Ebedi Hayatımızda Azaptan Kurtulmak için Gafletten Uyanalım

İnsan yaradılışın  ana gayesine ulaşması için, ona verilen akıl vasıtasıyla, Yüce Rabbimiz, onu dünyamıza Halife olarak gönderdi. İnsanları Kendisine muhatap kabul edeceği için, onlara değer vererek, insanları yaratmadan önce ruhlarını yarattı. Ondan sonra ruhlara: “Elestu bi Rabbikum” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim) sorusuna karşı ruhlarımızın tamamı “Kalu bela” (Evet Ya Rabbi) evet sen bizim Rabbimizsin şeklinde cevap verdikleri halde, dünyaya gelip insan olduktan sonra, çoğu nefis ve şeytanların aldatmalarına kanarak inkâra saptılar.

Allah’ın iradesi ile insana açılan bu sonsuz yolculukta bahsedilen ruh âleminden buluğ çağına kadar geçen zamanda yaptıkları iyilikler ve sevaplar kendilerinedir, ama günahlardan mes’ul değiller. Fakat buluğ çağı ile gençliğe dahil olduktan sonra, mezara kapısına kadar geçirecekleri bütün ömürlerinin en küçük hareketinden bile mesul olacaklar. Yaşadıkları hayatların hesabını onları hiçten yaratan Allah’a vereceklerdir. Çünkü insan yaradılış ağacının meyvesidir. Kendi isteği ile hayatı müddetince yaptığı işler, ya cennet gibi sonu olmayan bir mutluluğu kazanmasına sebep olacaktır. Veya cehennem gibi bir ateşte yanmayı, kendini yoktan yaradan Allah’ına karşı geldiği için, buradaki işlerin kötü neticesi olarak karşısında bulacaktır. Çünkü herkes buraya imtihan olmaya geldiğini ve burada yapılan işlerin kendi iradesi dahilinde olduğunu bilmelidir.

Bazısı, ne yapayım kaderim böyle imiş. Evet kader hakimdir, ama biz irademizi kullandıktan sonra netice aleyhimize aleyhimize olsa, Kaderimiz öyle imiş der Allahımızın Kaderine teslim oluruz. Yoksa irademizi kullanmadan, Kaderi suçlayamayız.

Evet insan için en acı taraf şudur ki,  faydasını umarak yapmaya karar verdiği bütün fani geçici yolculuklar için, kafayı yormasına rağmen sonu olmayan âhiret hayatına ait vazifesini yapmamağa veya noksan yapmağa razı olmasıdır. Ne yazık ki, bu âciz insan, hesapsız zarara uğrayacağını  düşünmeden, endişe etmeden yaşayabiliyor. Sebebi,  ya çok kalın bir gaflet perdesinden ötürü ebedi hayatı önünde olduğu halde görmemezlikten geliyor, veya inanmadığı için umursamıyor.

Halbuki, bu geçici hayatın sonu belli olmasa bile, insanların çoğu 0 ile 60 yaşına kadar yaşıyor. % 10’u seksen yaş civarında kalıyor ve ancak %  1’i 100 yaşına ulaşıyor, Demek ki bu insan 0 ile 100 yaş içerisinde hiç şüphe yok ki ölecektir ve zamanı belli olmayan bu müddet sonunda ister istemez mezar kapısından geçip o ebedi hayatı yaşamaya başlayacaktır.

Peki bu insan, gideceği yeri şimdiden akılla görmeli, ölümden sonraki hayatını düşünmeli, bir an önce, hayatının sonu eceli ile sona ereceği bu hayattan sonraki halini hatırına getirmeli, Biz burada Müslüman geçinip  kabir kapısından lakayt geçmeğe cesaret edersek, orada halımız acaba ne olur diye, vakit geçmeden düşünmeliyiz.

İşte insan denilen bu şerefli mahluk, âhiretini unutup, yalınız bu kısa hayatın geleceğini  garanti altına almak için, birkaç fakülte bitirse bile, nefsine uyup ahiretini düşünmediği takdirde, o ebedi hayatında lazım olanlardan hiçbir şey  öğrenememiştir ve oraya eli boş gitmiş olacaktır. Evet manadan yoksun, bir adam trilyonları kazansa da,  fakirdir, müflistir. Allah’ın birliğine şüphesi olan bir adamın bütün insanlar çevresine toplanıp, hürmet etse, hakikat nazarında tektir, yalınızdır, sahipsizdir. Haşire inanmayan adam dünyaya hakim olsa bile, manen mahkumdur hür değildir.  Sonu olmayan, ebedi bir yolculuğa eli boş ve tedariksiz çıkan insanın hali o âlemde ne olur siz düşünün?

Evet bu insan, basit işçilikten kurtulmak amacıyla, bu yalan dünyanın  geleceğinde rahat yaşamak için, kariyer sahibi olmak için, bir diploma peşinde 20-25 senesini okul sıralarında geçirdiği halde, âhireti için hazırlık yapmadı ise, onun akıl merceği bozuktur, kalp gözü görmüyor demektir.

Başka biri, bütün hayatını ticarethanesinde veya fabrikasının patronu olarak, müşteri, işçi, senet ve para sevdasıyla geçirse, neticede, bankalarda biriktirdiği paraları onu, memleketinin en zengini olarak gösterse, onun sözü yalnız kendi memleketindekilere değil, bütün dünyaya geçse bile, yaradılış gaye ve maksadını unuttu ise, onun şen şakraklığı ve aydın dünyası burada kalıp, zindan gibi mezarına müflis olarak gireceğini, Ayeti Kerimler ve hadisi şerifler bildiriyor.

Bu manzara karşısında, biliyorum ki bazıları  bizden soracak?

– Çalışıp para kazanmayalım mı?

– Ona bunu muhtaç mı olalım?

– Hep mi ahiret için çalışacağız?

-Ahiretimizi kazanmağa çalışırken, dünyamızı terk edip çoluk çocuğu aç mı bırakalım diyeceklerdir?

Onlara cevaben deriz ki: Dünyaya geliş vazifesini düşünen insan, bu dünya için  daha fazla çalışır. Çünkü ona göre yaptığı ibadetler, başkasının işi değildir. İnsan için ibadet, öz be öz kendi işidir. Yapması lazım gelen işlerden en mühimidir. Bu ufak tefek ibadetleri yaptıktan sonra, onun hayatında her şey programlı hale gelir. Çünkü İnsanın bütün sermayesi olan ömrünün az bir kısmından ayırdığı, dinin direği olan  beş vakit namazına yalınız hayatının % 4,2 sini harcamış olur ki, onun namazı için abdestle beraber ona yetecektir. Kalan % 95,8 ni helal dairede nereye isterse harcasın. Hatta namazını kıldıktan sonra, yapacağı her türlü çalışmalar ziyaret veya istirahatlar da güzel bir niyet ile âhirete mal ve sermaye haline gelir, ibadetten sayılır.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: