlara da sağcı diyorlardı, mektebin asıl ruhu olan silsile-i felsefe ve silsile-i diyanetin birleştirilmesi iken,o zamanlar  menfi fikirlerin hâkimiyeti asıl maksat ve gaye yapılıyordu. Günümüze kadar sirayet eden menfi cereyanların sıkıntısını bu millet bugünde çekmektedir.

Bediüzzaman, insanlık âlemi içinde iki büyük zincir olarak tabir ettiği ayrılıkları şöyle izah etmektedir:

‘’İşte, bak: Âlem-i insaniyette, zaman-ı âdemden şimdiye kadar iki cereyân-ı azîm, iki silsile-i efkâr, her tarafta ve her tabaka-i insaniyede dal budak salmış: İki şecere-i azîme hükmünde, biri silsile-i nübüvvet ve diyânet, diğeri silsile-i felsefe ve hikmet; gelmiş, gidiyor. Her ne vakit o iki silsile imtizâc ve ittihad etmiş ise, yani silsile-i felsefe silsile-i diyânete dehâlet edip itaat ederek hizmet etmişse, âlem-i insaniyet parlak bir sûrette, bir saadet, bir hayat-ı içtimâiye geçirmiştir. Ne vakit ayrı gitmişler ise, bütün hayır ve nur, silsile-i nübüvvet ve diyânet etrafına toplanmış ve şerler ve dalâletler felsefe silsilesinin etrafına cem’ olmuştur…..

İşte, diyânet silsilesine itaat etmeyen silsile-i felsefe ki, bir şecere-i zakkum sûretini alıp, şirk ve dalâlet zulümâtını etrafına dağıtır. Hattâ, kuvve-i akliye dalında, dehriyyun, maddiyyun, tabiiyyun meyvelerini beşer aklının eline vermiş. Ve kuvve-i gadabiye dalında Nemrudları, Firavunları, Şeddadları beşerin başına atmış….’’ Diyor.(sözler. 30. Söz)

Bediüzzaman, vefatına yakın bir zamanda , “Kardeşlerim! Risale-i Nur bu vatana hâkimdir. Mason ve komünistlerin belini kırmıştır. Biraz sıkıntı çekeceksiniz. Fakat sonunda çok iyi olacak” buyurmuşlardır.

Darb-ı mesel bir hikâye:

Rusya’da, bir öğrenci sınıfa girer: Hocam! Bu gece bizim kedi dokuz komünist doğurmuş,

İki gün sonra, öğrenci; Hocam! Kedi yavrularının dokuzu da Müslüman olmuş,

Hoca sorar: İki gün önce komünist doğan kedi yavruları, nasıl iki gün sonra Müslüman olur? Demiş,

Öğrenci: Hocam, Kedi yavruları dünyaya geldiklerinde gözleri kapalıydı, şimdi dokuzunda gözleri açık, ondan biliyorum ki, Müslüman olmuşlar.

Evet, Risale-i nur, Müslümanların gözlerini iman nuru ile açmış, gözleri kapalı olan komünist ve masonların belini kırmıştır. Çünkü: ’’Risale-i Nur Kur’an’ın malıdır. Kur’an ise arşı ferşle bağlayan bir zincir-i nuranidir.’’

Rüstem Garzanlı

Kamu Yöneticisi/Diyarbakır