Dikkat! “Yaşantı” Çok önemli, “SÖZ” DEĞİL!..

(Lüzumsuz meşgûliyetler, âkıbetin kezzabıdır.)

Ziya Paşa’nın; “Âyinesi (aynası) iştir kişinin, LÂFA BAKILMAZ” sözünün, bir âyet meâli olduğunu ben yeni fark ettim. Dün bir mecliste Müddessir sûresi tahlil edilirken, âdetâ şok oldum. Çok muhtaç olduğumuz halde, “muhtaç olduğumuzun bile farkına varamadığımız” sermayeler yakaladım.

Hani ticaret hayatımızda keşfettiğimiz avantajlı bir malzemeyi, “şu çok kaliteli ve ucuz şeyleri, falan yerden % 50 iskontolu aldım, koş hemen sen de kaçırma” diyerek, hemen sevdiklerimize de haber veririz yâ, ben de yeni yakaladığım bu çok önemli sermayeleri, öncelikle sizlere haber veriyorum. Benim durumumda olup, iş-güç yoğunluğu nedeniyle, henüz bu sermayeyi yakalayamayanların da istifade etmesini arzu ediyorum…

Müddessir Sûresi:

39, 40, 41, 42. Âyetler: Amel defterleri sağ taraftan verilenler cennetlerde, mücrimlerin durumu hakkında, kendi aralarında konuşurlar. O suçlulara: “Neydi bu cehenneme sizi sürükleyen?” (yani, dünya hayatında ne yaptınız da bu acı âkıbeti hak ettiniz?) diye sorarlar.

43, 44. Âyetler: Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik. Fakirleri doyurmaz, onların ihtiyaçlarıyla ilgilenmezdik.

45. Âyet: Boş ve anlamsız şeylere dalıp gidenlerle, biz de dalar giderdik.

46. Âyet: Dilimizle hesap gününe İNANDIĞIMIZI SÖYLEDİĞİMİZ HALDE, YAŞANTIMIZLA o güne hazırlık yapmamak suretiyle, o günü yalanlamıştık.

47. Âyet: Ölüm bizi ansızın yakalayıncaya kadar hep böyle idik.”

48. Âyet: Bu hal ve sıfatları üzerinde bulunduranlara, (yani 43, 44, 45, 46. ayetlerde anlatılan kimselere) hiçbir şefaat edicinin şefaati, fayda vermeyecektir

Saygıdeğer dostlarım. Bu 10 âyeti bütün olarak hepimiz çokça dinledik. Ancak, 45 ve 46. Âyetlere ben bu güne kadar pek dikkat etmemiştim. Bana göre konunun, hatta yaşantımızın can alıcı noktası burada düğümleniyor.

Birçoğumuz bu şifreyi çözemediğimiz için, gaflet içinde yüzüyoruz.

47. Âyetteki ikaza toslayınca bu gafleti fark etmenin, hiçbir faydası olmayacağı için, bu gün bu konuya odaklanmaya çok önem veriyorum. Çünkü ölüm randevu vermez, ansızın gelir. Hem de hiç ummadığımız bir anda! Çevrenize bir bakıverin…

Şimdi lütfen 45. ve 46. Âyetlere odaklanalım:

Bakınız, Cehennem ehli “Allahın yasak ettiği şeylere” değil de, “..Boş ve anlamsız şeylere dalıp gidenlerle, biz de dalar giderdik” diyor. Yani ‘boş ve anlamsız işlerle vakit öldürmenin bile, acı bir âkıbete sebep olacağı’ vurgulanıyor. Dikkat ediniz, zorlama bir anlam çıkarmıyorum, sadece odaklanıp daha dikkatli okumağa çalışıyorum.

Hele hele, bir de 46. Âyete dikkat edelim!

Cehennem ehlinin itiraflarında:

“..Dilimizle, hesap gününe İNANDIĞIMIZI SÖYLEDİĞİMİZ HALDE, YAŞANTIMIZLA o güne hazırlık YAPMAMAK suretiyle, o günü yalanlamıştık” ..şeklinde cevap vereceklerini, Yüce Rabbimiz İlm-i Ezelîsiyle bizlere önceden haber veriyor.

Yani bizleri bu acı akıbetten kurtarmak için, âdetâ tüm insanlığa kopya veriyor.

Daha açık bir ifadeyle: Sizler dilinizle ne kadar “Biz de imanın 6 şartına inanıyoruz” deseniz de, yaşantınızda bunu uygulamadıktan sonra, âkıbetiniz çok acı olacak,deniliyor.

Meselâ: Bir çiftçiyi düşününüz. “Mümbit bir tarlayı, en güzel bir şekilde hazırlayıp ekersek, ziraatımız verimli olur, ben buna gerçekten inanıyorum” diye inandığını söyleyip hiçbir uygulama yapmazsa, o çiftçi kışı aç geçirmez mi? Hattâ, yarım-yamalak yapsa bile!…

Bir balıkçıyı düşünüz. “Mevsim zamanlamasına göre, en güzel ağ ve tekniklerle balık avlandığında, bereketli balık yakalanacağına gönülden inanıyorum” dediği halde, bu doğrultuda icraatı olmazsa, o balıkçı eli boş dönmez mi?… Bu örnekleri çoğaltabilirsiniz.

Demek ki “İNANDIK” demek, icraat olmadığı müddetçe hiçbir işe yaramıyor.

İşin çok daha da kötü ve daha da can alıcı tarafı da şu: “İnandık” diyerek “uygulamama”nın, FİİLEN YALANLAMAK anlamına gelmesidir.

46. Âyetteki itirafa tekrar bakar mısınız?

“..Dilimizle, hesap gününe İNANDIĞIMIZI SÖYLEDİĞİMİZ HALDE, YAŞANTIMIZLA o güne hazırlık yapmamak suretiyle, o günü YALANLAMIŞTIK.”

..Evet dostlar, mesaj çok net, değil mi? Gerisini, engin tefekkürünüze havale ediyorum…

***

Eyy Yüceler yücesi, Rahmân ve Rahîm olan Allahım. Sana sonsuz Hamd ve Senâlar olsun ki, Ezeli ilminle bildiğin akıbetleri, bizlere daha dünyada iken bildiriyor, âdetâ kopya vererek, Şeytanın aldatmacalarından bizleri koruyorsun.

Tâ ki uyanalım, ayılalım, inanalım ve inandıklarımızı çok iyi öğrenelim ve uygulayalım da o acı âkıbete düşmeyelim…

Tâ ki 45. Âyet-i Kerimede itiraf edilen; “BOŞ ve ANLAMSIZ şeylere dalıp gidenlerle, biz de dalıp gitmeyelim”…

***

TAC mesabesindeki son SÖZ: Benliğimizi, müsbet anlamda sarsan bir Hadîs-i Şerif.

İnsanlar helâk olur, Âlimler müstesnâ. (Yani, din âlimleri hâriçtir.)

Âlimler de helâk olur, Âmiller (bildiklerini uygulayanlar) müstesnâ.

Âmiller de helâk olabilir, Muhlisler (uyguladıklarını gösteriş için değil, sırf Allah rızası için uygulayanlar) müstesna. Muhlisleri de bazı tehlikeler bekliyor…”

Yâ Rabb. Bizleri, her türlü boş ve lüzumsuz meşgûliyetlerden de muhafaza eyle…

A.Raif Öztürk / moralhaber.net

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: