Doğru Hukuk, Gerçek Adalet Üzerine..
Önce aşağıdaki habere dikkatinizi çekmek istiyorum.
“ Norveç’te Anders Behring Breivik (33) adlı saldırganın yaptığı eylemde 77 kişi hayatını kaybetti ve 242 kişi de yaralandı.”
Bu saldırgana verilen ceza ise Norveç yasalarına göre 21 yıl hapis…
Sanığa verilen bu ceza ve cezanın bitmesinden sonraki durum Norveçlileri ve Avrupalıları kara kara düşündürüyor.
Ülkemizde yıllardır hukuk üzerine yoğun tartışmalar yapılıyor.Birkaç kez anayasa değişikliği yapıldı. Şimdi yine değiştirilmesi gündemde.Kanunlarımız ve yönetmeliklerimiz hakeza sık sık değişiyor.İnanıyorum ki bugün bir anayasa değişikliği yapılsa birkaç yıl sonra yine değişiklik tartışmaları yapılacak.Acaba bunun sebepleri nelerdir? Bilim adamlarımız, aydınlarımız,yazar ve düşünürlerimiz bu konuya kafa yormalı ve toplumumuza uygun hukuk sistemini ortaya koymalıdır.
Bize göre bu durumun en önemli sebeblerinden biri hukuk sistemimizin özünün tarihi geçmişimize dayanmaktan çok Avrupa yasalarına dayanmasıdır.Oysa yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi Avrupa da bir çıkmaz içinde.Bazı yasaları kendilerine bile bir çözüm getirmiyor.
Hukuk konusunda geçmiş tarihimizden birçoğumuzun bildiği iki örnek vermek istiyorum.
Osmanlıların ilk Şeyhülislamı Molla Fenârî, Şeyhülislam olmadan önce Bursa kadısı (hakim) idi. Onun kadılığı sırasında bir adam pazardan bir at satın aldı. Fakat alışverişin hemen arkasından atın hasta olduğunu fark etti. Geri vermesi gerekiyordu ama satın aldığı adam zorluk çıkartır, atın hastalığını kabul etmez, diye önce kadıya gidip resmi kanaldan işi sağlama bağlamak istedi. Mahkemeye gittiğinde kadıyı (Molla Fenârî) yerinde bulamadı. İşini ertesi güne bıraktı. Fakat at o gece öldü.
Adam ertesi gün olanları kadıya anlattı, mağdur olduğunu, ne yapması gerektiğini sordu. Molla Fenârî: “Senin zararını ben ödeyeceğim” dedi. Adam hayretle kadıya baktı; “Niçin siz ödeyeceksiniz, konuyla hiçbir ilginiz ve suçunuz yok ki…” dedi. Molla Fenârî; “Evet öyle görünüyor ama aslında benim de suçum büyük. Eğer sen dün makamıma geldiğinde ben yerimde olsaydım, olaya müdahale eder, atı geri verdirir, paranı iade ettirirdim. At da sahibinin elinde ölmüş olurdu. Bu imkân şimdi yok olmuştur. Senin zararına benim makamımda bulunmamam sebep olduğu için zararını ben ödeyeceğim” dedi ve ödedi.
Fatih Sultan Mehmet, yeni yaptıracağı caminin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara teslim eder. Mimar, bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır. Fatih de buna sinirlenerek mimarın elini kestirir. Mimar Sinan Atik, padişah aleyhine dava açar. Mimarın şikayetini Üsküdar Kadısı Hızır Bey kabul eder ve davayı açar. Mahkemeye sevkedilen büyük padişah, baş köşeye geçmek istediyse de davacıyla birlikte mahkeme huzurunda ayakta bekletilir. Yargılama sonunda, padişah suçlu bulunur. Ceza olarak mimara yapılan haksızlığın aynısının tatbik edilmesine, yani padişahın elinin kesilmesine karar verilir. Rum mimar, mahkemenin verdiği bu büyük karar karşısında şaşkına döner ve davasından feragat eder. Mimar kısası istemediği için, Fatih günde on altın tazminata mahkum olur ve hatta kısastan kurtulduğu için, bu tazminatı kendiliğinden yirmi altına çıkarır. Böylece padişahın eli kesilmekten kurtulur.
Mahkemenin kararından sonra Fatih çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; “Eğer sen Allah’ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla senin başını paramparça ederdim” der. Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir; “Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim” der.
Her konuda, geçmişteki uygulamalar bir hazine niteliğinde.Hukuk alanında da yaşadığımız kargaşaların çözümlerinin ipuçlarını geçmişimizde bulabiliriz.Avrupa yasaları da uzmanlarımız tarafından incelenir,toplum yapımıza uygun olanları da alınıp uygulanabilir.Yeterki sağduyumuzu kaybetmeyelim.
Nizamettin Yıldız
www.NurNet.Org