Deccal ve Süfyan Hadislerine Dair Kısa Bir İzah

Soru: Bediüzzaman Said Nursi Şualar kitabında 5. Şua 2. Makam 7. Mesele’de şöyle der: “ Rivayet var ki, Süfyan büyük bir âlim olacak; ilimle dalalete düşer ve çok âlimler ona tâbi olacak. ” Burada Said Nursi’nin anlatmak istediği tam anlamıyla nedir? Günümüzde bütün bu vasıfları taşıyan var mıdır?

Cevap: İnsanlık âlemi içinde ortaya çıkıp insanları aldatmakla, yalanlarla kandırmakla Allah yolundan çekip almaya çalışan kişi ve rejimlere Hz. Peygamber (ASM), vahye dayanarak, “ deccal ” diyor. Bu kelime ile aynı kökten olan Dicle nehrine de, aldatıcı olduğu için Dicle denilmiştir. Çünkü derin gözükmez; fakat akıntısı hızlıdır. Bu yüzden o masum görüntüsüne aldanıp karşıya geçmeye çalışanları akıntı sürükleyip boğar. Deccallik de insanların ruhunu boğan böyle bir akımdır.

Said Nursi bir hadis uzmanı olarak olarak, bu konuya dair bütün hadisleri tahlil eder. Sonrasında çok kritik bir tespitte bulunur: “ Deccaller, İslam ümmeti ve toprakları dışında olur. Süfyanlar ise, İslam ümmeti içinden çıkar.[1] Bu manada Hz. Peygamber (ASM), amcası Hz. Abbas’ın (RA) soyundan gelenlerin bir devlet kuracağını, o devleti Deccalin yıkacağını haber veriyor.[2]

Evet Abbasiler bir devlet kurdular. 1258 yılında Moğollar adında vahşi ve kâfir, aldatmakla ve kandırmakla etrafı istila eden güruh onları yıktı. Öyle ki, Bağdat’ı istila ettiklerinde Dicle ve Fırat nehirleri, bir hafta boyunca kan renginde akmıştır. Çünkü kadın-erkek-çocuk-yaşlı herkesi öldürüyorlardı. Bununla da kalmadılar. Bütün kütüphaneleri yıktılar; kitapları Dicle ve Fırat nehirlerine attılar. Dicle ve Fırat bir hafta da mürekkep renginde aktı diye tarihi kaynaklara geçmiştir. Demek Deccallerin hususiyeti, insanlık ve kitap düşmanlığıdır. Hadisin bildirdiği üzere 13. yüzyılın deccalleri Cengiz Han ve Hülagü’dür.

En büyük deccal ise, Ahirzamanda gelecek, Kuzey Kutbuna yakın bir bölgeden güneye doğru yayılmaya başlayacak diye hadiste bildiriliyor.[3] Ki, tam manasıyla Komünizme tekabül ediyor. Bu manada komünizm, onun kurucu ve devam ettiricileri kimse en büyük deccal de odur.

Hadiste insanlık dünyasında 27 veya 30 deccal geleceği ifade edilmiş.[4] Demek çeşitli asırlarda, çeşitli bölgelerde insanlığın imanına saldıran kişi ve rejimler ortaya çıkacak. “ La mehdiyye illa İsa [5] ( İsa’dan başka Mehdi yoktur ) hadisi bir şifre verir. Ki, böyle kişilerle Hz. İsa (AS) veyahut Onun yaşantısını sergileyen kişiler ancak mücadele edebilir. Nitekim Moğol belaları ile o devirde mücadele eden Mevlana Hz.leridir. Ki yaşantısı Hz. İsa’ya (AS) çok benziyor. Moğollarla kılıçla değil, kalemle ve diliyle mücadele etmiş; onların Müslümanlığına vesile olmuştur. Bu manada o asrın Mehdisi, Hz. Mevlana’dır (KS).

Ahir Zaman’da gelecek Mehdi’nin de aynen Hz. İsa (AS) gibi, zühd ve uhrevilik, ruhanilik ve şefkat ile donanmış olması gerekir ki, Büyük Deccal ile mücadele edebilsin. Nitekim öyledir.

Süfyan konusuna gelince… Hz. Ali (RA) ümmet içinden çıkacak, münafıklık yaparak başa geçecek, dış güçlerin veya şeytanın maşası olarak İslamiyete hıyanet edecek, İslamın sosyal hayata bakan kanun ve emirlerini, alamet ve sembollerini sosyal hayattan kaldırmaya çalışacak kişilere “ Süfyan ” ismini takar. Ercûze Kasidesi’nde Onun yapacağı icraatları detaylıca haber verir. Süfyanların en büyük özellikleri Müslümanları yalnızca dünyaya, dünyevi zenginleşmeye, maddi açıdan kalkınmaya çağırmaları; onlara tabi olmayanları makam ve servet teklifiyle iknaya kalkışmaları; bu teklifi de reddedeni kırbaçla ve şiddetle bastırmaya çalışmaları; o da olmazsa öldürmeye teşebbüs etmeleridir. Hem israfçıdırlar ve halkı da israfa teşvik ederler… Bu özellikleriyle onlar bilinirler.

Süfyan ile mücadele edecek kişinin, en büyük vasfı doğruluk ve ihlası, dini tam manasıyla yaşaması, iktisadlı oluşu, ilim ve hikmet sahibi olması; uhrevi kalkınma esas olmakla beraber dünyevi kalkınmayı da tavsiye ve teşvik etmesidir. Bu manada Süfyan, tek gözlü ve tek dünyalıdır[6]; Mehdi ise iki gözlü ve iki dünyalıdır.

Süfyan ve taraftarları kendileri özlerinde dini terk ettikleri gibi dinle alay edip dinî değerleri halkın gözünde de düşürmeye çalışırlar. Buna mukabil onlara din düşmanı diyenlere “ Biz de Müslümanız ” şeklinde kendilerini savunurlar. Bu yapılarından dolayı münafıktırlar. Bakara suresinin 8-20. Ayetleri arası onların özelliklerini anlatır.

Süfyanın temel bir özelliğini sorudaki hadis rivayeti anlatır. Hadise göre Süfyan ilmin bir çeşidi ile hakikatten sapacak; çevresindeki âlimleri de saptıracak… Bediüzzaman yaşanan sosyal hadiselerin ışığında bu ilmin, fen bilimleri olduğunu ifade ediyor. Çünkü kâinatı, tevhid bakışı ile görüp incelemeyen kişiler için fen ilimlerinin, ruhu boğucu bir bataklık olduğunu yaptığı binlerce ciltlik okumalarla görüyor. Ayrıca dinî ilimleri okuyanlar fen ilimlerini bilmedikleri için, dinin anlattığı meselelerin karşılıklarını kâinatta okuyamazlar. Fenlerin bazı anlattığı şeyler dinin anlattıkları ile çelişiyor gözüktüğünden ve propaganda neticesi fenlerin her dediği değişmez doğruymuş gibi kabullenildiğinden o hocaların bir kısmı, dinin ne dediğini anlayamadıkları ifadelerini terk edip insan aklının ürünü olan fenleri kesin doğru kabul edip yoldan çıktılar. Başkalarını da yoldan çıkardılar. Bu yüzden Süfyan ve rejimi eğitim, medya, gazete ve kitaplar yoluyla herkese bu bozuk düşünceleri aşılar.

Fenlerin bulduğu kesin doğruları zaten dinde de bulabiliyoruz. Fakat çoğu fende doğrular daha aranıyor. Mesela ben iktisad mezunuyum. Yıllardır iktisadî okumalar yapıyorum. İktisad bilimi, 5-6 değişmez doğru ve kanun bulmuş. Bunların hepsi dinin içinde var olan doğrular ve kanunlardır. İktisad ile din barışıktır. İktisadın anlamadığı ve anlatmadığı çok sayıda doğru dinde ifade edilmiş. Şu an iktisad bilimi o doğruları arıyorlar. Demek fenler adamı saptırmaz. Fakat sapmak isteyeni saptırırlar.

Süfyanla mücadele eden kişi ve sisteme, Mehdi denilir. Mehdi kelimesi Arapça’da, kendisi özel bir şekilde hidayete ermiş; Kur’anın hidayet nuruna kavuşmuş ve o nurla dirilmiş, etrafındaki insanları da hidayete erdiren kişi ve sistem demektir. Mehdiyet, öncelikle manevi liderlik ve imamettir. Sonrasında maddi iktidar ve hilafet demektir. Fakat aslî cephesi, düşünce-duygu-fizik yaşantıda itidal ve denge üzere olması; sırat-ı müstakim halini her hâl ü kârda üstünde taşımasıdır.

Hadisin bildirdiği üzere Mehdi, âl-i beytten olacaktır.[7] Yani ya neslen veya ruhen nur-u Muhammedî’yi (ASM) taşıyacaktır. En azından Selman-ı Farisi (RA) gibi, ehl-i takva, hakikat aşığı, nefsini ve benliğini Allah’a adamış ve feda etmiş biri olacaktır. Malumdur ki Selman-ı Farisi Hz. Peygamber’e (ASM) göre ehl-i beyttendir.[8] Sünnet-i Seniyyenin hizmetkârıdır.

Bu noktalardan diyebiliriz ki Süfyan ile mücadele edecek kişinin, en azından Selman-ı Farisi gibi ehl-i beytten olup Muhammediyet ruhunu taşıması ve Sünnet-i Seniyyeyi yaşayarak Fıtratla bütünleşmesi… Fenleri Süfyandan daha iyi bilerek, onun aklının ve imanının boğulduğu yerde hakikatin nurunu görüp gösterebilmesi gerekir. Ki, tam manasıyla hizmet edebilsin. Aksi takdirde mağlup olur.

Deccallik ve Süfyanlık birer hakikat, kanun ve semboldür. Her devirde böyle kişiler olmuştur. Kıyamete kadar da olacaktır. Her insan bu sıfatları küçük çapta taşıdığı gibi, yöneticiler ve âlim kişiler bu sıfatlara daha yakındırlar. Çünkü hadislerin bildirdiği üzere Deccal ve Süfyan kitlelere hitap edecek kişilerdir. Bundan dolayı baştaki kişiler, ya deccal olur ya İsa (AS) gibi olurlar; ya Süfyan olurlar veya Mehdi gibi olurlar. Sıradan halk daha güvendedir. Fakat baş olmak, imtihanı ve belayı üstüne çekmek demektir. Allah bütün insanlığın başındakileri birer İsa (AS) veya Hz. Mehdi gibi kılsın diye dua etmek gerekir.

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, 15. Mektub, 3. Sual.

[2] Alâuddîn el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl: 14:271, hadîs no: 33436.

[3] bk. Müslim, Fiten: 110; Ebû Dâvud, Melâhim: 14; Tirmizi, Fiten: 59; İbn-i Mâce, Fiten: 33; Müsned, 4:181.

[4] Müslim, İmaret, 170: Ebu Davud, Fiten, (4252. Hd) Tirmizi, Fiten (2203,2220,2230)

[5] el-Berzenci, el-İşâa’ fi Eşrâti’s-Sâa’: s.112.

[6] Ebu Davud 4320.

[7] Hafız Eskalani “et-Tehzib” c. 9, s. 144’de (Haydar Abad bas.), İbn-i Hacer-i Heysemi, “Es Savaik”, s. 165 (Mısır bas.), Muhammed b. Resul Berzenci “el-İşaatu li Eşrat-is Sae” (s. 87, Mısır bas.)

[8] Müslim, Sahih, K: 44, H.No: 230.