Efendim, Sen

Efendim, Sen
Öyle bir Nur’sun
Ve Getirdiğin öyle bir Nur ki,
Değil cinler, insan, melek ve tüm hayatlar,
Belki tüm kainat ve gökler ve yer,
Sana minnettar.

Seninle kıymet buldu, ölümle yaşayan ve uzakta-bilinmez mahluklar.
Ölümü bize en büyük heyecan yaptın,
Ölüm, getirdiğin lügat ile
Kavuşmak ve buluşmak ve sevinmek oldu.

Sen yokluğu yok ettin.
Başıboşluğu boş ettin.
Tesadüfü tard ettin.
Karanlık bir nokta kalmadı, her zerreden şemsleri tulu ettin.
Sabırsız ve mahzun ve meyus mahlukatı
Gelişinle, Getirdiğinle mesrur ve mesut ettin.

Sen öyle seviliyorsun ki,
Herkes önce Sana dua ediyor..
Dudaklarından ve ahvalinden dökülen her ses ve her kelime
O kadar kıymetli ki,
İsraf olmasın diye tüm dikkat ve asırlar birbiriyle yarışıyor.
Buna rağmen
Hala Seni kalplere sığdıramadık.
Kitaplar şöyle dursun.
Hala tarif edemedik seni
Destanlar, şiirler öylece duruyor.

Efendim, Sen
Öyle bir Nur’sun
Ve Getirdiğin öyle bir Nur ki,
Değil cinler, insan, melek ve tüm hayatlar,
Belki tüm kainat ve gökler ve yer,
Sana minnettar.
Sana Aşık.
Sana fedai.
Sana sabırsız
Sana geliyor
Sana varıyor
Ve Allah, Sana veriyor en büyük makamı, övülenlerin en büyük tahtını.

Bize de getir, bizi de götür, bizi de al Yanına.

(Emirdağ Çiçeği, Gül-ü Reyhan’a döndü.)

M Fatih Özbilen