Dünden Bugüne Köyüm!…

Genellikle ziraatla uğraşan, meskenleri ve yaşayışları ile belirli bir hayat tarzı yansıtan yerleşim birimlerine köy denir.

İşte ben de böyle bir köyde doğdum, büyüdüm. Okul, memuriyet ve içtimaî hayatın taallûkatı bir nebze beni köyden uzaklaştırmışsa da, fırsat buldukça sılayı rahim yapmak üzere köye gider gelirim. Küçüklüğümde havasını teneffüs ettiğim köyümün suyu, ekmeği, tereyağı, yoğurdu, yumurtası, bağı ve bostanı güzeldi; genetiği değiştirilmiş gıdası yoktu…

Köyün mesaisi sabah ezanı ile başlardı. Kimi bağa bostana; kimi öküzünü alıp çift sürmeye; kimi hayvanları otlatmaya; kimi İşlek’ine yüklettiği birkaç ölçek buğday ile su değirmenine giderdi. Herkesin işi ayrı, uğraşı ayrı; ne siyaset vardı ne de zengin olma hırsı…

Seherden öten horozlar, kanat çırpan kuşlar; meleyen kuzular; güm, güm sesi ile yankı yapan yayıklar! Her biri ayrı bir sadâ ile uyandırırdı bizi. Mevsim bahar, zemin yemyeşil… Gelincikler, zambaklar, nergisler, papatyalar resmigeçitle selâmlıyordu bêriye (süt sağmaya) giden, Bêrivan’ları! Her gün ayrı bir güzellik ayrı bir şenlik vardı, Şenköy’ümde…

Yazın, geceleri evlerin damları serin, gökyüzü masmavi, âdeta koca bir umman. Bir yandan semanın simasını süsleyen yıldızlar, diğer yandan yıldızların yanından geçer gibi uçan tayyareler… Köyün dört bir yandan fonograflardan okunan türküler, günün yorgunluğunu unuttururdu. Yarına yapacak birçok iş hayalleri evin damında tasavvur edilirdi. Şendi, ne güzeldi Şenköy’üm.

Mahzen ve sarnıçları, çıkrıklı su kuyuları… Amerikan bezinden yapılan torbalara yoğurt koyup, torbanın ağzı bağladıktan sonra, su kuyusuna bırakılırdı. Akşamları evin damında, ay ışı altında; buram buram kokan sıcak tandır ekmeği ile içilen bir tas soğuk ayranın keyfinden geçilmezdi…

Köyde, birkaç ineği, koyunu, keçisi olan bahtiyardı. Köylünün yağı, eti, yumurtası, kavurması, kendi ürettiklerinden karşılanırdı. Sonbaharda mahsulünün fazlasını satar, eline geçen para ile bir senelik zarurî ihtiyaçlarını temin ederdi. Köylü her hâli ile sâde yaşardı, idare ve iktisat ile geçinir, zaruret dışına çıkmaz, borcu harcı pek sevmezdi…

Yukarıda inek bahsi geçince, eski bir hatıram aklıma geldi: 9-10 yaşlarında iken, zaman zaman sabahları inekleri köyün etrafında bir iki saat otlattıktan sonra, sağım için tekrar eve götürürdüm. İnekleri hem otlatırdım, hem de tımar işini de ihmal etmezdim. Tabi ücretimde peşindi, o günün yoğurt kaymağı benimdi.

Köy deyince akla tavuk, yumurta gelir. Eskide misafirin hazır yemeği yumurta idi.  Hele yumurta sadeyağı ile tavada kızartılmış ise ve yanında da soğuk kuyu suyu ile yapılmış yayık ayranı varsa, lezzetine doyum olmazdı.

Kış aylarında köylerde misafirperverlik başka bir güzeldi. Televizyon yoktu. Bazı evlerde arı kovanı büyüklüğünde ahşap kasalı radyolar vardı. Erkekler akşamları o evlerde toplanır, “ajans” dinlerlerdi. O uzun gecelerde masallar anlatılırdı. Hele köyün dışından misafir gelmişse, o zaman bambaşka bir sevgi ve muhabbet olurdu o evde. Köyün büyükleri misafirin yanına gelir, akşam yemeğini birlikte yerlerdi. Köylü misafirperverdi. Misafir rızası ile gelir, evin sahibinin rızası ile giderdi. Yemekler sâde, ama lezzetliydi. Sabah kahvaltısı çorba; akşamları da bulgur pilavı ve benzeri… Misafir, kaşa bakar, aşa bakmazdı, ne kadar güzeldi o günkü misafirlik ve misafirperverlik.

Bugün köyümde mera yok, koyun, keçi yok, ne bêri ne de bêrivan yok; buram- buram kokan tandır ekmeği de kalmadı, ne misafir ne de misafirperverlik… Artık köylüler de günlük siyasetle meşgul oluyorlar, hükümet devirip hükümet kuruyorlar. Maç seyredip, ekran başında oyunculara taktikler veriyorlar. Televizyon, telefon, internet, insan ilişkileri kaldırmış. Çocukların bütün zamanı evlerde bilgisayar başında, telefon oyunları ile meşgul, köy meydanında oynayan çocuk yok. Çocuklar çamurla oynamıyor, ayakları toprağa basmıyor, yeşil otlar üzerinde koşup oynamıyorlar.

Bizler ne kadar mutluyduk, köy çocuğu olarak! Rahatça oynayabiliyorduk köy meydanında, ne oyunumuzu bozan vardı, ne de müdahale edenler. Bağıra, bağıra avazımız çıkıncaya dek oynardık kimse karışmazdı işimize. Sevinçliydik, mutluyduk. Akşamdan yarın ki oyunları hayal ederdik, böylece hür büyüdük, dünkü “Şenköy’ümde…

Rüstem Garzanlı

02.06.2015