Eleştirmeden Önce Şunu da Hatırla!

Malumunuz olduğu gibi, Şeytan insanları doğru yoldan saptırmayı, Cehenneme layık bir seviyeye düşürmeyi vaat etmişti. Yüce Rabbimiz ise ona “..insanlara sergilediğim bunca sayısız nimetlerime rağmen, sana (şeytana) inanırlar ve gaflete düşerlerse, ben de onlara müstahak oldukları Cehennemimi hazırlarım” buyurmuştu.

Evet, farkında olsak da, gaflette olsak ta, bu minval üzere sürekli İMTİHAN halindeyiz.

Şeytan ve avaneleri ise bizlere sürekli tuzaklar kurmakla meşguldürler. İnsanların en çok düştükleri tuzaklar ise SU-İ zan, (yani, başkaları hakkında iyi düşünmek varken, kötü düşünmek) bu nedenlerle de bir mü’mini eleştirmek ve neticede de maalesef kişiye GIYBET haramını işletmektedir. Bu konunun daha iyi anlaşılması için çok basit bir anekdot arz edeceğim:

Genç bir çift, başka bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, karşı komşusu da çamaşırlarını asıyormuş. Kadın kocasına:

-“Bak, bu komşunun çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bile bilmiyor” demiş. Kocası ona bakmış, fakat hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.

Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş. Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış, “..bak,” demiş kocasına: “Bu kadın çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, acaba kim öğretti buna?” Kocası gayet sakin cevap vermiş:

-“Ben bu sabah biraz erken kalkıp, senin o komşuya baktığın penceremizin camını sildim, komşumuzun çamaşırlarında bir fark yok, hepsi bu!…”

***

Evet, dostlar; başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin (duygu, zihin, kalp ve niyetimizin) ne kadar temiz olduğuna bağlıdır…

Birini eleştirmeden ve hemen yargılamaya davranmadan önce Kalp (pencere) durumumuza bakmak ve ‘iyi’ olanı görmeye hazır olup olmadığımızı fark etmek zorundayız.

Hatta, tuvaletten çıkıp, abdest almadan camiye giren kimse hakkında bile “münafık mıdır nedir, tuvaletten çıktı, abdest almadan camiye girdi” şeklinde su-i zan (kötü düşünce) yapamayız. Hüsn-ü zan (iyi ve güzel düşünme) yapabilmenin çarelerini düşünmeliyiz.

Mesela; “bu kişi mutlaka abdestliydi, fakat uluorta bakamayacağı avret yerinde bir çıban vardı. Herhangi bir sızıntı olup olmadığını kontrol etmek için tuvalete girdi. Baktı ve gördü ki, sızıntı yok, abdesti sağlam. Emin olduğu için de camiye girdi.” ..diye düşünmek zorundayız…

İşte İlahi hüküm:

-“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı (su-i zan) günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir. (Hucurat S., 12. A.) ”

***

Şu son günlerde maalesef Mü’min, Kardeş ve Müslümanlar olarak, bir takım tarafgirlikler nedeniyle, bu hassasiyetlerimiz belli mahfillerde felce uğradı. Ve oklar, yaylardan çıktı.

Kısaca özetleyerek, ana konumuza geçmek istiyorum:

Güzel ülkemizin halkının çoğunlunun desteğini almış meşru bir hükümete karşı; tüm Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şekilde ülke kalkınmasını ve büyümesini hazmedemeyen DIŞ ŞER Güçlere, iç şer güçler de destek vererek, korkunç tuzaklar kuruluyor. 11 Yıl içersinde her ne sebeple olursa olsun, bazı kuyruk acısı alanlar da maalesef bu tuzaklara maşa ve piyon oluyorlar. Bu oluşumun içinde de, maalesef dershaneleri bahane göstererek, ülke zararlarını hiç hesap etmeden balıklama atlayan ve sonra da düştükleri yanlışları dahi meşru görmeye başlayan can-ciğer kardeşlerimiz de bulunuyor.

En üzücü taraf ise her iki tarafın, birbirilerine acımasızca saldırarak, ne hüsn-ü zan kaldı ne de kardeşlik. Gıybet, iftira, su-i zan v.s. günahlarda yarışlar ediliyor…

Hele hele ülkemizin nadide Allah c.c. dostlarından hoca efendinin cezbeye kapılarak yapmış olduğu BEDDUALAR, bombaların fitillerini iyice ateşledi. Yukarıdaki İslami prensipleri bilmeyen veya çiğneyen birtakım taraftarlar Muhterem hoca efendiye “..Pensilvanya papazı”, “..kına yak!”, “kem söz sahibinin”, “Fetoş”, “Kur’an kursları kapatılırken, Esed zalimi yüz binlerce masum mazlumları katlederken, niçin böyle beddua etmedin?” gibi, GIYBET içerikli sözler uçuşur hale geldi. Bunlara karşılık yazanların bir kısmı ise tamamen ölçüsüz ve daha beter gıybetlere girerek, adeta su-i zan ve gıybet yarışı yapıyorlar.

Birazcık düşününüz ki; şu gıybetler hiç yapılmasa da, on kat arttırılarak da yapılsa, her şey olacağına varacak. Gıybet edenler ise MAALESEF gıybet ettikleri ile helalleşemeden, KUL Hakkı ile Allah c.c. huzuruna çıkacaklar. Peki bu günah yarışında zarar eden KİM?… !

Muhterem hoca efendinin o BEDDUALARINA da şöyle HÜSN-Ü ZAN yapılabilir.

(Çözüm yine Bediüzzaman Hz.’den:)

“Cibali Baba kıssası (.{int.’den okuyunuz}yaşanan olayın hikayesi) nevinden olarak, bir kısım ehl-i velayet (Allah c.c. dostları), zahiren (görünürde) muhakemeli (yargılama kabiliyetli) ve akıl (akıllı) görünürken, meczubdurlar; (cezbe halindedirler- her şeyi idrak edemez ve göremezler) ve bir kısmı dahi, bazan sahvede (ayık, uyanık halde) ve daire-i akılda görünür, bazen aklın ve muhakemenin (yargılama kabiliyetinin) haricinde bir hale girer… ..İşte, muvakkat (geçici) veya daimi meczup olduklarından, manen “mübarek mecnun” hükmünde oluyorlar. Ve mübarek ve serbest mecnun hükmünde oldukları için, mükellef (yükümlü ve sorumlu) değiller. Ve mükellef (yükümlü ve sorumlu) olmadıkları için muahaze olunmuyorlar. (Kınanmazlar ve hesaba çekilmezler) . Kendi velayet-i meczubaneleri baki kalmakla beraber, ehl-i dalalete (doğru yoldan sapan sapkınlara), ve ehl-i bid’aya (İslam’a sonradan sokulan yanlışlara) taraftar çıkarlar, mesleklerine bir derece revaç (geçerlilik ve değerlilik) verip, bir kısım ehl-i imanı ve ehl-i hakkı, o mesleğe girmeye meş’umane (uğursuz ve kötü) bir sebebiyet verirler.” (26. Mektub, 9. M.)

Yani açıkçası, o muhterem zat mazur olabilir. Fakat ehl-i velayet olmayanlar, o sözlere sahip çıkarak sürdürmeleri halinde, tamamen mes’uldürler ve sorumludurlar…

Yüce Rabbim hepimizi muhafaza eylesin. Çünkü; son pişmanlıklar asla fayda vermez…

NOT: 26 Mektubun tamamını ve İHLAS RİSALELERİNİ tekrar tekrar ve anlayarak okumaya, bu zamanda çok ihtiyacımız var. Lütfen ihmal etmeyiniz…

A. Raif Öztürk

Risale Ajans

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: