Dinde Samimiyet, İhlas Demektir 

İhlası kazanmak Riyadan kurtulmakla olur. Onun çareleri:

          İhlas, insanın yaptığı tüm amelleri (namaz kılmadan, zikir çekmeye, sadaka vermeden bir çocuğun başını okşamaya kadar…) bütün bunlar: Allah rızasını kazanmak için yapmasıdır. Riyanın Gösteriş için yapılanın tam tersi İhlastır.

      Riya, yapılan bir iş, ibadet, hareketin Allah rızasını kazanmak dışında (menfaat, gösteriş… için) yapılmasıdır.

      Riya, gizli şirktir, şirk ise ebedi cehennemliklerin en büyük vasfıdır. Riya, kara gecede, kara taş üzerindeki kara karıncanın ayak şamatasından daha gizli, daha zor fark edilebilen şeytani bir hastalıktır.

      Bir insan düşmanını iyice tanımalı ki, ondan gelebilecek tehlikelere karşı hazırlıklı olabilsin. Şimdi bir Müslüman’ın en büyük düşmanı olan riyayı örneklerle açıklayalım :

       Konunun özetini en kısa ve öz olarak Necip Fazıl Kısakürek bizlere aktarır: ( Aşağıda ki Necip Fazıl Kısakürek’in yazısı  bizler için çok ağırdır ama ortaya serdiği misallerden ne kadar faydalansak İhlasımıza kȃr katarız.)   Şeriat, üç bölümdür: ” ilim, amel, ihlas”. Yani bir Müslüman, ilk emrin gereği okuyacak, öğrenecek, sonra bu öğrendiği ile amel edecek fakat bu amelini de ihlaslı yapacak. Günümüz Müslümanları daha ilk aşamada sorunlarla karşı karşıyadır. Dinini, Onun yüce kitabını, Onun Resulünün sözlerini (hadisler) okumamaktadır, bilmemektedir. Okuyup bilenler ise bildiği ile amel konusunda yavaş davranmaktadırlar. En son aşamaya gelebilen okuyup, okuduğu ile amel edebilen müminlerde bu amellerinde ihlaslı, samimi olmakta zorlanmaktadırlar. Demek ki şeriat (Yani İslam’ın kuralları: Namaz, oruç, zekat…gibi farzlar; faiz, içki, rüşvet …gibi haramlar) üç aşamadan oluşur, dolayısıyla Rızaullah’a Allahın rızasına, cennete üç aşama ile ulaşılabilir:

          – Okumak. Önce Kur’an ve hadis sonra tüm müspet ilimler.

          – Okunan, bilgi sahibi olunan konuyu pratiğe geçirmek, uygulamak.

          – Bu uygulamayı, ihlaslı, sadece Allah rızasını kazanmak için yapmak .

          İslam’ın kulaktan dolma, geleneksel olarak bilindiği günümüzde, uygulamada görülen eksiklik ve aksaklıkları bir yana, yapılan bu bilgiden uzak, eksik amellerin, ibadetlerin ne kadarı ihlas kavramının içine girebileceği, tartışmaya açık bir konudur.

       İslam’ın ilk emri, ilk şartı okumak, bilmek, düşünmektir sonra bu bilinenin uygulanması safhası gelir. Bizim konumuz bilen ve uygulayan insanların dikkat etmesi gereken üçüncü aşamayı oluşturan ihlas konusudur.

       Bir insan okur ve uygular, mesela namaz kılar, oruç tutar, kurban keser, Kur’an okur, ilim öğrenir… hatta dini yolunda şehit bile olur.

        Sakın böyle bir insan kesinlikle cennetlik diye düşünmeyelim. Eğer bu okuyup, yaptığı işleri Allah rızası için, ihlaslı olarak yapmıyorsa, o kişi kesin ateşe atılır, cehenneme girer. İşte ispatı :

          NAMAZ : “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarından gafildirler (bilinçsizce namaz kılarlar… Maun,Suresi: 4-5) ”     Unutmayalım ki kıldığımız namaz bizi Allah’a yaklaştırmıyor, kötülüklerden uzaklaştırmıyorsa o namazımızda bir eksiklik var demektir.

          NAMAZ: ” Muhakkak ki namaz aşırı davranışlardan ve kötülüklerden insanı men eder uzaklaştırır.” (Ankebût: 45 )

          ORUÇ : ” Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine aç ve susuz kalmaktan başka bir şey yoktur. ” (İbn-i Mace, Sıyam:21; No:1690; 1/539; Hakim, Müstedrek, 1/431 )

          KURBAN : ” Onların ne etleri nede kanları Allah’a ulaşır. Fakat Allah’a sadece sizin takvanız ulaşır. ( Hac : 37)”

          KUR’AN OKUMA: ” Nice Kur’an okuyucuları vardır ki Kur’an onlara lanet eder “

          MÜMİN MÜSLÜMAN OLMA : ” İman ettim demeyin, müslüman oldum deyin ” (Hucurat: 14)

          İMAN: ” Ey iman edenler, Allah’a ve Resuluna iman edin ve Allah’tan korkun.” (Nisa:136 )

          “Ey iman edenler Allah’tan korkun ve ancak  Müslüman olarak can verin.”  (Ali İmran:102)

     Allah’ü Teala bizlerin dış görünüşüne, sakalımıza, sarığımıza veya başörtümüze… değil, bizlerin kalbinde bulunan takvanın ( Allah’tan hem korkup hem de en çok O’nu sevmenin) derecesine bakar : ” Allah sizin giyinişinize veya dış görünüşünüze değil, kalbimize bakar.”. Tabi bu hadis, namaz kılmasam da kalbim temiz , dedem hacıydı … diyenlere asla bir delil teşkil etmez. ( Kimse dedesinin yemesiyle doymadığı gibi onun ibadetiyle de cennete gidemez…).

     Kıyamet günü cehenneme ilk girecek olanlar şehitler, alimler ve zekat verenlerdir.

     Şehitler; Allah’ü Teala’nın, sana can verdim, kuvvet verdim, bunu nerede harcadın sualine, dünya şehidi şu cevabı verir: Canımı senin yoluna verdim, kanımı akıttım. Kendisine “Yalan söylüyorsun” denir. ” Sen ne kadar cesur insan denilsin diye, ne kadarda kahraman biri denilsin diye savaştın ve öldün. Sana cesur, kahraman denildi de. “. Sonra onun için “cehenneme dek yüzüstü sürükleyin” denilir ve bu kişi cehenneme atılır.

     Alimler ; alim kişi ilmini Allah rızası için anlatmadığından, ne kadar da alim, nede güzel vaaz ediyor, ne çok bilgisi var denilsin diye gösteriş için ilmini anlattığından dolayı cehenneme dek yüzüstü sürüklenir ve cehenneme atılır.

      Zekat ; zekat, bağış veren zenginde Allah için değil,kulların, nede cömertmiş demesi için malını dağıtmasından dolayı cehenneme dek yüzüstü sürüklenir ve cehenneme atılır.

      Ne kadar alim, namazında, zikrinde, cihadında… biri olursak olalım, yaptıklarımızı, ihlaslı olarak yapmıyorsak, sevap yerine günah kazanırız, belki de şirke düşmüş, ebedi cehennemliklerden olmuş oluruz. ” Ameller niyetlere göredir”. Bizler niyetlerimizi salih, ihlaslı tutabilirsek, amelimizin karşılığında cenneti kazanabiliriz.

      Tabi ki riya korkusu ile tam ihlaslı yapamıyorum diye düşünerek ibadetlerimizi terk etmek en büyük hata olur. Şeytanın istediği zaten budur. Bize bu vesveseyi (ihlasın yoksa şirke düşersin, amelini terk et), şeytanın verdiğini unutmamalıyız.

      Şeytan bir vesvese ile insanı bırakmaz. İnsanın amelinden ne eksiltebilirse, sevabından ne azaltabilirse kendince onu kȃr sayar. Mesela, namaz kılmak isteyen bir gençle şeytan arasındaki mücadeleye bakalım :

       Şeytan önce genci ibadetten uzak tutmaya çalışır. Genç kararlı ise, şeytan bu defa ibadete başlama yaşını ileri atmaya çalışır : Daha gençsin biraz gez, dolaş, hayatının tadını al sonra başlarsın der. Genç yine kanmazsa, namaz kılmaya yönelirse, şeytan bu defa: Namaz abdestini şimdi alma, ezan yeni okundu diye vesvese verir. Genç abdestini alsa bu defa , daha vaktin var sonra kılarsın otur, sohbetini… bitir diye vesvese verir. ( Şeytanın amacı, mesela ikindiyi geç kıldırtıp, sünnetini terk ettirmektir, böylece genç sünnet sevabından uzak kalır, buda şeytan için bir kardır…). Eğer genç namaza başlarsa bu kere onun zihnini, unuttuğu, önemli-önemsiz şeylerle meşgul etmeye başlar, namazından gafil olmasına sebep olmaya çalışır veya namazı ” tavuğun yemini toplaması gibi” acele acele kıldırtır, böylece tadil-i erkan’a uymasına engel olur… Her şeye rağmen genç namazını ihlaslı, huşu içinde kılarsa, şeytan son bir hileye başvurur. Genci etrafına baktırır ve “Benim gibi huşu içinde namaz kılan var mı ?” diye düşünmeye sevk eder, gencin kibirlenmesine sebep olur. Böylece amel yine boşa gitmiş, sevap kaybedilmiş, şeytan kazanmış olur.

      Bu örnekleri genelleştirebiliriz. Kim yaptığı dini bir emri, diğer mü’minlere karşı üstünlük vesilesi yaparsa, o kişinin ameli boşa gitmiş olur. Kıyamet günü de cenneti umut ederken, cehenneme sürüklenebilir.

      Bir gün Hz. Resül’ün bulunduğu bir mecliste, bir şahıs hakkında övgü ile bahsedilir. O kişi o sırada yüzünden abdest suyu damlar, elinde nalınları, alnında secde izi bulunduğu halde, uzaktan gözükür. Hz. Resul’e işte o adam denilir. Hz. Resul “Bunun yüzünde şeytani bir leke görüyorum ” der. Ashab şaşırır. Adam gelir, selam verir, oturur. Hz. Resul ” Sana Allah’a yemin verdiriyorum, doğru söyle, buraya gelirken bunlar arasında benden iyisi yoktur diye hatırına geldi mi? Adam “evet” der. Hz. Resul ” Allah’ım bildiğim, bilmediğim hatalarımdan sana istiğfar ederim” der. Sahabi “Sizde mi korkuyorsunuz Ya Resulallah” der. Hz. Resul : “Beni hangi kuvvet emin edebilir. Halbuki insanların kalpleri Allah’u Teala’nın kabze-i kudretindedir. Onları dilediği tarafa çevirir.” buyurur.

Büyük müctehid Ahmed bin Hanbel (H. 241) Bağdat’ta pazardan dönüyordu. Onu elinde çantasıyla gören biri koşarak gelip çantasını taşımak istedi. Vermek istemeyince de ısrar etti:

          – Efendim bizim vazifemizdir büyüklerimize hizmet!..

Ahmed bin Hanbel ise:

          – Biz kendimizi çantası taşınacak büyüklerden bilirsek bu kibir olur, küçüklerden biri olduğumuzun delilini teşkil eder… Bu sebeple bizi büyüklerden bilmek size sevap getirse bile bize günah kazandırır. En iyisi, kendimi çantası taşınacak büyüklerden biri saymayıp yükümü kendim taşımalıyım. Çünkü mahşerde de herkes kendi yükünü kendisi taşıyacak, kimse kimsenin yükünü yüklenmeyecektir…

          Yahya bin Muaz’a biri şöyle sordu:

          – Ben ihlasta ilerlemek istiyorum. Nasıl anlarım ihlasta ilerlediğimi?

Şöyle cevap verdi Yahya bin Muaz: – Seni övenle yeren, nazarında eşit oluyorsa ihlasta ilerliyorsun demektir. Öyle değil de seni öveni seviyor, yerene kızıyorsan ihlasta yerinde sayıyorsun, ilerleme yok demektir.

          Gerçekten de insanların ne övmesi kurtarır ne de yermesi batırır. Mühim olan Allah’ın övmesidir.

Hz. Aişe’ye sorarlar:

          – İnsan kendinin iyilerden olduğunu nasıl anlayabilir? Şöyle cevap verir:

          – Ne zaman kendini kötülerden bilirse o zaman!

          – Kötülerden olduğunu ne zaman anlar?

          – Ne zaman iyilerden biri olduğunu düşünmeye başlarsa, o zaman kötülerden olduğu anlaşılır!

          Gönenli Mehmet Efendi (vefatı: 1991) elini öpmek isteyene asla el öptürmez, üstelik çıkışarak söylenirdi:

          – Benim elimi öpeceğine kendi elini öp! Çünkü derdi, benim elimi öpme tevazuuna sahip olanın eli öpülür. Öyle ise sen kendi elini öp!

          – İyi ama dediler, biz büyüklerimizin elini öpmek isteriz.

          – Siz dedi, bizi büyüklerden bilirseniz sevap alırsınız; ama biz kendimizi büyüklerden bilirsek günaha gireriz. Çünkü kendini büyüklerden bilen adam kibirleniyor demektir, kibirlenen adam büyüklerden olamaz.

          İşte size iman ve ihlasta ilerleyenlerden düşünce ve davranış örnekleri… Bunlar İslam’ı sözle tebliğden önce halle yaşayarak örnek olmaktalar. Bugün aradığımız da bunlar olsa gerektir. Sözle tebliğden önce, yaşayarak temsil etmeye gayretinde olmakla olmakla İhlas kazanılır.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır