Diyanet İşleri Başkanımızı ve Başkanlığımızı Tebrik

Telefonla sordular:

“Hocam, bazı profesörler, imsak ve sabah namazının vaktini tartışmaya açtılar. Erken imsak yaptırılıyormuş, sabah namazı vaktinden önce kılınıyormuş, teravih namazı yokmuş, Peygamberimiz böyle bir namaz kılmamışmış. Siz ne dersiniz? Bunlara bir cevabınız olmayacak mı?”

Hayır, bunlara cevap vermesi gereken bir kurumumuz var: Diyanet İşleri Başkanlığı. Zaten başkanlığımız da bünyesindeki “Din İşleri Yüksek Kurulu” ile bunlara gereken aklî ve muknî cevabı verdi. Allah’a hamdolsun. Diyanet İşleri Başkanlığımız, sadece bu konuda değil, İslâmî geleneğe aykırı ne kadar çıkışlar, sapmalar ve taarruzlar olduysa hepsini püskürttü. Gerek başörtüsü konusunda, gerek Türkçe İbadet meselesinde dik durmasını bildi. “Başörtüsü Allah’ın emridir, Türkçe Ezan, Türkçe İbadet olmaz” dedi. Günü kurtarmak isteyenler gibi despotizmanın yanında değil, Hakk’ın tarafında ve haklının yanında yerini aldı. Gerek Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve gerekse bünyesindeki bu yüksek kurulu can u gönülden tebrik ediyoruz.

Yeni yeni hamleleriyle, kurumu canlandıran, açtığı şefkatli kucağıyla muhtaçların imdadına koşan, engin görüşü ve müsamahalı tavrıyla vahdet ve ittihada güç veren, geleneğe bağlı modern bir yapı inşa etmeye çalışan, mihrab, kürsü ve minberdeki eksiklikleri ikmale gayret eden sayın Diyanet İşleri Başkanımıza, Din İşleri Yüksek Kurulu’na, kurumun ve kurulun bütün üyelerine müftülüklerimize ve müntesiplerine takdir ve teşekkürlerimizi arz ediyoruz.

Ben zaman kaybedip de bu meselelerin yani imsak ve teravih konularının izahına girmeyeceğim. Çünkü bu meseleler, yıllar, asırlar önce incelenmiş, tartışmaya mahal bırakmayacak bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu meseleler, Diyanet İşleri Başkanlığımızın meseleleridir. Onlar da zaten bu işin takipçisidir.

Bu hususta bir yanlış görenler, iyi niyetli iseler, bu meseleleri televizyonlara taşımadan, akılları ve mideleri bulandırmadan, DİB’e müracaat edip, delilleriyle birlikte kuruma yardımcı olabilirler.

Namazı kıldıran imam namazda sehiv secdesini gerektirecek bir yanlış yapsa, bayram namazı gibi çoğunluğun iştirak ettiği bir namazda imama sehiv secdesi yapmama ruhsatı ve yetkisi verilmiştir. Tâ ki bütün bütün karışıklığa meydan verilmesin. Halkın namazı hepten butlan olmasın. Bu hikmeti, bazıları neden dikkate almaz da, her doğruyu (!) her yerde söylemek gibi bir yanlışa düşerler? Kaldı ki her doğru bildikleri de doğru değildir.

Yoksa bunlar, vaktin yanlışına dikkat çekmekten çok, kendilerine mi dikkat çekmek istemektedirler?

Öncelikle kapalı mahfillerde, erbabınca tartışılması gereken bazı meselelerin televizyonlara taşınması yarardan çok zarar getirdiği kanaatindeyim.

MÜNKER VARKEN MARUF TARTIŞILMAZ

Çünkü münker varken maruf tartışılmaz. Eve giren eli silahlı anarşist, etkisiz hale getirilmeden evde yemek için sofraya oturulmaz. Sel geldiğinde, tamir için evden delikler açılmaz. Duvarları çatlamış, yıkılmaya yüz tutmuş veya içi çöple dolu bir evi boyamaya çalışmak, gözleri boyamak ve cinayete sebep olmak anlamına gelir. Önce tahliye, sonra tahliye olacak. Yani önce evi sağlamlaştıracaksınız, kirlerden ve çöplerden arındıracaksınız. Sonra boyasını ve badanasını vurarak süsleyeceksiniz.

Bazıları, “teravih namazı yoktur” diyerek neyi hallettiler? Namaz aşkını mı artırdılar, yoksa namaz aşkını mı bitirdiler? Marufu tartışıyorsunuz da neden münkeri görmezlikten geliyorsunuz? Namaz kılmayanlar neden sizin derdiniz değil? Çıplaklığın, müstehcenliğin imanları yaktığı, insanların hem dünya, hem de ahiret hayatlarını yıktığı neden sizin tüylerinizi ürpertmiyor?

Bir zamanlar, bir vatandaş, sokakta önüme çıktı, “hocam falan profesör, namaz üç vakitte de kılınır, dedi. Ne dersiniz?” diye sordu.

Hayır, dedim, siz yanlış anlamışsınızdır. Vatandaş ısrar edince, ben de hayretle şöyle demiştim. Allah ona ve hepimize doğru yolu göstersin, hidayet nasip eylesin. Biz namazla ilgili üç kitap yazdık. “Niçin Namaz, Nasıl Namaz ve Namaza Nasıl Başlanır?” diye. Biz hayatımız boyunca ve yazdığımız kitaplarla, nasıl etsem de namaz kılmayanları namaza başlatsam, diye kafa yorarken, demek bazı kimseler de, beş vakit namaz kılanları nasıl etsem de namazdan soğutsam veya beş vakti üçe düşürerek bu işi sulandırsam, diye düşünüyorlar. Allah hepimize istikamet nasip eylesin.

Beş vakit namazın üç vakitte kılındığı yerler ve zamanlar vardır. Ama bu yerler ve zamanlar bellidir, sınırlıdır ve şartlara bağlıdır. (Gelecek yazımızda da inşallah bu meseleyi izah etmeye çalışalım.)

Vehbi Karakaş / Risale Haber

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: