Dünya Ahiretin Mezraasıdır.

Günümüz insanı aslında çok şanslı fakat bu şansını çoğu zaman boş işlerde kullanır. Ahretini çok basit amelleri yaparak belki kazanabilir. Fakat onu yapamıyor. Bazen saatlerce televizyonun karşısında bazen saatlerce kumar masasında, bazen saatlerce topun arkasında bazen de bilgisayarın karşısında geçirir.

Günler geçer, haftalar ,aylar, yıllar geçer ahireti düşünmez. Bir gün bakar ki ahir ömrü gelmiş. Artık ne ayak, ne el ne de vücudun diğer azaları artık tutmaz olur.

Daha gencim yaşlanınca ibadet ederim. Yaşlanınca hacca giderim diyerek-sanki yarına kadar kalacağına dair senedi var-diye kendini avutur. Bir bakmışsınız ki ölüm meleği onu yakalar.

Artık çok geçtir. Dünyadaki hiçbir mal, dost, arkadaş, çoluk, çocuk kar etmez. Hayırlar ve şerler sayılmaya başlanır. Böyle bir adamın durumunu yıllar önce okuduğum bir hikâye çok güzel anlatır.

Adamın biri, genç yaşta ölüvermiş. Yakınları, onu en kısa yoldan mezara koyduktan sonra, arkalarına bile bakmadan uzaklaşmışlar. Biraz sonra iki melek görünmüş ve hoş mu yoksa boş mu geldiğini anlamak için adamı sorgulamaya başlamışlar.

Meleklerden biri:

—Bundan sonraki durumun, vereceğin cevaplara bağlı, demiş. Hazırsan başlıyoruz. Adam, televizyondaki yarışma programlarına hiç katılmamış olmasına rağmen onları ekran başında takip ediyor ve soruları gayet güzel cevaplıyormuş. Bu yüzden de eminmiş kendisinden. Önce ”Rabbin kim?”, ”Dinin ne?” ve ”Kitabın hangisi?” gibi klasik sorular sorulmuş. Aşırı heyecandan olacak ki, adam kem küm bir şeyler gevelemiş.

Diğer melek:

—Pek olmadı ama her neyse, demiş. Hüküm elbette ki Rabbimizindir. Melekler, kısa bir ara verdikten sonra:

—İkinci grup sorulara geçiyoruz, demişler. Buna kültür soruları diyebilirsin. Adam, meleklerin dünya ile alâkalı sorularını bu sefer tıkır tıkır cevaplamış. Hem de çok fazlasıyla ve bin türlü ilaveyle.

Melekler, soru faslı bittiğinde:

—Senden önce sorguladığımız bir genç, ikinci grup soruların hiç birini bilemedi, demişler. O şeylerden haberi bile yoktu.

Adam:

—Herhalde bu yüzden cezalandırıldı, diye atılmış. Öyle değil mi?

Melekler, birbirine bakıp gülümseyerek:

—Hayır, demişler. O soruları bilemediği için Cennet’e gitti.

Adam, inanmamış duyduklarına. Ama işin ciddi olduğunu fark edince:

—Bilenlerle bilmeyenler bir olmaz deniyordu, demiş. Her sorulan soruyu bilmedim mi?

Melekler:

—Elbette ki bildin, demişler. Dünyada kaç çeşit kumar olduğunu ve nasıl oynandığını, içkilerin tat olarak neye benzediğini, hangi mankenin hangi sanatçı ile gezip, kaç gün sonra ayrıldığını, televizyonlarda hangi dizilerin oynadığını, hortumlama yollarını, faiz ve repo oranlarını falan yani. Kabirde makbul olan, bunları bilmemektir. Biz gidiyoruz; sana kolay gelsin.

Evet bazen boş işlerle uğraşmak ve boş şeyleri bilmek bir yarar değil zarardır. Sırat köprüsünden geçecek olan insan için bir ağırlıktır. Onun için kullandığımız zamanın ve bildiğimiz şeylerin hesabını vereceğimize bilmeli ve öyle yaşamalıyız.

Hamit DERMAN

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: