Ders almak…

Ders almaya aile ortamında başlarız. İlk öğretmenimiz annemiz. İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. İnsanın annesinden aldığı dersler fıtratına yerleşen çekirdeklerdir. Anneden alınan dersleri, okullarda, kurslarda alınan dersler takip eder. Fıtrata yerleştirilen çekirdekler filiz vermeye başlar. Okumayı, yazmayı öğreniriz, düşünen bir varlık olduğumuzun farkına varırız. Okuyarak, ders alarak, tefekkür ederek bilgiye ulaşırız. İnsan  her hangi bir konuda ders alarak, öğrenerek kendini geliştirir, o konunun uzmanı olur.

Doktor olmak isteyen Tıp fakültesini, mühendis olmak isteyen Mühendislik fakültelerini, avukat olmak isteyen Hukuk fakültesini okumak, dersler almak zorundadır… İnsan kainatı, tabiattı okuyarak da dersler alır. Bu insanı hakikatlere götüren tefekkür dersleridir. Kainat bir kitap, meydana gelen her bir olay bir sayfadır. Bahar sayfası, gece, gündüz sayfası, güneş, ay, yıldız sayfası, yağmur, deniz, rüzgar sayfaları… 

Bu sayfaları okuma, düşünme kabiliyeti yalnız insana verilmiştir. Her kitabın bir yazarı vardır. Kainat kitabının sayfaları ‘bana bak, beni oku’ diyerek, insana tefekkür dersleri vererek yazarını tanıtır. Tefekkür insanı kainat kitabının yazarına,  imana götürür. “İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise saadet-i dareyni iktiza eder.”

Kainat kitabının Yazarı bizlere ‘oku’ diyor. Gönderdiği son mesajını, bu mesajdaki kıssaları, kainat kitabını okuyarak ibret ve ders almamızı istiyor. Öğretmensiz dersleri anlayamayız. Bu dersleri anlayarak  fıtrata uygun hayatımızı huzur içinde yaşamamız için, Kainatın Efendisi (sav) insanlığa öğretmen olarak gönderilmiştir. Okullarda ders aldıktan sonra imtihana tabi tutuluruz. İmtihanı kazanan sınıfı geçer.

Dünya hayatı, yaşadıklarımız imtihan sorularıdır. Kainatın öğretmeninden ders alanlar imtihanı geçer. “İstişare eden kaybetmez” diyor öğretmenimiz. İşlerimizde, sıkıntılarımızda karar verirken istişare edeceğiz. Öğretmenden ders almayanı dünya hayatı aldatır, imtihanı kaybettirir. İnsan son nefesine kadar öğrenmeye, ders almaya  muhtaç yaratılmıştır. Sosyal hayatta yaptığımız hatalardan da ders alırız. Tövbe ederiz, bir daha hata yapmamaya çalışırız.  Bu bizi başarıya, huzura götürür.

Tarih boyunca dünyada insanların başına çeşitli felaketler, musibetler  gelmiştir. Depremler, hortumlar, seller, yıldırımlar, bulaşıcı hastalıklar ve savaşlar gibi musibetler yaşanmıştır. Yaşanan koronavirüs salgınından, felaketlerden, musibetlerden de alınacak  ibret ve dersler vardır. Bu ibret ve dersler  insanlığa, herkesin aynı gemide yaşadığını ve birbirlerini ezerek, sömürerek, öldürerek güçlü ve üstün olmanın değil; birbirleriyle yardımlaşma, dayanışma, merhamet  içinde olmanın gerekli ve elzem olduğunu hatırlatıyor.

İnsan dışındaki  canlıların ilme, öğrenmeye, ders almaya  ihtiyaçları yoktur. Bal arısı bal yapmak için Kimya fakültesine, ipek böceği ipek yapmak için Tekstil fakültesine gitmez. Çünkü onlar bu dünyaya hayatları boyunca yapacaklarını öğrenmiş olarak gelirler. Sevk-i İlahiye tabidirler.  Koyunun kuzusu doğar doğmaz annesini memelerini emmeye ve yürümeye başlar… Toprağa atılan elma çekirdeğinin fihristesine ne olacağı, görevinin ne olduğu Yaratıcısı, Sahibi tarafından yazılmıştır.  Filizlenir elma ağacı olur ve meyvelerini verir.

İnsanın kendi dışındaki canlıların hayatlarından da alacağı dersler vardır. Bu dersler insanın hayatını şekillendirir. İnsan aklı olduğu için düşünür, olaylardan, musibetlerden, canlıların hayatlarından, hareketlerinden, her şeyden  ders ve ibretler alır, hayatına yön verir. Tapduk Emre, Yunus Emre’nin hocasıdır. Yunus Emre yıllar yılı şeyhine, hizmet etmiş, ders almış,  dergaha  odun taşımıştır. Yıllar yılı ondan feyz alır. Olgunlaşır ve pişer. Yunus’un Şeyhine taşıdığı odunların içinde hiç eğrisi bulunmaması karşısında hocasının ormanda eğri odun yok mu?  Sorusuna,

Yunus gülümser, tatlı tatlı, içten içe bir gülüşle “Ormanda eğri odun var olmasına var amma, senin dergahından içeri odunun bile eğrisi giremez, efendim.” Der.  Yunus hocasından aldığı derslerle dosdoğru bir adam olmuştur. Eğitimden, ders almaktan birinci maksat doğru insan olmak, insanın kendini bilmesidir. Yûnus Emre ne güzel buyurmuştur:

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır?

Tapduk Emre’nin talebesi Molla Kasım’a  anlattığı  kaplumbağa hikayesinden de alacağımız dersler vardır.

Tapduk Emre’nin “Ya neden uzun ömür sürer kaplumbağalar bilir misin Kasım? Teslim olmuşlarda ondan. Sade yolunu yürür. Acelesi yok,  ihtirası yok. İhtiras olmayanda vakit bollanır. Hırs daraltır. Hem vakti daraltır hem yüreği. Ne der erenler?  Hırs sebebi hasarettir.  Ne demek bu?  Hırs insanı çürütür. Çürür mü insan? Çürür elbet. Değil mi ki her şeyin hırsı var. Para hırsı, iktidar hırsı, kadın hırsı, makam hırsı, post hırsı, dost hırsı. İnsan denen bu varlık nefis sahibidir. Nefis insanın hırslarının toplamıdır. Hele bir teslim ol. Sen ne karar kılsan da karar üstünde bir karar var. Teslim ol huzur bul. ”

Arıdan, karıncadan da alacağımız dersler vardır… Karınca hırs vasıtasıyla ayaklar altında kalmış, ezilir. Niçin? Çünkü, senede birkaç tane buğday kafi gelirken, elinden gelse binler taneyi toplar. Bal arısı kanaatinden dolayı başlar üstünde uçar. Kanaat ettiğinden, balı insanlara emr-i İlahi ile ihsan eder, yedirir. İnsan şükür için yaratılmıştır. Çünkü ihtiyaç sahibidir. Atmosferi bir konferans meydanı yapana, Zemin yüzünü bir dershane, bir ilim ve irfan okulu hükmüne getirene, Sonsuz nimetleri yaratana, şükürle karşılık vermeyene insan denir mi?

Şükür her insanın alması ve yaşaması  gereken derstir. İhtiyaç sahibi olduğunu fark eden insan ihtiyaçlarını giderene şükreder. Memnun olmak, razı olmak, kanaat etmek, iktisatlı yaşamak  şükür dersinden öğrendiklerimizdir. Mutluluk, huzur aslında şükürdür. Şikayet etmek, israf etmek, hırs göstermek, nimete ve dolayısı ile nimeti verene hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.

Şükürden bihaber doymayan nefis kapitalizm, insanları hırslı, doyumsuz ve bencil yapıyor. Kapitalizmin doymak bilmeyen hırsları insanlığı ağlattı, insanlığı kanattı, dünyayı kan gölüne çevirdiler. Önlerindeki sofrayı bitirmeden, binlerce kilometre ötedeki sofralara gözlerini diktiler. İnsanların sofralarındaki ekmeği çaldılar.

“Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en hırslısı ola­rak bulursun…” Bakara suresi, 96. Ayet

Hırslı insan  doymak bilmez. Şikayet eder, şükretmez.  Hırsla  ister ki bütün dünya onun olsun. Halbuki ne yapacak dünyayı? Yiyeceği birkaç lokma… Hırs, israf mutsuzluğun diğer adıdır.

Cenab-ı Hak “Hakîm”dir. Hikmetle iş yapar. Hırs sebeb-i hasarettir.  Çünkü Cenab-ı Hak, bu dünyada hikmeti gereği bir takım kanunlar ve sebepler koymuştur. Bu sebeplere ve kanunlara müracaat etmeden bir şey elde etmek mümkün değildir.  Bu bakımdan bu isme uygun hareket eden başarılı olur. Etmeyen zarar eder, umduğu şeyi elde edemez, etse de huzurlu olamaz.  Çiftçinin ürün alması için önce tarlayı sürmesi, tohumu atması, gübrelemesi gerekir.  Ürün bir haftada, bir ayda yetişmez. Üzerinden bir kış ve bir bahar geçmesi, güneşin pişirmesi lazımdır. Hikmet insanı sabırlı, hırs ise aceleci yapar. Hırs ile acelecilik, mahrumiyet sebebidir.

Kaplumbağa, bal arısı, karınca…. Daha nice mahlukattan, hikmetli işlerden, musibetlerden  alacağımız dersler var.

Hırs hikmete aykırıdır.  Hırs insanı çürütür. Hırsın sonu felakettir, sefalettir. Balık denizde yaşar, denizi içmez. Gemi, denizde gider, suyu içine alırsa batar. Para, mal, iktidar, şöhret  bizler için deniz gibi olmalı. Para, mal, iktidar, şöhret sevgisi, hırsı içimize girerse,  bizi esir alırsa batarız.  Vesselam…

“İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadiyi daha ister. Muhterisin (hırslı kimsenin) gözünü, karnını topraktan başka bir şey doyurmaz. Ve Allah tövbe edenlerin tövbesini kabul eder.” Hadis-i Şerif

Nice balıklar vardır ki, su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur. -Mevlana-

Hırslı olanlar, paraya ta­panlar, deniz suyu içenlere benzer. İçtikçe susuzlukları artar ve felaketleri yaklaşır. –Mevlana-

Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumiyet ve sefaleti getirir. (22. Mektup)

Mehmet Abidin Kartal

Not. Bu makale Stratejik Rekabet Dergisi, Haziran 2020, Sayı: 20 Cilt: 3 (Üç Ayda Bir Yayınlanır) Yayınlanmıştır.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: