Dert Ve Sıkıntı İnsana Dermandır

Sıkıntımızı sevelim kardeşler, dostlar!…Hayır da, şer de O’ndan ise; O bize anamızdan daha merhametli ise; belamızı, bunalımlarımızı sevelim ve verene şükredelim diyorum. Sevelim ki; yorulmadan, yıkılmadan, dayanarak içimize teveccüh ederek sıkıntı ocağının karanlık kuyularında saklı afiyetin, saadetin billur kaynaklarından cevher çıkarabilelim.

Ermiş kimseler gibi hadiselerin üstünden bakıldığında durum oldukça farklıdır. Onların nazarında bunalımlar, kahırlar, terslikler birer nimettir!. Daha ileri mertebede enaniyet basamaklarını tırmanabilmişler için müsbet menfi, hayır şer, kötü iyi, güzel çirkin arasında oluş bakımından hiçbir  fark yoktur. Bu anlayışa göre bunalım, daralma, sıkılma ve dert birer kıymetli maden ocağıdır. Ayakta kalabilenler; madeni kazıp hazine bulmaya namzeddir. Bu hazineden kasıt elbette maddi değil. Hastalıklarda sağlığın en büyük hazine olduğunu fark ederiz değil mi?.İşte burada hazineden kastımız; huzur içinde, dengeli, çöküntüden uzak, menfi görünenin arka planında müsbet gelişmeler olabileceğini hissederek yaşama sevincini sürekli kılmaktır..

Filme benzeyen hayatımızda, bir Hakîm zâtın te’sirini unutanlar kötü rol oyuncusuna düşman kesilirler. Hele hadisede acı ve keder varsa seyredenlere daha ziyade acımak lazımgelir. Halbuki hâdiseler sadece ezelde yazılmış kader gereği şimdi perdeye aksettiğini düşünebilecek mertebedekiler, olanların bütününe ibretle baktıkları için kötü ve ıstıraplı sahnelerin geçici olduğu, hakkın adaletin elbet yerini bulacağı şuuru ile üzüntüde ifrat etmezler. daha ileriyi görenler; saadet için çilenin, sevinç için üzüntünün gereğine bile ikna olmuşlardır.Biz niçin onlardan değiliz?

Bunalım, sıkıntı, ibtilâ, dert, üzüntü hakkında Hazret-i Mevlana’nın sözlerini dinlemek üzere kulak verelim. Bakalım o nasıl yaklaşmış menfi hâdiselere?

-Sıkıntılar, çileler ocakta posayı gümüşten ayırmak içindir. İyi ve kötünün imtihanı; altının kaynatılıp, tortunun üste çıkmasıdır.

-Kimde dert varsa o koku almış, dermana ermiştir. Kim daha çok uyanıksa, derdi daha fazladır.

-Her ağlamanın sonu gülmektir.

-Akarsu nerdeyse orası yeşerir. Gözyaşı varsa rahmet gelecektir.

-Gam görünce istiğfar et. Çünkü gam Allah’ın emri ile tesir eder. Allah dilerse bizzat gam ve sıkıntı, sana neşe bile olabilir.

-Kınanmak; kaynatılmış ilaç gibidir. İçini yakar ama, derdine de deva olur.

-Gam ve kederin anahtarı sabırdır. Kadere imandır. Endişe etmekten sakın, sakin ol. Bir de, ilacın başı perhizdir. Düşünce ve mantık perhizi yap ki, can kuvvetini göresin. Çünkü, kaşınmak uyuza ilaç olmaz, sadece kaşıntıyı artırır.

-Başına gelen eziyetler artıyor değil mi? Bak, buğdayı başak olsun diye toprağa attılar. Değirmende un olsun diye ezdiler de ekmek oldu. Dişleri ile ezdiler gıda oldu. Sen de ezil ki; can olasın. Ebedi hayat bulasın!..

-Hâdiseleri tefsir etme. Kendine bak. Kendine kötü de, ama gül bahçesine kötü deme. Hilm (yumuşaklık) kılıcı düşmanları yener. İlim suyu toprağı yeşertir.

-Bazı suçlar ve günahlar istiğfar edilince rahmet ve kurtuluş sebebidir. Hz.  Ömer, Peygamber’i öldürmeye geldi, iman etti. Âdem yasak meyve yedi; insanlarda kulluk ve dünya hayatı başladı.

-Bazı öldürmeler, kesmeler, darbeler hayat verir. Mesela, bahçıvan ağaçları budamasa dallar gelişir mi?Terzi kumaşı parça parça etmese, elbise çıkar mı?

-Rahmetin tecellisi ağlamalara bağlıdır. Kul ağladımı rahmet denizi dalgalanmaya başlar. Dal, ağlayan buluttan yeşerir. Mum ağladıkça aydınlık artar!..

-Lokman iyi bir köle idi. Efendisi onda bereket sezdi de her yemeği önce ona verir, sonra onun artığını yerdi. Efendisi bir gün karpuz aldı ve Lokman’a yollamadı, onu huzuruna çağırdı. “Lokman al karpuzu ye” dedi, bir dilim verdi. Lokman iştahla yedi. Bir daha kesti, onu da yedi. Derken son dilime gelindi. Efendi “Bunu da ben yiyeyim “dedi. Isırması ile tükürmesi bir oldu. Efendi: “Lokman bu karpuz zehir, nasıl yedin, niye demedin bize?” dedi. Lokman:“Efendim, bana bugüne değin öyle çok ihsan ettiniz ki, bu karpuz acı diyemezdim. Bu edebe ters olur, size nankörlük olurdu” dedi. Sen de, Hak’tan gelen belaları acı karpuz bil. Sana ne nimetler verdi. Şimdi, acı karpuz verdi diye hemen kızacak mısın, yoksa Lokman olma niyetin var mı?

-Bir yandan korku, bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun.Tek kanatlı uçulmaz zaten.

-Karalanmış tahtaya yazı yazılmaz. Bil ki, Allah’ın bela vermesi ve seni ağlatması rahmet yazısı yazmak için, gönül tahtanı temizlemesidir.

-Korku, açlık, mal azlığı ve hastalık can hazinesinin ortaya çıkması içindir.

-Yunus (A.S.), balık karnında pişti.Yunus (A.S.), tespihle karaya çıktı. Sabretmek canın tespihidir. Sabır sırattır, geçerken sızlanma, nasıl olsa yolun Cennete çıkacak.

-Dert; Allah’ı gizlice anmana vesile olacaksa tüm dünya malından yeğdir. Dertsiz dua soğuktur. Dertli dua, gönülden, aşktan gelir. Sabır; sıkıntıların anahtarıdır.

-Gam var diye sevinmeye çalış. Gam,vuslat tuzağıdır. Bu yolda aşağıya düşüş, aslında hakikâte yükseliştir. Gam bir hazinedir. Senin zahmet ve meşakkât çekişinse madendir. Gam derdine düşen, madeni kazmaya başlamıştır. Azimle kazarsan, ulaşırsın defineye.

-Gökten yeryüzüne ne yağarsa, yer ne kaçabilir, ne de çare bulabilir. “Sizi topraktan yarattık” âyetini unutur da Hak’tan gelene ne öfkelenirsin? Topraksın, arştan gelenden kaçamazsın.Toprak gibi razı ve mütevazı ol.

-Dudak kuruluğu suyu haber verir. Bu eziyet ve susuzluk; suya vuslatın alametidir. Bu aramak; mübarek bir iştir. Hak yolundaki bu isteğin, manileri giderir. İstek; dileklerin anahtarıdır.

-Bu âlem bir rüyadır. Zanna kapılma, rüyada elin kesilse de korkma elin yerindedir.  Demek, dünya bir rüya ise, başına gelen felaketler de geçicidir. Neden o kadar çok üzülürsün ki?

-Karanlığın ardında nice güneşler var. Ümitsizlikten sonra nice ümitler var!…

-Dert nerede ise deva oraya gider. Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider. Soru nerede ise cevab oraya verilir. Gemi nerede ise su oradadır. Suyu ararken, susuzluğu elde ettiğinde sular ummadığın yerden de fışkırmaya başlar.

-Kötü bir işe düşünce ibret al, fakat üzüntüye düşme. Fayda ve zarar zamanında da hepsine gülmeye bak. Baksana, gülün yapraklarını tek tek koparsan da sana gülümser o. Eline batan bir dikenden niye gama düşersin? Diken olmasa gül olur mu?

– Ana ağrı çekmese doğum olur mu? Sıkıntı çekeceksin ki, sırlar âlemine doğasın.

-Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle işte tozunu, kirini alıyor, günahın dökülüyor, niye kederlenirsin?..

-Belaya uğrayan müminin misali, tencerede kaynayan nohuda benzer. Nohut, yanmaktan ıstırap duyar da kaçmak için kapağı zorlar. Hanım, çıkmasın diye kepçe ile bastırır. Nohut, yanmanın yok oluş değil, nimete, yani insan hayatına dönüşme olduğunu bilse kaçar mıydı? Allah pişesin, olgun olasın diye seni belalarla kaynatır.

– Ayağın kırıldı diye üzülme. Allah sana belki kanat verecek. Kuyu dibinde kaldın diye kırılma, belki oradan bile bir kapı açılır. Hz. Yusuf kuyudan sultanlığa çıktı.

– Yeni bina yapmak için arsayı boşaltmak, eski binayı yıkmak gerekir. Yapılmak için, yıkılmak gerek. Yıkıma uğramışsan, sende yükselecek yeni binaya dikkatle bak!…

         -Bulut ağlamadıkça yeşillik güler mi, çocuk ağlamadıkça süt pınarları coşar mı? Çok ağlayınız ki, Allah’ın rahmet pınarları coşsun. Nebî (A.S.M.) neden “Çok ağlayın” dedi, anla artık. “Ayeti Kerimede: Az gülün çok ağlayın diyor.)

-Bütün dertlerini tek dert yap. Fakat, din derdini dert edinirsen, Allah seni diğer dertlerden kurtarır.

-Dostun sana düşmanlık eder, haset ve kinini dışarı vurursa, senden yüz çevirdi diye feryat etme. Kendini ahmak ve bilgisiz hale düşürme. Allah’a şükret, yoksullara ekmek ver ki, O’nun çuvalında eskimedin yıpranmadın. Ebedi tek dostun, Allah’tır.

-Taş taşlıktan geçmedikçe, parmaklara yüzük olamaz. Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi, yontulmayı göze almalıdır.

-Yoksullardan, dertlilerden dua iste. Define yıkık yerdedir dedik ya!..

-Varlık elde etmek için yokluk gerek. Mimar ev yapmak için boş arsa arar. Marangoz işi yapmak için ham tahta arar. Saka su satmak için susuz ev arar. Yokluğa dikkat et, işte onda çok hikmetler var.

-Aşıkların yanıp yıkılması da, bir gelişmedir. Nitekim ay da parça parça olarak dolunay olur.

Abdülkadir Haktanır