Diyalog dediğin işte böyle olur!

Ayasofya’nın açılışına Papa Francesco’dan tepki gelmekte gecikmedi. Pazar âyininde konuşan Papa “Düşüncelerim İstanbul’a gidiyor; Ayasofya’yı düşünüyorum ve çok acı çekiyorum” demiş. Bunu duymanın da bizi ne kadar mutlu ettiğini göstermek, ayrıca Papa Francesco ile selefinin marifetlerini bir kere daha hatırlamak üzere, 2013 Mayıs’ında Son Devir’de yayınlanan yazıyı bir kere daha hatırlıyoruz:

Geçtiğimiz günlerde, Hırvatistan’ın Riyeka şehrinde inşa edilen bir camiin açılışı yapıldığında, Osmanlıdan bu yana Adriyatik sahilleri ilk defa ezan sesine kavuşmuş oluyordu.

“Dinlerarası Diyalog” çerçevesinde bu adımın karşılığı gecikmedi:

Göreve başladığı günden beri etrafa gülücükler dağıtan, dünyaya barış mesajları gönderen, Müslüman kadın mahkûmun ayağını yıkayan, metroya binen, kendi bavulunu taşıyan çiçeği burnunda mütevazi Papa Francesco da Adriyatik sahilinin bir başka şehrinde Osmanlılara karşı savaşmış 800 Hıristiyanı törenle aziz ilân etti.

Gerçi yeni Papa bu işin icadcısı değil, infazcısı idi. On Altıncı Benedictus adı altında icra-yı şeytânet eden selefi, görevi bıraktığı son gün bu kararı imzalamış ve icrasını da halefine bırakmış, böylece, tıpkı Papalığının başlangıcı gibi sonunu da kendisine yaraşır bir şekilde mühürlemişti.

Nisyan ile malûl beşer hafızasına çok yakın tarihin notu:

On Altıncı Benedictus, Papa seçildikten hemen sonra, bir Bizans imparatorundan naklettiği “Muhammed’in getirdiği tek bir yeniliği bana gösterin; şerden ve insanlık dışı şeylerden başkasını bulamazsınız” şeklindeki sözlerle İslâm dünyasını ayağa kaldırmıştı.

Benedictus hiçbir zaman bu sözlerinden geri adım atmadı. Bu arada, Şeytanın içimizdeki bir kısım avukatları da “Papalar söylediklerini geri almazlar” diyerek bâtıl dinin uydurma kuralını bize de kabul ettirmek ve Allah’ın Resulüne karşı hayasızca işlenmiş bir hakareti hazmettirmek için ellerinden geleni yaptılar. Başarısız olduklarını kim iddia edebilir?

Kilise içinde ayyûka çıkmış olan rezaletler, Benedictus’un Papalık makamında daha fazla oturmasına müsaade etmedi. Fakat o, giderken de şeytanlığını göstermekten geri kalmadı ve Hıristiyanlık tarihinde ilk defa olarak 800 kişiyi birden aziz ilân eden bir karara imza atarken, Osmanlıya ve onun şahsında İslâma olan bütün kinini bir hamlede kusuverdi.

Onun halefi olan güleryüzlü Papa da bu kararı, hiç geciktirmeden, üstelik Riyeka Camiinin açılışı gibi bir fırsatı da yakalamışken, olağanüstü bir zamanlama ile sahneye koyuverdi!

İşte, “Dinlerarası Diyalog” sürecinin Adriyatik sahillerinden çekilen resmi böyle birşeydir.

***

Yeni Papa 800 azizi kucağında buldu bulmasına da, bu “Dinlerarası Diyalog” denen şeyi biz nasıl kucağımızda bulduk?

Bunun çok net bir cevabı var. Ülkemizde adı bu süreçle özdeşleşmiş ünlü bir isim, bu süreci kimin başlattığını da, kendisinin bu süreç içindeki yerini de, bizzat kendi ifadeleriyle açıklıyor. Fethullah Gülen’in meşhur buluşma sırasında Papa 6. Paul’e yazdığı mektubundan:

“Papa 6. Paul tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En âciz bir şekilde, hattâ biraz cür’etle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.”

Gülen, kendisini Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olarak ilân etmekle kalmıyor, bu sözlerin hemen devamında da, İslâmın asırlar boyunca yanlış anlaşılmasından Müslümanları sorumlu tutuyor:

“İslâm yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır.  .  .  . Müslüman dünyası, İslâmın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkânını bağrına basacaktır.”

Mektubun devamında Hıristiyanlığın üçüncü bin yılını beraberce kutlamayı teklif eden Gülen, bu arada, Hz. İbrahim’i — onun Hıristiyan ve Yahudi olmadığı bildiren muhkem âyetlere rağmen — üç büyük dinin babası olarak niteliyor.

Hatırlanacağı gibi, bu diyalogun hatırası olarak Papa 6. Paul, Gülen’e aziz kabartmasından mâmul bir put kompozisyonu armağan etmişti.

***

İslâm asırlar boyunca yanlış anlaşılmışsa ve bunda en çok Müslümanların suçlanması gerekiyorsa, yüzyıllarca İslâm ülkelerine akınlar düzenleyen Haçlıları da herhalde biz yanlış anlamış bulunuyoruz! İşbu yanlış anlamaları telâfi etmeye herhalde bir yerden başlamak gerekir. Başlanmıştır da nitekim:

Osmanlıya karşı savaşan ve haklarında bir yığın Hıristiyan efsanesi uydurulan 800 kişi, Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi misyonuna pek yakışan âlâyişli bir törenle azizlik mertebesine yükseltilmiştir. Nasıl olsa Müslümanlar artık böyle bir meydan okuyuşa karşı ciddî bir tepki ortaya koymayacak şekilde uysallaştırılmıştır; kimsenin “Sen ki Francesco’sun” diye ortaya atılıp da Papaya haddini bildirecek hali olmaz, olsa da Papa ve taraftarları birkaç şirinlikle olup bitenleri unutturmayı becerirler. Diyalog denen sürecin bugüne kadar verdiği sonuçlar arasında bu durum, küçümsenmeyecek bir merhaledir.

“Dinlerarası diyalog olmaz” diyen Diyanet’e karşı hiddetli, Papalığa karşı hürmetli davranan kesimin bu tarihî sahnenin gerçekleşmesinde ve bu merhaleye gelinmesindeki “mütevazi yardımları” elbette ki unutulmayacak ve tarihin münasip bir sayfasına not edilecektir.

ÜMİT ŞİMŞEK
Son Devir, Mayıs 2013