Diyarbakır’da Hızmet Yılları

DİYARBAKIR’A TAYİNİ

ÜSTAD’LA TANIŞTIKTAN kısa bir müddet sonra tayini Diyarbakır Askerlik Şubesi Başkanlığı’na yapılır. Kayalar’ın hamiyet, himmet ve şecaati, yerinde durmasına müsaade etmez. Allah’ın kendisine verdiği kabiliyetlerin Risale-i Nur’u yaymak için olduğuna inanır. Diyarbakırda iman bayrağını haşmetle dalgalandırmaya başlar. Önceleri kahvelerde resmî elbisesiyle sohbet eder, Üstad’ı anlatır. Büyük ilgi toplar. “Bir yüzbaşı hiç çekinmeden din iman diye anlatıyor!” diye dilden dile yayılır. Halkın çoğu merakla onu görmek için gelir. Sohbetini dinledikten sonra nasibi olanlar Nurlarla tanışır.

Bu arada Şark Oteli’nin bir bölümünde sohbete devam eder. Daha sonra evlerde ders yapmaya başlar. Ulu Cami başta olmak üzere Diyarbakır’ın en merkezî camilerini Nurların tebliğine vasıta yapar. Çünkü ona göre bu gerçeğin gizlenecek, saklanacak bir tarafı yoktur. İnsanlığın mutlaka bu hakikatlerden haberdar edilmesi gerekir.

Özellikle Şeyh Said Hadisesi sebebiyle sindirilmiş insanların mekânı olan Diyarbakır, onun açtığı manevi cihat bayrak, altında günden güne korku perdelerini üzerinden atar. Kendisinden önce Diyarbakır’da yedi-sekiz kişi kadar olan Nur talebeleri haftada bir, çekine çekine evlerde ders yaparlar. Kayalar bir müddet bu derslere de katılır. Fakat her dersten sonra haftaya dersin kimde yapılacağına sıra geldiğinde insanların üzerindeki çekingenliği görünce, cesur yüzbaşı ayağa kalkar ve cemaate şöyle hitap eder:

“Kardeşlerim, bundan böyle dersi üzerime alıyorum, artık Risale-i Nur dersleri benim evimde olacaktır. Herkes hiç çekinmeden, rahatlıkla gelebilir ve istediğini de derse getirebilir!”

Önceleri sayıları beş-on kişiyi geçmeyen dersler, Kayalar’ın evinde başladıktan sonra hızla artmaya başlar. Heyecanlı ve cazibeli olan bu derslere katılanlar arttıkça salon almamaya, bahçeye taşmaya başlar. Hatta derse katılanların sayısının beş yüzlere, binlere çıktığı olur.

Artık Kayalar’ın Diyarbakır’daki evi, Nur’un faal bir merkezi haline gelir. Kayalar bir yandan Risale-i Nur’u Kur’an hattıyla yazıp yazdırırken, diğer yandan Latin harfleriyle okuyup okutmaya devam eder. İhtiyaç duyulan çevre il ve ilçelere de eserleri ulaştırır. İnsanların istifade ettiğini gördükçe artan bir sevk ve gayretle Nurlara sarılır. Artık Risale-i Nur, Kayalar’ın hayatının gayesi haline gelir. Varlığının en mühim sebebini onları okumak ve okutmak bilir. Nurları okumak, muhtaç olanlara duyurmak onun kara sevdası haline gelir. Bediüzzaman’ın, “Eğer Şark’ta Mehmed Kayalar ve Hulusi Bey olmasaydı, ben gitmeye mecbur olurdum” demesindeki sırra mazhar olur.

Böylece Kayalar, Şark’ta Üstad adına hizmet gören bir ve kill ve sindirilmiş halkın üzerinden korkuyu kaldıran cesurbir nokta-i istinadı olur. Kayalar, Üstadı ziyaretten ayrılıp Diyarbakır’a gelişini ve o zamanki hissiyatını Şerif Nazlıcan’a anlatırken şöyle der:

“Üstadîmın İmam-ı Ali’ye (r.a.) atfen söylediği ‘sırrantenevveret, sözü, Diyarbakıra gelene kadar beni meşgul etti. Hep düşündüm. Bir hakikati hakikat olarak bileceksin, göreceksin, ama açıkça ilan edemeyeceksin, gizli kapalı kalacak! Bu benim fıtratıma uymuyordu. Diyarbakır’a geldiğimde Hz. Ali’nin Celcelûtiye’sindeki ‘sırrantenevveret’ ibaresinin ebced hesabıyla dökümünü yaptım. Tam 1950’ye isabet ettiğini gördüm. Hemen bunu Üstad’a bir mektupla bildirdim. ‘Üstad’ım, üç gün üç gece misafir ettiniz. Çok ders ve tavsiyelerde bulundunuz. Bütün ders ve tavsiyeleriniz başım gözüm üstüne. Fakat Hz. Ali’nin Celcelûtiye’sindeki ‘sırrantenevveret’ cümlesi yaptığım hesaba göre 1950’ye isabet ediyor. Biz de şimdi 1950’nin tam içindeyiz. Benim fıtratım hakikati gizlemeye razı olmuyor. Bu yüzden ‘sırrantenevveret’i ‘cehren tenevveret’ olarak algılıyorum. Üstad’ım bu işin artık gizlenecek tarafı kalmadı, bu gerçeği ilan etmek zamanıdır!’ diye yazdım, gönderdim. Üstad’dan gelen cevabi mektupta, ‘BarekallahMehmed kardeşim, sen serbestsin!’ diyordu.”

Üstad’dan gelen cevap üzerine Kayalar, kendine mahsus tavrıyla iman hakikatlerini her vesileyle ve her yerde ilan eder. Bu arada Üstad’la sürekli irtibat halinde olur. Ancak asker kisvesi altında Nur hizmetini yürütürken bir takım zorluklar önüne çıkmaya başlar. Üzerindeki takipler, baskılar yoğunlaşır. Bu arada evinde başlattığı derslere gelip gidenlerin sayısı her geçen gün artar. Bu durumda hizmetin resmî görevle yürütülmesinin güç olduğu ortaya çıkar. Kayalar, bütün bağlardan kurtulup hayatını tümüyle hizmete vakfetmeyi düşünür. Bu düşüncesini bir mektupla Üstad`a bildirir. Üstad, çoluk çocuğunun mağduriyetini nazara alarak buna pek razı olmaz, şimdilik görevine devam etmesini söyler.

Zulme boyun eğmeyen kahraman

Mehmed Kayalar

İhsan Atasoy 37-39

Bu güzel yazıyı siz Kardeşleri ile paylaşan: Abdülkadir HAKTANIR