Dördüncü Cemre!

Cemreler arka arkaya düşüyor…

Birinci cemre havaya, ikinci cemre suya, üçüncü cemre toprağa…

Keşke bir dördüncüsü olsa da yüreğe düşse…

Yüreklerimiz havayla, suyla, toprakla birlikte ısınmaya başlasa, birbirimize karşı…

Belki o zaman fark ederdik, aramızdaki “fark”ların aslında “renkler”imiz olduğunu…

Farklarımızın, “Ne kadar fark, o kadar gökkuşağı” anlamı içerdiğini ve ruhumuzu zenginleştirdiğini…

Belki o zaman idrak ederdik, her şeye rağmen hayatın güzelliklerle dolu bulunduğunu ve tüm güzelliklerin insana “ikram” edildiğini…

Değişen mevsimlerin içinde saklı farklılıklarla hayatın daha yaşanabilir hale geldiğini, bu anlamda her mevsimin kendi sırrını içinde sakladığını ve vakti geldiğinde hayata kattığını…

Zıtların bir birleriyle “kaim” olduğunu; kış olmadan yazın, yaz olmadan baharın, gece olmadan gündüzün, yaşlılık olmadan gençliğin değerinin bilinemeyeceğini…

Zıtlıkların tamamlayıcı mahiyetlerini, farkı fark ettirici özelliklerini…

***

Bir karar vermek lâzım: Ya iktidar olamamış siyasetçilerin “iktidarsızlık” sendromunu olumsuzluğa dönüştüren “Batsın bu dünya” modundaki yaklaşımlarıyla, günlük gazete ve bildik televizyonların şamatacı karamsarlıklarını esas alıp dünyamızı karartacağız ya da her oluşta saklı güzelliği görme kararlılığı içinde hayata “mü’mince” bakıp hayatın “tefekkür” ve “tezekkür” boyutunda yakalamamız mukadder olan ihtişamın “İlahî ikram” boyutunu keşfederek “hamd” kapısından Allah’a ulaşacağız.

Seçim bize bırakılmış…

Birinci hayat tarzının insanın ufkunu kararttığını, hayata olumsuz bakmanın güzellikleri ıskalattığını ve insanı hayattan keyif alamaz hale getirdiğini, bunun ise hem başarısızlığı körüklediğini, hem de dünya cehenneminde yandıktan başka, ahret cehennemini de inşa ettiğini bilmekte fayda var.

Peygamber Efendimiz, her türlü olumsuzluğun içinden güzellik çıkarabilen ve mevcut tüm güzellikleri yakalayabilen bir örnektir. Düşünün ki, çürümüş, kokuşmuş ölü bir köpeğin bile güzel yönüne dikkat çekmiş, “Dişleri ne güzel” buyurmuştu.

Köpeğin dişleri gerçekten güzeldi: Ama köpeğin kokuşmuşluğuna, çürümüşlüğüne dikkat kesildikleri için, güzel dişlerini ıskalamışlardı.

***

Dünya da öyledir sevgili dostlarım; insanların bozmadığı yerler hâlâ güzeldir…

Bakın hâlâ cemreler düşüyor… Mevsimler değişiyor… Geceler gündüze dönüşüyor… Güneş doğarken ayrı, batarken ayrı renk cümbüşünün tablolarını çiziyor… Mehtap ve gökkuşağı hâlâ çıkıyor… Yıldızlar hâlâ dünyanın en güzel bestesinin İlâhî nağamatına (nağmelerine) uyup zikrediyor… Yağmurun seyrine doyum olmuyor… Karın keyfi her yaşta yaşanabiliyor.

Cemreler de bir biri ardına düşmeye başladı ya, kısa bir süre sonra toprak canlanmaya, ağaçların damarlarına su yürümeye, bitkilerin içinde “gül ateşi” tutuşmaya başlayacak.

Bahar gelecek ve hayat alabildiğine renklenecek.

Bu rengârenkliği, bu cümbüşü fark etmemek, küfran-ı nimet (sözlüğe bakabilirsiniz) olmaz mı?

Hayat siyasetten, ticaretten, kavgadan, savaştan, terörden, krizden ve referandumdan ibaret değil!..

Hayat aynı zamanda doyumsuz bir güzelliktir ve hâlâ çok güzeldir!

Yavuz Bahadıroğlu – Yeni Akit