Depresyon

Psikolojik ilaçların leblebi gibi tüketildiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Neden? Niçin? Bu sorunun cevabını geçmişle bu günü karşılaştırdığımızda bulabiliriz.
Evde, sokakta, iş yerinde, okulda, her yerde, hayatın çevrenin, hatta bir sürü şeyin etkisiyle yaralanıyoruz, üzülüyoruz, kırılıyoruz. Bu durum çok ta anormal değil hayatın akışı böyle. Evde babandan azar hatta tokat yemek, annenden terlikle maşa ile dayak yemek, okulda arkadaşınla kavga etmek, öğretmen tarafından kulağının çekilmesi, iş yerinde amirinden azar işitmek çokta şaşılacak bir durum olmasa gerek. Geçmişte bunlar gayet normaldi, şimdi bunları gülerek hatta iyi ki babam azarlamış, öğretmenim kulağımı çekmiş, annem dayak atmış diyoruz. O terlikler bizi rotaya soktu, komşunun tarlasına zarara giren koyuna çobanın taş atması gibi. Rabbim de böyle yapıyor, hastalıklarla, musibetlerle seni pişiriyor, adeta geleceğe hazırlıyor.

Her toplumda hataya, suça, kabahata ceza, iyilik ve güzelliklere, başarılara mükâfat vardır. Af etmek tabiki en güzeli ama kim nereye kadar af? “Nasihatten anlamayanın hakkı kötektir” derdi atalarımız. İfratlar tefritler var mıdır? Gayet tabii ki vardır, bunların tümü konumuz dışında, burada vurgulamak istenilen şey! Muktezayi hale göre hareket edilmeli. Çocuk yaşadığı değil yaşayacağı zamana göre eğitilmeli, hiçbir şeyin evdeki gibi olmayacağı, çıkacağı hayat yolculuğunda nelerin olabileceği, bunlarla nasıl başa çıkacağı yaşayarak öğretilmeli. Yağmuru, soğuğu, acıkmayı , varı/yoğu bilmeli çocuk. “Kuru ekmek yedirin sert yatakta yatırın” diyen bir Peygamber (sav) nasihatı var. Oysa şimdi aileler prens ve prenses yetiştiriyor. Norveç gibi çok zengin bir ülke bile herkes aldığı hizmetin bedelini ödesin nesiller hazıra alışmasın diye yol ve köprü gibi gelecek nesillerin de kullanacağı şeyleri borçla yapıyor.

Dünya’ya baktığımızda; Savaşlar, ölümler, ezilenler, dövülenler maalesef hiç eksik olmuyor. Bizim veya sevdiğimiz birinin böyle bir bir muameleye maruz kalmayacağını kimse garanti edemez, öyleyse bu durumla nasıl başa çıkacağız? Saydığım böylesi dehşet verici haller varken, sıradan sebepler yüzünden sıkıntıya düştüğünü zannedip ilaçlara, olmadık şeylere sarılanlar maazallah daha büyük sorunlarla karşılaşınca ne yapacak?

İnsan kâinatın en şerefli mahlukudur, Allah kâinatta ne varsa hepsini insanın emrine vermiştir, koskocaman güneş insan için doğar, dünya insan için döner, yağmur, bulut rüzgar, toprak, deniz, hava, su hepsi insan için vardır. Denizin suyu tuzludur insan içemez, bunu bilen Yaratıcı o suyu balığa içirtir, insana da balığı ikram eder, çamurlu suyu üzüm asmasına leziz bir üzümüde insana bahşeden Allah kullarını hiç üzer mi? Bu kadar nimetlere gark eden Rabbimiz bize eziyet eder mi? Asla ve kat a.

Çözüm çok basit; Dünya gemisine kendini teslim ettiğin gibi dertlerini, kederlerini omuzundan, kucağından gemiye bırak, onların yükünden kurtul. Zaten öyle yapıyorsun, vücudunun hangi organına müdahale edebiliyorsun? Uyurken, gezerken, iş yaparken kalbin çalışıyor, miden öğütüyor, kanın dolaşıyor bunların hangisinin farkındasın ? Tansiyon şeker, kolostrol hepsi belli ölçüde neresine müdahale ettin? Uykun geldiğinde göz kapaklarına dahi sözünü geçiremeyecek kadar acizsin. Tevekkültü al Allah de, Mevlam neylerse güzel eyler de, huzura var, Rabbine sığın, gerisini merak etme.
Kalın sağlıcakla.

Çetin KILIÇ