Din ve dünyanın şifresi: Kolaylık

“En kolay olanı Biz sana kolaylaştıracağız.”
A’lâ Sûresi, 87:8

Kolaylık, bu dinin esaslı bir ilkesi olduğu gibi, yaratılışın da en temel gerçeklerinden biridir. Ve her iki yönüyle de, bu hakikat, bir yandan yaratılış ile İslâm dininin birbirine o muhteşem uyumuna bir delil teşkil ederken, bir yandan da İlâhî rahmetin biz kullar üzerindeki pek büyük lütuflarına işaret etmektedir.

Yaratılışın en temel gerçeklerinden biri olarak biz bu hakikatle o kadar iç içeyizdir ki, bilinçli bir şekilde durup da düşünmezsek, onu fark edemeyiz. Hattâ, farkına vardığımız zaman bile, onun hayatımızdaki örneklerini saymakla bitiremeyiz.

Nefes alışımız bir kolaylıktır. Biz bunu hiç aralıksız, gece ve gündüz, bütün hayatımız boyunca yaparız. Bu, her saniye trilyonlarca beden hücresinin oksijen ihtiyacını karşılamak ve zararlı gazları vücut dışına atmak demektir. Fakat Yüce Allah, sınırsız rahmet ve kereminin bir eseri olarak bu işi bizim için kolaylaştırmış, hiç zahmetsizce bir nefes alış verişi haline getirmiştir.

Yiyip içtiklerimizin boğazımızdan kolaylıkla geçmesi de, tıpkı soluk alıp vermek gibi, son derece karmaşık işlemleri içeren ve trilyonlarca beden hücresine enerji sağlayan bir mucizeler zinciri demektir. Ancak bunun da bize bakan yönü, sayısız tatlarıyla, renk ve kokularıyla bize lezzet veren yiyeceklerin kolayca çiğnenmesinden, boğazımızdan kolaylıkla akıp geçmesinden ibarettir.

Bu kolaylıklar, hayat ile ilgili olan herşeyde ortaya çıkar ve bizi her taraftan kuşatır. Bunu, her türlü enerji ihtiyacımızın bir güneş ışığı ile karşılanmasında görebiliriz. Yağmurun yağışında görebiliriz. Yerin bitirdiklerinde görebiliriz. Gece ve gündüzün değişmesinde görebiliriz. Kısacası, Kur’ân’ın bize birer ibret tablosu olarak gösterdiği kâinat âyetlerinden hangisine dikkat edecek olsak, İlâhî rahmetin onda bizim için pek çok şeyi kolaylaştırdığını görebiliriz.

Aynı hakikat, iman konusunda da aynen geçerlidir.

Biz, ilmi ve kudreti her şeyi kuşatan tek bir Yaratıcıya iman etmekle, en kolay, en gerçekçi ve en doğal yolu bulmuş oluruz. Zaten varlık âlemindeki her şey ve her hadise, üzerinde o sonsuz ilmin ve sonsuz kudretin eserlerini açıkça göstermektedir. Bu imanla, bir elektrik düğmesine dokunmuşçasına, bütün âlemimiz aydınlanıverir, her şey bir anlama kavuşur. Aksi takdirde, o sonsuz ilmi ve kudreti herbir varlıkta ayrı ayrı kabul etmek gerekecektir. Çünkü bu özelliklerin varlığı, âlemdeki her şeyden açıkça anlaşılmaktadır; onları yok farz etmek mümkün değildir. Bediüzzaman, eserlerinin birçok yerinde bunu “yüsr-ü vahdet,” yani, “birlikteki kolaylık” olarak niteler; bu kolay yolu kabul etmemekte direnenlerin, tek bir Yaratıcı yerine, varlıklar sayısınca yaratıcıları kabul etmek gibi bir zorlukla karşı karşıya bulunduklarını belirtir.

Yaratılıştaki ve imandaki bu kolaylık, dinin yaşanmasında da kendisini gösterir. İnsan, bu dinin buyruk ve yasaklarından hangisine dikkat edecek olsa, onda, bu hayata anlam ve huzur kazandıran özellikler bulur. Namaz vasıtasıyla insan her gün defalarca günlük hayatın sıkıntıları arasında teneffüs etme ve Rabbiyle bir sohbete erişme imkânı bulur. Zekât, vermenin hazzını ona yaşatır ve böylece onu Rabbinin kereminden bir nasip sahibi yapar. Allah’ın ve Resulünün hedef olarak gösterdiği iyilikler, ona bu dünyada Cennetin manevî hazlarını yaşatır. Yasaklanan kötülüklerden uzak bir hayatta insan kolaylık ve mutluluk bulur.

Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, “Seni en kolay yola ileteceğiz” vaadine hak kazanmak için, kulun üzerine düşen bir yükümlülük de vardır. Eğer kul kendine düşeni yerine getirirse, Rabbi de ona olan vaadini en güzel bir şekilde gerçekleştirir. Bir başka âyet, bu konuyu özlü bir şekilde açıklar:

Kim bağışta bulunur ve kötülükten sakınırsa,
Ve en güzel olanı [Kelime-i Tevhid] doğrularsa,
En kolay olanı Biz ona kolaylaştırırız.[1]

Bu âyet-i kerimeden bütün bu anlamları çıkaran bir insanın, sadece kolaylığa erişen değil, aynı zamanda, kolaylaştıran bir kul olarak, Rabbinin bu nimetine iki yönlü bir ayna olması gerekir. Zira, din ve dünyasında Rabbinin sayısız kolaylıklarına böylece muhatap olan insana, artık bütün bu kolaylıklardan sonra yaraşan bir tek şey vardır:

Kolaylaştırıcı olmak.

Eğer insan, bağışta bulunmak ve kötülükten sakınmak suretiyle kolaylığa hak kazanır ve ondan sonra da bu kolaylığın hakkını, başka kullarla olan ilişkilerinde, alışverişlerinde, muamelelerinde kolaylaştırıcı olmak suretiyle öderse, yaratılışın en önemli hikmetlerinden birini keşfetmiş ve hem Kur’ân’ın, hem de kâinat kitabının âyetlerine uygun bir hayatın anahtarını elde etmiş demektir.

[1] Leyl Sûresi, 92:5-7.

ÜMİT ŞİMŞEK