Eğitimde Geçiş Dönemi ve Kadim Eğitim Kültürümüz (1)

Doğuda bir üniversitede yürüttüğüm çalışmada verileri incelerken şunu fark ettim ki üniversitenin fakültelerinde okuyan bireylerin annelerinin %40.4’ü ilkokul (yani 5. Sınıf) mezunu, öbür yüzde 41.8’i ise hiç okuma yazma bilmiyor.

Babalarının eğitim durumuna baktığımızda ise sadece %11,8’i gibi bir kesim üniversite mezunu. Bu öğrenci topluluğunun %58 kız, %42 si ise erkek. Annelerinin ve babalarının eğitim seviyesinin düşük olmasına rağmen bu kişiler direk üniversite okuma gibi bir şansa ulaşıyor ki bu güzel bir şey. Yalnız burada bir sıkıntı var.

Biz daha önce ailesi tarafından eğitim olgusu tam oluşturulmamış bir kişiye üniversitede hangi değerleri veriyoruz?

İlmin kıymeti, erdemler ve tevazuyu mu yoksa zekânın her şeyden önde olduğu, üniversite mezuniyetinin o kişileri öbürlerinden çok farklı kıldığı ve alın terinin değil masa başında oturulup yapılan memuriyetin kutsallığını mı?

Paylaşmayı mı yoksa zafere giden her yol mubahtır anlayışı ile kopya çekmeyi ve hak yemeyi mi? Ne yazık ki eğitimde verdiğimiz şey ikinci seçenek oluyor çoğunlukla.

Bu süreçte eğitim sisteminden çıkanlar ya önüne sel gibi her şeyi katan ve gözleri başarılarından başka hiçbir şey görmeyen hırslı çalışkanlar ya da en kısa yoldan nasıl makam, para veya güç sahibi olabilirim diyen tembeller oluyor.

Elhamdüllillah istisnalar bir hayli mevcut fakat zihniyetimizi en başta toplum daha sonra verdiğimiz eğitim boyutunda düzeltmezsek ne yazık ki önümüzdeki nesiller bu dikte edilen yanlış kutsalların kurbanı olacak.

Niyetim karamsar bir tablo çizmek değil. Sadece durumu doğru değerlendirmek. Türkiye eğitimde önemli bir geçiş sürecinde. Geçiş süreçleri çoğunlukla sancılı ve sıkıntılı olabiliyor. Örneğin İngiltere’nin sanayi devrimine geçişi sırasında köylülerin şehirlere göç ettirilmesi sonucu şehirlerde varoşların çoğalması. Buğday fiyatlarının aşırı düşmesi sebebiyle bira fiyatlarının düşmesi. Bunun sonucu sokaklarda hiç eksik olmayan ayyaşlar ve artan suç işleme oranları geçiş sürecinde olabilecek sıkıntılara bir örnek.

Bu eğitimdeki geçiş sürecinde ise bizim köklü eğitim kültürümüzün dinamiklerinden faydalanabiliriz. Eğer bu geçiş döneminde onlara sıkı sıkıya sarılırsak bu sancılı dönemi en az hasarla atlatabiliriz. Peki, bu köklü eğitim kültürümüzün bazı dinamikleri nedir ve bunları nasıl eğitime işleyebiliriz? İsterseniz bunları daha sonraki yazı da ele alalım.

Ziyaeddin Halid İpek – cocukaile.net

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: