Dil Milletimizin Şahdamarıdır!

Türkçe, bizim varlık sebebimiz. Bir insan için şahdamarı ne ise, milletimiz için de dil odur.

Balzac diyor ki: “Millet; edebiyatı olan topluluktur. İnsanlar sahip oldukları kelimelerle düşünür, kelimelerle konuşurlar.”

Suyun 100 derecede kaynamasını, sıfır derecede donmasını iyi bilmek, bizi vatanımızı, milletimizi sevmeye, çevremizdeki insanlara iyi davranmaya götürmez. Biz, dinî ve millî eserleri okuyarak, şiirlerimizi, türkülerimizi, destanlarımızı, ata sözlerimizi… dinleyerek, vatanımızı ve çevremizdeki insanları sevmeye başlarız. Bir kahramanlık şiiri bizi neden coşturuyor? Yunus Emre’nin ilâhileri bizi neden ürpertiyor? İlim, vatan toprağının verimini artırabilir. Bu elbette gereklidir, ama vatanın bir karış çorak toprağı için gerekirse ölmeyi, bize, dinimiz, vatan ve millet sevgimiz telkin eder..

Peygamber Efendimiz’e sormuşlar: “Din nedir ya Rasullâllah?” demişler. “Din nasihattır.” diye buyurmuşlar.

Peki bu nasihat ne ile yapılır? Dil ile yapılır. Dil olmazsa düşünce de olmaz; dolayısıyla din de anlatılamaz. O bakımdan, kişilerin ve milletlerin hayatında dil, olmazsa olmazlardandır. Dil varlık sebebimizdir. Her Türk münevverinin baş vazifesi, dilimize sahip çıkmak olmalıdır.

Dünyada hiçbir milletin öz dili yoktur ki bizim de olsun. Kutuplardaki eskimoların da, Afrika’daki çıplak insanların da dillerinde, beraber yaşadıkları, yakın ilişkiler içinde bulundukları milletlerin dillerinden alınmış kelimeler vardır. Nihat Sami Banarlı merhumun söylediği gibi: “Biz tarih boyunca, büyük devletler kurmuş bir milletiz.” Millet olarak kurduğumuz devletlerin sayısı yüz on dokuzdur. Biz 36 devlet, 53 beylik, 4 atabeylik, 16 imparatorluk, 10 cumhuriyet kurmuş bir büyük milletiz. Bizim dilimizde elbette birlikte yaşadığımız milletlerin dillerinden birtakım kelimeler bulunacak. O milletlerin dillerine de elbette bizim dilimizden kelimeler geçecektir. Geçmiştir de. Biz, 950 yılında, kendi isteğimizle Müslüman olduk. İyi ki Müslüman olduk. Fars. edebiyatını inceledik, öğrendik. İyi ki öğrendik. Şimdi Batı edebiyatını bilmek öğrenmek iyidir de Fars edebiyatını bilmek neden kötü olsun? Türkçe’miz, Arapça ve Farsça ile zenginleşmiştir.

Bizim ilk lûgatımız, 1072 yılında Kaşgarlı Mahmut tarafından hazırlanan Divanü Lûgat-i’t-Türk’tür. Ben Kaşgarlı Mahmud’un o Türkçe sözlüğünü dikkatle inceledim. Gördüm ki Türkçe’de -c- harfiyle kelime başlamıyor. Nitekim Kaşgarlı Mahmud’un lûgatında da -c- harfiyle başlayan sadece beş kelime var. Bugün bu kelimelerin hiçbirisi bilinmiyor ve kullanılmıyor. Bunlar artık ölü kelimeler sınıfına girmiştir. Peki biz, Türkçe de -c- harfi ile kelime başlamaz diyerek, mesela; cezve, ceviz, cadde, ceza, cumhuriyet gibi -c- harfiyle başlayan yüzlerce kelimemizi çöpe mi atacağız? Veya bu Türkçeleşen kelimelerin yerine yeni kelimeler mi uyduracağız?

Batıda ‘Öz İngilizce‘, ‘Öz Almanca‘, ‘Öz Fransızca’ diye bir cereyan yok. Batıda zengin bir dille öğrenci yetiştirme düşüncesi var. Batı, bunun için bizim önümüzde.

Dikkatinizi çekerim. Batı ilköğretim okullarında okuyan çocukların ders kitapları 71.000 kelimeyle yazılmıştır. Amerika’da 71.681 kelime, Almanya’da 70.400 kelime, Japonya’da 44.224 kelime, İtalya’da 30.193 kelime ile yazılan ders kitapları var. Bu rakam, biz de ise 5.000-6.000 civarındadır. Batı 70.000 kelimelik ders kitaplarıyla lider seviyesinde insan yetiştiriyor. Biz de, 5000-6000 kelimelik zayıf bir dil dünyasıyla çocuklarımızı, güdük insanlar olarak yetiştiriyoruz. Namık Kemal’in söylediği gibi: “Bir insanın zekâsı, bildiği kelime sayısıyla orantılıdır.”Edebiyatımız neden Batı edebiyatından daha zayıf? Niçin Batı seviyesinde ilim ve fikir adamımız yok? İşte hesap ortada: 70.000 kelimeyle okuyan, düşünen, konuşan, yazan insanla 5000-6000 kelimeyle okuyan, düşünen, konuşan insan nasıl bir olabilir?

Yavuz Bülent BAKİLER

Kaynak: Gonca dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: