Ebu Talib’in İmanı Hakkında Doğrusu Nedir?

“EBU TALİB’İN İMANI HAKKINDA ESAH NEDİR”

“Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti her şeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.

Ezelden ebede her şey Cenab-ı Allah’ın indindendir. O âlimdir, Hâkimdir. Bediüzzaman, Ebu Talib’in İmanı hakkında şöyle görüş belirtmektedir:

Ehl-i teşeyyu’, imanına kail; Ehl-i Sünnetin ekserîsi imanına kail değiller. Fakat benim kalbime gelen budur ki: Ebu Talib, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın risaletini değil, şahsını, zâtını gayet ciddî severdi. Onun o gayet ciddî, o şahsî şefkati ve muhabbeti, elbette zayie gitmeyecektir.

Evet, ciddî bir surette Cenâb-ı Hakkın Habib-i Ekremini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Talib’in, inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen makbul bir iman getirmemesi üzerine, Cehenneme gitse de, yine Cehennem içinde bir nevi hususî cenneti, onun hasenatına mükâfaten halk edebilir. Kışta bazı yerde baharı halk ettiği ve zindanda, uyku vasıtasıyla, bazı adamlara zindanı saraya çevirdiği gibi, hususî cehennemi, hususî bir nevi cennete çevirebilir.

Gerçek ilim Allah katındadır. Gaybı Allahtan başkası bilemez.1

Ebu Talib’in imanı hakkındaki esah, yani iman meselesindeki hükmü hakkında, müçtehit ve alimlerden,  Ehli şia, Ebu Talib’ın imanına inanıyor, ehl-i sünnettin ise ekserisi iman ettiğini kabul etmiyorlar.

Bediüzzaman’ın belirttiği gibi, Ebu Talip, Resul-i Ekrem’i (a.s.v.) risaleti (görevlendirme) cihetiyle değil, zatını gayet severdi, onun şefkati ve muhabbeti boşa gitmez. Belki makul bir iman getirmemesi cehenneme gitse de, cehennem içinde bir nevi hususi cenneti, onun iyiliklerine karşı Halık-ı Rahim, halk edebilir.

Örneğin: Yerin altında, zindanın derinliklerinde uyumuş birisi rüyasında güzel ve tatlı bir rüya görmesi o an zindanı ona bir saraya çevirir veya kış mevsimi içerisinde baharı halk etmesi gibi, cehennemde de benzeri rahatlayıcı hallerin iktizası mümkün olabileceği görüşü belirtmektedir.

Bu görüşten de anlaşıldığı üzere, Ebu Talib cehenneme gidecekler arasında olsa da cehennemin azap ve şiddetinden mahzun olmayacağı şeklinde düşünceyi de desteklemektedir.

Bazı müçtehitlerin görüşü:

Cehennem azabının en ehvenine Ebu Talip maruz kalacaktır. 2

Hazreti Ebubekir, babası Ebu Kuhafe’yi elinden tutup Peygamberin (a.s.v.) huzuruna getirmiş ve şahadeti kabul etmiştir. Bu arada Ebubekir-i Sıddik (r.a) ağlamaya başlamış,

Peygamber :”Neden ağlıyorsun?”

Peygamber’in (a.s.v.) sadık dostu: “Ya Resülullah ne kadar arzu ederdim, Şimdi Müslüman olan babamın yerinde Ebu Talip olsaydı!” demiş.

Himayesinde bulunduğu amcası Ebu Talib’in iman etmediğinden dolayı Resulullah’ın mahzun olacağı için, Ebubekir (r.a.) da üzüntünü yukarıdaki ifade ile belirtilmiştir.

Netice itibariyle,“Fazl-ı ilahi ve lütf-ı ilahiden öte fazl ve lütf katiyen fazl ve lütf değildir.” Ebu Talibin Allah Resulüne yakınlığı veya yaptığı yardımları için değil, onun Allah ile olan irtibatıdır. İman etme nazarıyle bakıldığında ancak Cenab-ı Allah’ın fazl ve lütfuna havale etmek en uygunudur.

Hz. Ebubekir-i sıddık’tan konu açılınca o sadık insandan söz etmeden konuyu kapatmak istemem.

Şöyle ki:

Ebubekir (r.a.)’dan çağımız insanlarına bir mesaj:

Evet, Ebubekir (r.a.) birinci halife, din ve devlet idaresinde sorumlu bugünün devlet başkanı konumunda olan bir makam. Allah’ın Resulüne olan bağlılığı ve sıdıkiyet’iyle bilinmektedir. Peki, halkın idaresinde bulunan bu halife, insanlara bağlılığını ve sevgisini nasıl ifade etmiş? Denilirse,

İşte müthiş bir cevap:

“Yarabbi benim vücudumu o kadar büyüt ki cehennemde benden başka hiç bir ehl-i imana yer kalmasın.” Evet samimiyet te, sıdıkiyet te, ehl-i imana olan sevgi de bu olması gerek.

Çağımızdaki dünya liderlerine baktığımız zaman kimilerin halkı sefalet aç ve perişan iken, wc’lerin muslukları som altından, lavabo taşları enva-i türlü kıymetli mücevheratlarla işlenmiş, dünya ziynet ve sefahati içerisinde yaşayan liderler de vardır.

Bu gün ki orta doğuda ki isyanlar, harp boğuşmaları, devlet idaresine karşı tutum ve davranışların ana sebebi idarecilerin devletin mal varlığını ganimet olarak uhdelerine almaları, halkını tanımamaları, istibdat, zulüm, keyfi tutum ve davranışlarda bulunmaları neticesi halkın isyanına sebebiyet verilmiştir. Eğer milletine bağlı, sosyal adalette eşitliği sağlamış, samimi ve doğru hareket edilseydi bugün ki Orta Doğu ve keza diğer devletlerde bu oranda halkın isyanı olmayacaktı,

Dünya Devlet Başkanlarına örnek iki şahsiyet: Biri Hz.Ebubekir-i sıdık ki, mümin halkına bedel uhrevi hayatını feda etmesi, diğeri; Adaleti ile müsemma Hz. Ömer,

Hz. Ömer’in ganimetten oğlu ile birlikte aldıkları iki parça kumaşın kendine diktirdiği gömlekten hesaba çekilmesi, gene: “Fırat’ın kenarında bir koyunu kurt kapsa hesabı Ömer’den sorulur” demesi,

Yine kıtlık yıllarında Medine’de tebdil-i kıyafet ederek halkı dolaşmış ve yetim bir aileye geceleyin rastladığında onlara “halinizi niye Ömer’e arz etmiyorsunuz. Ömer sizin bu halde olduğunuzu nasıl bilecek? Dediğinde o evin hanımı “mademki halimize vakıf olamayacak öyleyse ne diye halife oldu?” diye cevap verdi.

Bunun üzerine beytü’l-maldan un torbasını bizzat kendisi yüklenerek bu fakir aileye getirmiştir. Arkadaşı ona “Ya Emiru’l-Müminin, bırak ben taşıyayım” dediğinde; “ahirette de benim günahlarımı taşıyabilir misin?” diye cevap vermiştir.

Sanırım dünya liderlerine bu mesajlar yeter…

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

Kamu Yöneticisi

www.NurNet.org

KAYNAKLAR

1-29 ncu mek.8 nci nükte

2-Buhari ve müslim