Dostoyevski ve Bediüzzaman

Dünyanın büyük muzdarip yazarları vardır, onlar takatı beşerin fevkinde büyük zulümlere uğramışlar ama tavırlarında , tefekkürlerinde bir değişme olmamış, doğru bildikleri yolda taviz vermeden gitmişlerdir. Bunlardan biri Bediüzzaman ve bir diğeri Dostoyevski’dir.

Her ikisi de ölüm ile burun buruna yaşamışlar ve büyük ve demode olmayan klasik eserler vermişlerdir. Bu kadar büyük baskıların içinde yazmaktan geri durmamış insanlığın temel sorunlarına bakış açılarına göre çare aramışlardır. Büyük yazarların eserlerinde insanlar kendilerini bulurlar.

Andre Gide Dostoyevski’nin eserlerini kendini anamaya veya kendi düşüncelerini anlatmaya vesile bulur. Onunla karşılaşmayı hayatının mutlu karşılaşmalarını sınıfına dahil eder. Kendimizi tanımamızda büyük yazarların büyük tesirleri vardır. Bediüzzaman insana tanımadığı dünyasını anlatır. Doğduğumuzda bir yeryüzünde yaşamak diye ölü bir imajımız vardır. Bediüzzaman Kur’an sayesinde arzı bize tanıtır, o arz ve sema ki Allah’ın en estetik yarattığı ülkedir, “bediüssemamavatı vel ard”ı bize izah eder. “Arzı ve semayı güzel yarattım ta ki siz de güzel şeyler yapasınız” kelamı bedinin sahibi zülcelali. Kur’an bize arz ve semayı ki Allah’ın güzel sanatlar müzesi olan kainatın en dikkat çeken iki eseridir. Bize kitabında onları anlatır. Bediüzzaman da onları bize çok yönlü anlatır.

Bediüzzaman ve Dostoyevski ikisi de Rus coğrafyasında ölüm ile burun buruna gelirler. İkisine de çarın ülkesinde ölüm uğrar, Bediüzzaman sürgünde Rus kumandanına ayağı kalkmaz, ölüme mahkum edilir, rus devlerinin olmayan şevketi ile alay etmiştir, ama o aslında Allah için kıyam ve eğilmeye alışmış kişi bir çarın şevketi önünde duramaz. Menfaat kelimesini telaffuz etmemiş Bediüzzaman en büyük menfaat olan hayatı bize istihkar etmiştir. Onunu samimiyeti kumandanın paslı ruhunu harekete geçirmiş kakarından vazgeçmiştir.

Dostoyevski hapse atılır, ölüm cezasına çarptırılır, Çarın aleyhine mektup okumuştur. Dosto acıların içinde kendini keşfetmiştir. ”insanda büyük bir acıya katlanma ve yaşama gücü var ve inanın bunun bu derece olduğunu hiç sanmıyordum. Şimdi hayatıma devam ederek bunu öğrendim.”(Temmuz 1948) Günahtır umutsuzluğa düşmek, aşkla yapılmış ölesiye bir çalışma, işte gerçek mutluluk.” “ Çok daha kötüsünü bekliyordum şimdi anlıyorum ki bende tüketilmesi pek zor bir yaşama gücü var.”
1849 un Aralık ayında hayatının en acı hatırasını anlatır. “Bugün 22 aralık Semionovski meydanına götürdüler bizi . Orada hepimize ölüm fermanımız okundu, haçı öptürdüler, başlarımız üstünde kılç kırdılar ve son süsümüz yapıldı, beyaz ölüm elbiselerimiz giydirildi. İçimizden üç kişiyi idam sehpasına çıkardılar. Ben altıncıydım, üçer üçer çağırıyorlardı, bu duruma göre ikinci grupta ben çıkacaktım. Birkaç dakikalık ömrüm kalmıştı. En sonunda d uuur borusu çalındı , boynuna ip geçirilmiş olanları geri getirdiler ve bize Haşmepmeaplarının hayatımızı bağışladıkları okundu

Bediüzzaman hayatında ölümle müteaddid defalar yüzyüze gelmiş, ama hiçbirinde azrailin vakitsiz gelmesi gerçekleşmemiş, o büyük adam yine eceli ile hayatı arkasında bırakıp gerçek hayata azmi rah etmiş.”Hak bildiğim yerde korku elimi tutamadı” demiş. En büyük ceberutlara karşı Allah’ın şevketini gösteren namazın hukukunu savunmuş.

Bediüzzaman ve Dostoyevski insanları, eşyaları, hayvanları, olayları sever ve sevdirirler. Gelenek Allahın dışındaki şeylere sevgiyi zaman zaman zaman yersiz telakki etmiştir. Bediüzzaman eşya ve nesneleri ilahi şahitler olarak görür. Özellikle Katsamonu’da yazdığı Ayet ül Kübra ve Münaccat da önceki eserlerinde olmadık şekilde eşya ve nesneler görülür. Onun sanatı burada farklı öğeler ile zenginleşmiştir. Münacaat da dünyanın belli başkı nesne ve olayları ilahi şahitliklerini yapar ve onun elinde dua metinlerine dönüşürler. Tabiatçıların Allahtan kopardığı şeyleri o onların elinden alır. “Camid şuursuz bulut abı hayat olan yağmuru , muhtaç olan zihayatların imdadına göndermesi ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir. “ Toprak insan hayatında önemli bir öğedir. Günde defalarca secdeye kapanmak aynı zamanda rahmetin kapısı olan toprak kapısını çalmaktır. Başımı her yere koyduğumuzda İlahi rahmete muhtaç olan ruhumuzun rahmet kapısını çalışını gösteririz. Çalmadığın kapı açılmaz, kapıyı her secdede döven çalan baş ilahi rahmetin kapısını cennetin kapısını açar. Ne kadar çalarsan o kadar çabuk açılır.Çünkü insanın sadık yâri topraktır. “ Hadsiz bütün zihayatın ayrı ayrı rızıkları , vakti vaktine kuru ve basit bir T o p r a k t a n , rahimane , kerimane verilmesiyle o hadsiz efradın kemal-i musahhariyetle evamir-i rabbaniyeye itaatleri , rahmetinin her şeye şumülünü ve hakimiyetinin her şeye ihatasını gösteriyor.” Bütün nimetleri hazinesinden bize veren toprağa konulan baş o rahmet kapısının sahibine teşekkürdür ve sana çiçeği, meyveyi, her şeyi uzatan toprağa başını yere koyarak teşekkür ediyorsun, onun arkasındandaki rahmetin ilkesine. Allah’a secde ederken onun rahmetinin kapısına baş koymak , ne kadar uygun birbirini destekleyen bir mana. Toprağın insan düşüncesine yaptığı fikri ve dini yorumlar kitaplara sığmaz. Veysel;

Yüzün cırdım tırnak ilen el ilen
Başın yardım kazma ilen bel ilen
Gene karşıladın beni gonca gül ilen
Benim sadık yârim kara topraktır.

demesi hakikatı ne güzel ifade eder. Bediüzzaman da “ Tam toprak gibi mahviyet ve terki enaniyet” diyerek toprağa benzemeyi salık verir.

Dostoyevski Alllah’ı anlatır. ”Tüm otlar, böcekler , karıncalar, arılar, akılları olmadığı halde kişiyi şaşırtacar derecede yollarını biliyorlardı. Tanrı sırrının bir yüce delili buydu.”( K K 383) Şaşırmayan varlıklar ve şaşırtmayan yollar.

Ata bak soylu bir hayvandır. İnsanoğluna yakın bir hayvan , ya da onu besleyen onun için çalışan boynu bükük düşünceli duran öküze. Gözlerinin içine bak. Ne cana yakın ne içten , güven dolu, onu her fırsatta kamçılayan kişioğlunu besleyen ne yüce bir sevgi vardır bakışında.. “(K K 383)

Allah’ın sözlerinden habersiz bir ulus yok olmaktan kurtulamaz. Çünkü ruhu bu sözlerin her türlü kutsal dersin özlemiyle kıvranır”(382) Batı romanı kendi dinleri doğrultusunda karakterler meydana çıkarmıştır. Hugo’nun ünlü Sefiller romanında Janvaljan. Karamazof Kardeşler’de Zosima Baba böyle karakterdirler. Dinlerine bağlı, insanlara dinin kutsallığını ve bütün kapalı kapıları olan toplumda tek açık kapı olarak gösterirler. Bizim romanımızda ne yazık ki böyle kişiler yok. Bediüzzaman klasik din telakkisinin dar dairesi içine itilmiş.Onun batının büyük yazarlarını aşan boyutu var. Ama bizimkiler sanat ve edebiyat okumazlar, Bediüzzzaman bütün sanat kelimeleri ile dini anlatır, eserleri ilahi sanatın sanat felsefesi ve şerhleridir. Bediüzzaman karşılaştırarak bakılırsa sistematik bir düşünürdü Her eserinin şaşmaz bir planı ve programı vardır, Mesela Münacaat’ın planı büyük, malikanelere ve saraylara benzer. Semavattan yeryüzüne bütün büyük ilahi sanat örneklerini anlatır, Allah’a bağlar.Her epizot birbirine çok güzel bağlanmıştır. Dosto ise onun kadar sistematik değildir. Taşkın ilhamının sularında dolaşır, ama Karamazof’u büyük bir eserdir, onda ne yok ki .

O da Bediüzzaman gibi bakmayı öğretir. “Allah’ın bize bağışladığı şeylere bakın bir. Gözyüzü pırıl pırıl, hava mis gibi , otlar körpecik, kuşlar cıvıldaşıyor. Doğa huzur içinde mutlu. “(389) Bazan ahlak dersi verir” Eğrilikte dünyanın öbür ucuna gidilir, ama geri dönülemez”(399) İdeal din adamı çizer” Dini baş eğme , perhiz, ibadet , gerçek özgürlüğe götüren yol budur. Gereksiz aşırı ihtiyaçlardan uzak durma. Böylece kendimin bencil , gururlu iradesini yatıştırırım. Dini baş eğmelerle kırbaçlarım onu . Böyle Allah’ın yardımı ile irademi özgürlüğüne kavuştururum.”(404)

Bediüzzaman büyük sanat eserlerini anlatır. “Bahirler, nehirler, çeşmeler ve ırmaklar, senin vücub-ı vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde şehadet ederler. Evet bu dünyamızın menba-i acaib buhar kazanları hükmünde olan denizlerde hiçbir mevcut , hatta hiçbir katre su yoktur ki vücudiyle intizamıyla, menfaatiyle ve vaziyetiyle Halıkını bildirmesin.. “ Dört farklı noktadan bakmış, vücudu, sonra intizamı, arkasından menfaati ve bir de durumu, duruşu, vaziyeti, ne kadar dikkatli bir perspektifle bakıyor eşyaya” ve basit bir kumda ve basit bir suda rızıkları mükemmel surette verilen garip mahluklardan ve hilkatleri gayet muntazam hayvanat-ı bahriyeden hususan bir tanesi bir milyon yumurtacıkları ile denizleri şenlendiren balıklardan hiçbirisi yoktur ki hilkatiyle ve vazifesiyle idare ve iaşesiyle ve tedbir ve terbiyesiyle yaratanına işaret ve Rezzakına şehadet etmesin. Hem denizde kıymettar, hasiyetli, zinetli cevherlerden hiçbirisi yoktur ki güzel hilkatiyle ve cazibedar fıtratıyla ve menfaatli hasiyetiyle Seni tanımasın, bildirmesin”(L 363) Garip mahluklar, deniz esini denizde kalmış.

Dosto ne diyor ” Allah’ın varlığını içimizde hissederiz, paha biçilmez bir elmas gibi bütün yeryüzünü aydınlatacaktır.”(408)

Duayı anlatır. “Delikanlı duayı unutma. Yürekten ettiğin her duada yeni bir duygu parıltısı vardır. Bu duygu parıltısında o zamana kadar tanımadığın seni yeniden güçlendirecek bir düşünce saklıdır. Duanın kişiyi eğittiğini göreceksin o zaman. Şunu da unutma hergün her fırsatta şunu söyle .Tanrım bugün sana kavuşan kullarına merhamet eyle. Bir insan Allah katına çıktığı zaman dünyada onun arkasından da dua eden onu seven birisinin bulunması ruhunu sevinçle doldurur. O zaman Allah ikinize de sevgi ve şefkatle bakar.Senin hatırın için onu bağışlar.”(411)

Bazen sevgiyi anlatır. ” Onun bütün yaratıklarını her şeyi , kum tanesini sevin. Onun en küçük yaprakçığını , ışığını, hayvanlarını , bitkileri herşeyi sevin . Bunları seversen O’nunsırrına erersin.Bu sırra bir kez erdikten sonra her gün biraz daha iyi anlarsın onu. Sonunda bütün dünyayı sevmeye başlarsın. Hayvanları sevin, düşüncenin başlangıcını, sessiz mutluluğu Tanrı vermiştir onlara. Mutluluklarını bozmayın hırpalamayın onları. Günahsızdır onlar, onlar, çocukları da sevin günahsızdır melekten farksızdır onlar. Bizleri duygulandırmak, yüreklerimizi günahlardan arındırmak için gelmişlerdir yer yüzüne. Bir çocuğu üzmek büyük günahtır.”(412)

Bazan sırlı konulara girer. “ Tanrı başka dünyalardan aldığı tohumları dünyamıza ekmiş, bahçesini yetiştirmiştir. Filiz verebilen tohumlar filizlenmiştir. “Bediüzzaman insan dünyasında bütün alemlere açılan kapılan olduğunu söyler, bazı büyük insanlar o kapılardan başka alemlere gider gelirler.

Ölçülü almaya alıştır kendini, her şeyi zamanında yap. Yalnız başına kaldığında dua et. Yere kapanarak toprağı öpmekten zevk duy. Her zaman toprağı öp, doymak bilmez bir sevgi ile sev onu.”(420)

Dosto, Karamazof ‘da kafasını kurcalayan Allah inancını anlatır, bu başka bir konu. İki büyük adam da farklı coğrafyalarda insanlara güzel fikirler aşılamışlar. Görmeyi, duymayı , hisssetmeyi, duayı, Allah’a sığınmayı, eşya ve nesneleri , insanları , hayvanları sevmeyi , her şeyin ötesinde Allah’ı sevmeyi, tapınmayı..

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: