Düşünce İhtimali

İslâm felsefesi deyince, Eski Yunan mantığına göre İslâm’ı yorumlamak akla gelir; ve İbn Rüşd’den başlayarak birçok isim sıralanır.

Bu bazı Müslümanların bilinen felsefeyle uğraşmasıdır, İslâm felsefesi (fikriyatı) ise İslâm’a dayanarak hayatı bir bütün halinde fikren yorumlamaktır. İslâm’ı Batı felsefesine göre yorumlamak değildir. Benim şu anladığım manada da bildiğim bir İslâm felsefecisi yoktur.

Bunun kökü de Eski Yunan düşüncesini İslam’a göre yorumlamak yerine, Eski Yunan düşüncesinden etkilenme yanlışına dayanır. Bu Batı’nın lehine fakat bizim aleyhimize oldu. Felsefî konularda biz kendimize has yorumlar ve değerlendirmeler yapamadık, ama Batı’yı kendi kaynaklarıyla buluşturmayı başardık.

Gazalî, bu gidişe tepki gösterdi. Terazinin bozulan kefesini dengelemek istedi.

Ve aslında Batı bundan da yararlandı. Yaşar Nuri geçenlerde Gazalî için “İslâm düşüncesini durduran adamdır” dedi. Bunu hayatının ilk safhalarında Peyami Safa da söylemişti. Şunu anlamıyorlardı ki, Gazalî terazinin aşağıya inen kefesini kaldırdı, fakat diğer kefesini red ve inkâr etmedi. Aradığı, dengenin korunması idi. Mesajının özeti şuydu: İslâm’ı Eski Yunan’a göre yorumlamayın, hayatı İslâm’a göre yorumlayın. Birileri Gazalî’yi anlayamadı.

Bugün İslâm Ahlâkı’nı felsefî bir dolgunlukla anlatan eserlerimiz bile yok.

Güzel Ahlâk’ın aynı zamanda rasyonel olduğu savunulmuş, izah edilmiş değil.

Evliliğin ruhsal ilgilerle olan beraberliği açılmış değil.

Namazın sadece bir mecburiyet değil, bir mutluluk ihtiyacı olduğu anlatılmadı.

Mutluluğun özü işlenmedi.

İnsan nedir, sevgi nedir, düşünce-sevgi beraberliği nasıl kurulur,

eşyaya hayata nasıl bakmalıyız,

düşünerek yaşamak niçin gereklidir,

düşünce eğitimi ile okuma sevgisi arasındaki bağ ne ifade eder,

sorumluluk bilinci niçin önemlidir,

itidal nasıl bir düşünce ilkesidir,

gösterişten uzak güzellik nasıl bir estetik anlayışı yansıtır,

dinde bile aşırı gitmeme ihtarı ne gibi incelikler taşır,

kulun kendi kendisini unutma cezasına mâruz bırakılması ne kadar zengin bir kavramdır,

nefs ile ruh ilişkisinde aklın durumu,

güzel ahlâkın kişilik haline dönüşerek tabiileşmesi,

akl-ı selim, kalb-i selim, zevk-i selim beraberliği,

kalb ile akdetmenin özel anlamı,

bir yanlışı ona tam zıt bir tepki yanlışıyla karşılayan diyalektik yerine eleştirerek düzeltme ve geliştirmenin doğru düşünce metodu olduğu,

kader ve sorumluluk ile özgürlük arasındaki ince ve hassas dengeyi,

iç gözlemin ve özeleştirinin zaruretini,

ölüm ve sonrasını,

Allah’ın rızâsına kavuşmanın cennet, kavuşamamanın ise cehennem anlamına geldiğini

ve buna benzer nice konuları topluca bir bütün halinde işleyemedik, veremedik.

Batı’da mülhem tepki eserleriyle güya Batı’ya karşı çıktık, ama kendi tefekkürümüzle hayatın bütünlüğünü yorumlayamadık, kuşatamadık. Düşünce ihmalimiz, ona bağlı hatalarımızdan çok daha önemliydi.

Batı’ya tahsil için giden bazı Müslüman düşünür adayları, orada karşılaştıkları eserlerin manyetik alanından kötü etkilendiler. Oradan aldıkları tesirleri özentili bir benzeşmeyle tepkisel modernite yeniliklerine dönüştürdüler. Güya Batı’ya karşı çıkıyorlardı ama, bunu yine Batı’ya dayanarak ve İslâm’ın özünden uzak kalarak yapıyorlardı. Yanlış metot doğru sonuç vermezdi.

İdeolojik ve diyalektik yaklaşım enstrümanları yerine, “tefekkürde itidal ve bütünlük” ilkesini uygulama basiretini gösteremediler. Aslında Batı’yı da İslâm’ı da tam anlayamamışlardı. Cerbezeliydiler ama vukuflu değillerdi. Batı’ya tepki heyecanı içindeydiler, fakat onun felsefesini kullanıyorlardı.

Ahmet Selim

Zaman Gazetesi

18.11.2012

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: