Dinimizde mürted olana neden hayat hakkı tanınmaz?

Dinimizde mürtede yani islamiyeti kabul edip Müslüman olduktan sonra dinden çıkana neden hayat hakkı tanınmaz? Bunun hikmetleri ne olabilir?

– Önce şunu belirtelim ki, tövbe kapısı  herkes için her zaman açıktır. Bu husus irtidad için de geçerlidir. Bir kimse defalarca aynı suçu işler ve ardından sağlam tövbe ederse tövbesi kabul olur.

İşin Allah katındaki durumunu, tövbenin kabul olup olmadığını bilmeyebiliriz. Fakat, şeriatin zahiri bunu gerektirir. Günahtan dönmek ile küfürden dönmek arasında fark yoktur.

Nitekim, Şafii mezhebi alimlerinin büyük çoğunluğuna göre, bir kimse mürtet olduktan sonra tekrar tövbe eder müslüman olursa tövbesi kabul olur. Hatta bu gel-gitlerini yüz defa tekrarlasa da yine tövbesi makbuldur. (bk. Maverdi, el-Havi, 13/449)

– Mürteddin öldürüleceğine dair hükmün önemli bir kaynağı şu hadis-i şeriftir:

“Müslüman bir kimsenin kanının dökülmesi ancak şu üç şeyle helal olur: Evli olup zina eden, haksız yere bir kimseyi öldüren ve  dinini terk edip cemaatten (İslam camiasından) ayrılan kimse.” (Müslim, Kasame, 25,26 ; Tirmizi, Hudud,15; Ebu Davud, Hudud,1; Nesaî, Kasame,5,14)

İslam alimleri bu hadis ile Buhari dışında bütün kütübü sittede yer alan

“Dinini değiştiren kimseyi öldürün.” (Neylu’l-Evtar,7/190) manasındaki hadise dayanarak mürteddin öldürüleceği konusunda ittifak halindedir. (bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’-İslamî, 6/186)

– Hanefi mezhebine göre kadın mürted olursa öldürülmez. Fakat tövbe edinceye kadar konulacağı hapiste kalır. Diğer üç mezhebe göre mürted olan kadın da öldürülür. (Zuhayli, a.y)

– Buna mukabil, Hanefi mezhebine göre, Mürted olan bir erkeğe tövbe etme fırsatını vermek ve tövbe etmesini talep etmek müstehaptır. Diğer üç mezhebe/Cumhura göre, mürtedin tövbe etmesini talep etmek ve ona bu fırsatı tanımak ve (en az üç gün hapiste/gözetim altında  tutarak) bunu tahakkuk ettirmeye çalışmak vaciptir. (Zuhayli, 6/187-188)

– Önemli, bir nokta da şudur ki: Mürtedin cezasını -fertler değil- ancak devlet başkanı veya naibi (bu gün için söylemek gerekirse, resmi devlet mahkemeleri) tespit edip infaz ederler.

Ve devlet de ona her türlü düşünme payını verdikten ve yanlışlarını düzeltmeye yönelik bilimsel yardımları sunduktan sonra -yine de olumsuz cevap aldığı takdirde- bunu gerçekleştirebilir.

– Mürtedin öldürülmesiyle ilgili bu kısa bilgiyi verdikten sonra, bunun hikmetini şöyle açıklayabiliriz:

a) Mürtet dininden ve mensubu olduğu İslam ümmetinden çıktığı için masumiyetini yitirmiş ve hain statüsüne girmiştir. Hainin cezası ise ölümdür.

b) Dinini terk eden, dinine karşı hainlik yapmış olur. Dinine karşı hainlik yapan, İslam dininin yürürlükte olduğu vatanına karşı da hainlik yapmış olur. Bu sebeple, mürtedin işlediği suç bir nevi “hıyanet-i vataniye”dir. Bunun cezası ise ölümdür.

c) Mürted olan kimse, asli kâfirlerle kıyaslanamaz. Çünkü, İslam dini gibi, hem akla, hem kalbe, hem ulvi duygulara hitap eden bir dinden dönen kimsenin artık insanlık erdemine dair bir meziyeti kalmamış olur. Bu açıdan bakıldığında, mürtet olan kimse İslam’dan çıkmakla İnsanlıktan da çıkmış olur. İnsanlık yönünü kaybeden bir kimse kelimenin tam anlamıyla anarşist olur. Başka hiç bir dine veya doktrine samimi olarak bağlı kalması düşünülemez. Aklı olduğu için masum bir hayvan değil, yırtıcı bir canavar olduğundan hayat hakkını kaybeder.

d) Uluslar arası veya bir arada barış içinde yaşamaları mümkün olmayan gruplar arasındaki dengeler itibariyle, din değiştirmek demek, bir anlamda “karşı tarafa geçmek ve Müslümanlara savaş açmak” demektir. Veya Müslüman topluma yönelik propagandalar yaparak zehir kusan, özellikle gençleri zehirleyen bir yılan, bir akrep demektir. Bu sebeple, bir kimse dinini değiştirdiği için değil, buna ek olarak Müslümanlara savaş açtığı, onları manen zehirlemeye çalıştığı için öldürülür.

e) “Hem İslâmiyet, sair dinlere kıyas edilmez. Bir müslüman İslâmiyetten çıksa ve dinini terketse, daha hiçbir peygamberi kabul edemez; belki Cenab-ı Hakk’ı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şey’i tanımaz; belki kendinde kemalâta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için İslâmiyet nazarında, harbî kâfirin hakk-ı hayatı var. Hariçte olsa musalaha etse, dâhilde olsa cizye verse; İslâmiyetçe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Çünki vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir hükmüne geçer. Halbuki Hristiyanın bir dinsizi, yine hayat-ı içtimaiyeye nâfi’ bir vaziyette kalabilir. Bazı mukaddesatı kabul eder ve bazı peygamberlere inanabilir ve Cenab-ı Hakk’ı bir cihette tasdik edebilir.” (Mektubat, 438)

Sorularla İslamiyet

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: