Değişen Dünyevi Hadiseler ve Nur Talebeleri

Siyaset de diğer meslekler gibi bir meslek olarak düşünülmelidir. Bir ehl-i ticaretin insanların ihtiyaçlarını yerine getirmek için   çalıştığı  gibi,  bir siyasî parti ve mensupları da memleketin yönetimine talip olmuşlardır, o konuda çalışırlar.  Herkesin kendi iş yerinde durup müşteri celbetmeye çalışması gibi onlar da partilerini kurmuşlar ve faaliyet göstermektedirler.

Siyaset ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgi ve alakası olmayan insanların, kendilerini alakadar etmeyen başka dünyevî meslekleri icra edenlerin işlerine fazla karışmadıkları gibi, siyasî faaliyetlere de aşırı ilgi göstermekle kendi aslî görevlerini ihmalden hassasiyetle kaçınmalıdırlar. Mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasî olmak zorundadır.

Memleket yönetimiyle ilgili kanaatlerini yahut kendilerince yanlış telakki ettikleri gidişata dair fikirlerini ise yetkililere ya bizzat yahut basın yoluyla, müspet kanallarla iletmekle yetinmelidirler. Bunun ötesine geçtikleri takdirde,  yaptıkları hizmetler büyük zarar görebilir. Evet, Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz.

Siyasete dair beyanat-ı Üstad o kadar vâzıh ve zahirdir ki başka izahata ihtiyaç bırakmamış. Yalnız burada medrese-i Nuriyelerde uygulamada vaki olan bazı ehemmiyetli noktaları, tafsilini Risale-i Nur’a havale edip, gayet kısa bir hülâsasını beyan edeceğiz:

  • Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler, girmezler.
  • Nur dershanelerinde, müsbet veya menfi herhangi bir parti hakkında -lehinde veya aleyhinde- siyasi içerikli sohbetler yapılmaz.
  • Said Nur ve Talebeleri: Bunların derneği yoktur, lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi, patırtısı, nutku, alayişi, nümayişi yoktur. Bu, bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük bir davaya vermişlerin şuurlu, imanlı, inanlı kalabalığıdır. (Tarihçe-i Hayat 632)
  • Nur medreselerinde, takip veya teşvik edilen herhangi bir gazete, mecmua veya dergi yoktur.
  • Cemaatimizin yüzde doksan dokuz himmeti siyaset değildir. Siyasetin gayrı olan hüsn-ü ahlâk ve istikamet ve saire gibi makasıd-ı meşruaya masruftur. Ancak yüzde biri, siyasiyyunu irşad tarîkiyle siyasete taalluk edecektir.
  • Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünki iman, mâl-i umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahibleri vardır. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zındıkaya, dalalete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır. Emirdağ Lahikası-1 (180)
  • “Sakın sakın, hakaik-i imaniyenin tefsiri olan Risale-i Nur’u kendi şahsî menfaatlerine ve hattâ manevî kemalâtlarına ve belalardan ve muzır şeylerden kurtulmaklığına âlet yapma. Tâ ki Nur’un en büyük kuvveti olan ihlas-ı hakikî zedelenmesin!” Emirdağ Lahikası-2 75
  • Nurcular cem’iyet memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cem’iyet ve komite değiller ve olamazlar. Şualar ( 520 )
  • Hakaik-i imaniye, herşeyden evvel bu zamanda en birinci maksad olmak ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risale-i Nur’la onlara hizmet etmek en birinci vazife, medar-ı merak ve maksud-u bizzât olmak… Tarihçe-i Hayat ( 299 )
  • Siyasi mes’elelerin, ifa edilen külli hizmetler yanında çok tali bir mes’ele olarak kabul edilmesi.
  • Bütün ehl-i iman ile esasta ittifakın, diyanetteki izzetin muhafazası ve Tevfik-i ilahi’nin bir sebebi olması noktasından asıl; farklı siyasi tercihlerin ise buna nisbeten tali’ bir mes’ele olarak kabul edilmesi hususu dava haysiyetinin muhafazası cihetinde elzemdir.
  • Bugünkü şartlarda; siyasi parti tercihinde memleket ve millet menfaatinin ve maslahatının nazara alınarak iman ve fazilet ehli, ekseriyetin teveccühünü kazanmış müsbet şahsiyetlerin meşruiyetlerini muhafazaya yardımcı olmak,
  • Herhangi bir partinin mensubu gibi hareket etmemek,
  • Hiçbir partinin lehinde ve aleyhinde fikir beyan etmemek,
  • Farklı düşünce ve kanaat sahibi kardeşlerimizi müsamaha ile karşılamak,
  • Fikirce muhalif şahsiyetlerle siyasi mevzuların münakaşasından şiddetle içtinab etmek,
  • Bilhassa siyasi mevzularla ilgili konuşmaların medrese-i Nuriyelerden uzak tutulması, gibi hususlara azami itina gösterilmesi tavsiye edilmektedir.

Memleketimizin maddi ve manevi havasının hassasiyetinden dolayı aşağıdaki hususların da âlemimiz de her daim yer edinmesinde azami gayret göstermek, her nur talebesinin sorumluluk ve vebalidir. Buna göre;

Memleketimizde meydana gelen geçici fırtınalar nev’inden bazı hadiselerin konuşulmak suretiyle çokça mevzubahis edilmesi -hangi ortam olursa olsun farketmez- hizmetimizin kudsiyetine ciddi zarar vermeye müsait mesaildendir. Üstadımız bu konuda nur talebelerini risale-i nurun çok yerinde ciddi ikazlarla irşad etmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır;

  • Ehl-i dalalet, muvakkat hayata karşı mücadele ediyorlar. Bizler, ölüme karşı nur-u Kur’an ile cidalde, onların en büyük mes’elesi -muvakkat olduğu için-, bizim mes’elemizin en küçüğüne -bekaya baktığı için- mukabil gelmiyor.

Madem onlar divanelikleriyle bizim muazzam mes’elelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz, neden kudsî vazifemizin zararına onların küçük mes’elelerini merakla takib ediyoruz. Tarihçe-i Hayat (478)

  • Hem Risale-i Nur’un has talebeleri, bâki elmaslar hükmünde olan hakaik-i imaniyenin vazifesi içinde iken, zalimlerin satranç oyunlarına bakmakla vazife-i kudsiyelerine fütur vermemek ve fikirlerini bulaştırmamak gerektir.

Cenab-ı Hak bize nur ve nuranî vazife vermiş; onlara da, zulümlü ve zulümatlı oyunları vermiş. Onlar bizden istiğna edip yardım etmedikleri ve elimizdeki kudsî nurlara müşteri olmadıkları halde, onların karanlıklı oyunlarına vazifemizin zararına bakmağa tenezzül etmek hatadır. Bize ve merakımıza, dairemiz içindeki ezvak-ı maneviye ve envâr-ı imaniye kâfi ve vâfidir.

Tarihçe-i Hayat (300)

Üstadımızın bu açıklamalarına binaen aşağıda zikredilen bazı hususlara azami itina gösterilmesi tavsiye edilmektedir.

  • Artık kör gözlere ve sağır kulaklara da malum olmuş Menfi cereyanların yayın organlarından – televizyonlarını seyretmemek, haber sitelerini takip etmemek, gazetelerini alıp okumamak – evvela şahsi âlemimizi, ardından evimizi ve işyerlerimizi temizlemeye gayret göstermek, her nur talebesinin farz bir vazifesi olmuştur.

Zira maddî ve manevî şerlerini, siyasî diplomatların televizyon ve internet gibi iletişim araçlarıyla herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mukadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını telkin etmeleriyle, bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşiyane mahveden türlü kılıklardaki münafıkane çalışan zındıka komitelerinin vücuda gelmeye hazırlanmalarına yardım etmek, devamiyetlerine zımnen taraftar olmak ve maddi/manevi destek olmak; şuurlu bir iman ve islamiyetten istifade ve hissesi olmadığına delildir.

Her zaman def’-i şer, celb-i nef’a racih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def’-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş. Tarihçe-i Hayat ( 303 )

  • Cenab-ı Hakkın teknoloji nimetlerinden – internet ve facebook gibi- rızası dairesinde kullanma ve istikamet üzere istifade etme adına, hizmetimizin zarar görmemesi için; menfi hadisata medar olabilecek paylaşım, söz, yorum ve sanal davranışlardan şiddetle içtinab etmek; zaman, zemin ve gelişen hadisatın ehemmiyetine binaen lüzum kesbetmiştir.

Nasılki havarik-ı medeniyet namı altındaki ihsanat-ı İlahiyeyi, bu mimsiz, gaddar medeniyet hüsn-ü istimal ile şükrünü eda edemeyerek tahribata sarfedip küfran-ı nimet ettiği için öyle bir tokat yedi ki, bütün bütün saadet-i hayatiyeyi kaybettirdi. Ve en medenî tasavvur ettiği insanları, en bedevi ve vahşi derekesinden daha aşağıya indirdi. Cehennem’e gitmeden evvel, Cehennem azabını tattırıyor. Kastamonu Lahikası ( 72 )

  • Meydana gelen hadiselere kader veçhinden ve risale-i nur’un gözüyle bakmak lüzumu, hizmetlerimizin istikameti gereği her zamankinden daha fazla ihtiyaç kesbetmiştir.

Ezelî Güneş’in manevî hidayet nurlarını temsil eden Kur’an-ı Kerim, akıl ve kalb gözüyle hak ve hakikatı görmeyi temin eder. Onun nurundan uzakta kalanlar zulmette kalırlar. Zira her şey nur ile görünür, anlaşılır ve bilinir.

İşte şu hakikatın manevî ve sermedî güneşi olan Kur’an-ı Kerim’in nur tecellisine bu asrımızda Nur ismiyle müsemma olan Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi mazhar olmuştur.

O nurlar ki; zulmetten ayrılmak istemeyen yarasa tabiatlı, gaflet uykusuyla gündüzünü gece yapan, sefahetperest, aklı gözüne inmiş, zulmette kalarak gözü görmez olanlara ve yolunu şaşıranlara karşı projeksiyon gibi nurlarını iman hakikatlarına tevcih ederek sırat-ı müstakimi büsbütün kör olmayanlara gösteriyor. Nur topuzunu ehl-i küfür ve münkirlerin başına vurup: “Ya aklını başından çıkar at, hayvan ol. Yahutta aklını başına al, insan ol.” diyor. Asa-yı Musa ( 246 )

  • Menfi cereyanlarla fazlaca meşgul olmak, çokça seyredip nazar etmek ve lüzumsuz konuşmalarda bulunmak suretiyle; zalimlere meyletmek, sempati duymak, zımni taraftar olmak gibi hissiyatların galebesiyle “Küfre rıza küfürdür. Zulme rıza zulümdür.” İlahi kanunu esasine kendini masadak ediyor.

Zira şimdi ehl-i imandan bir kısım Müslümanlar, ismi ne olursa olsun bazı menfi parti ve cereyanların, asya münafıkları ve Avrupa kafir zalimlerinden aldıkları güce dayanarak, hem şeair-i İslâmiyeye, hem bu dindar millete büyük bir cinayeti yaptıkları vakit, fikr-i siyasilerine muhalefetten dolayı, o vaziyetin hoşlarına gittiği görüldü.

Halbuki küfre rıza küfür olduğu gibi; dalalete, fıska, zulme rıza da fısktır, zulümdür, dalalettir. Bu acib halin sırrını gördüm ki; kendilerini millet nazarında ettikleri cinayetlerinden mazur göstermek damarıyla muhaliflerini kendilerinden daha dinsiz, daha câni görmek ve göstermek istiyorlar.

İşte bu çeşit dehşetli haksızlıkların neticeleri pek tehlikeli olduğu gibi, içtimaî ahlâkı da zîr ü zeber edip bu vatan ve millete ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir sû’-i kasd hükmündedir.

Tarihçe-i Hayat ( 622 )

  • Siyaset ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgi ve alakası olmayan insanların, kendilerini alakadar etmeyen başka dünyevî meslekleri icra edenlerin işlerine fazla karışmadıkları gibi, siyasî faaliyetlere de aşırı ilgi göstermekle kendi aslî görevlerini ihmalden hassasiyetle kaçınmalıdırlar. Mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasî olmak zorundadır.

Memleket yönetimiyle ilgili kanaatlerini yahut kendilerince yanlış telakki ettikleri gidişata dair fikirlerini ise yetkililere ya bizzat yahut basın yoluyla, müspet kanallarla iletmekle yetinmelidirler. Bunun ötesine geçtikleri takdirde,  yaptıkları hizmetler büyük zarar görebilir. Evet, Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz.

Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı; san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.

Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkiye sevkeden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zira husumette fenalık var, husumete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz… ” Tarihçe-i Hayat ( 64 )

  • Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünki hâlisane hizmet-i Kur’aniye, onlara her şeye bedel kâfi geliyor.

Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklaliyetini ve ihlasını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak.

Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdad ile, birinin hatasıyla onun masum çok tarafdarlarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa, mağlub düşecek.

Hem dünya için dinini bırakan veya âlet edenlerin nazarlarında, Kur’anın hiçbir şeye âlet olmayan kudsî hakikatları bir propaganda-i siyasette âlet olmuş tevehhüm edilecek.

Hem milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş. Şualar ( 362 )

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: