Elleri Bağlı Bir İhtiyara, Ordular Sevkediliyor

Birinci Bölüm: Bu bölümde Bedîüzzaman’ın 24-07-1934/30-5-1935 tarihleri arasında Isparta’da geçirdiği 10 aylık İkinci Isparta hayatını kaleme aldık. Bedîüzzaman Hazretlerinin, Barla’da bütün dünyaya hitap edecek bir Medreset’üz-Zehrâ kurduğunu ve Kemalist rejimin bütün bu olan bitenleri takip ederek onun hakkında planlar hazırladıklarını, hem kendi ifadelerinden ve hem de devletin arşivindeki belgelerden araştırarak ortaya koymaya çalıştık. “Elleri bağlı bir ihtiyâra, ordular sevkediliyor” sözünü tasdik eden belgeleri ve Bedîüzzaman’ı takip için Vilâyetlerle bakanlıklar ve vilâyetlerle vilâyetler ve kazalar arasında yazıları teker teker inceledik.

Bedîüzzaman Hazretleri’nin kullandığı Isparta Muhbir ve Mülhidleri tabirini belgelerle açtık. Bedîüzzaman Hazretleri, gerçi Eskişehir hâdisesinde yaptığı mahkeme müdâfa’alarında, “Isparta muhbirleri veya münafık muhbirler” tabirlerini daha sonra Isparta’daki çok kıymettar, hamiyetkâr talebelerinin hatırı için ta’dil etmiş, umûmî bir tabirle değiştirmiştir. Lâkin hâdisenin başlangıcında Isparta’nın beceriksiz belki kasıtlı MİT muhbirleri, ya münafıklıklarından veya aczlerinden habbeyi kubbe yaparak mes’eleyi yalandan, iftiradan mürekkeb sözlerle şişirmişler ve yanlış değerlendirmelere sebebiyet vermişlerdir. Bunların şu muhbirlerden teşekkül ettiğini ortaya koyduk:

  1. Mustafa Kemal’in Yakın Arkadaşı Hıfzı Nalbantoğlu
  2. CHP İl Teşkilatı ve Halk Evleri
  3. Isparta Erkân-ı Devleti; Vâlîlik, Başsavcılık ve Zabıta Kuvvetleri
  4. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dâhiliye Bakanı ve kısaca Ankara’daki Muhbir ve Mülhidler (Zındıka Komitesi)

Bu bölümde Bedîüzzaman Hazretlerinin nezârete alınması ve tevkifi için çevrilen dolapları ortaya koyduk. Devletin bu gayeyle onu ve kendisini ziyaret edenleri adım adım izlettiğini gördük. Bir tek belgeyi takdim etmek istiyoruz:

Dâhiliye Vekili, 21 Şubat 1935 tarihli resmî yazıyla Isparta Vâlîliğinin, Bedîüzzaman’ın hizmetlerinin engellenmesini emrediyor:

3.cilt

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kemalist hükümetin Bedîüzzaman’ın evini defalarca aradığını belgelerle ortaya koyduk. Bu arada Bedîüzzaman’ın iman ve Kur’ân hizmeti, önü kesilemez bir Nur nehri gibi akmaya devam etmekte ve önüne gelenleri boğacak güce kavuşmuş bulunmaktadır. İster ücrâ bir köye ve isterse en büyük vilâyete sürgün etseler, Kemalist hükümet onun dostlarını ve iman hizmetini durduramamaktadır. Evvela Ankara ve civarına sürgün edilmesi düşünülmüştür. Ancak onlara göre tamamı Türk nüfustan oluşan ve o günün şartları açısından küçük bir çevre olan Kastamonu’ya sürgün etmeye karar vermişlerdir. Hem de Bakanlar Kurulu Kararı ile.

Sonra da 25/4/1935 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnâmesi ile ve Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanı olarak verdiği imza ile sürgün kesinleştirilmiştir:

3.ciltb

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Artık Nur Talebeleri ve Üstâdları için yeni bir hayat safhası başlamıştır. Polisin Bedîüzzaman ve arkadaşlarını sorgulamaları ve fezlekenin hazırlanması aynı gün gerçekleşmektedir: 25/4/1935. Bedîüzzaman ve arkadaşları evleri aranıp gözaltına alındıktan sonra, hemen polis sorgulaması başlıyor ve ne tesadüftür ki, aynı gün Ankara’da Kastamonu’ya sürgün edilmesi ile alakalı Bakanlar Kurulu Kararnâmesi çıkıyor.

İlk defa Bedîüzzaman ve talebelerinin polis tahkikatı sırasında verdikleri ifadelerini neşrediyoruz. Bedîüzzaman ile birlikte dokuz talebesinin ifadelerini devletin arşivlerinden çıkararak inceledik. Bu arada İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, bir taraftan “Bu bir zâbıta vak’asıdır” diye beyânât verirken diğer taraftan çok sayıda polis özel kuvveti ve jandarma ile gelişini de belgelerle ortaya koyduk:

Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya bir an önce Bedîüzzaman’ın takip edilerek Isparta’ya gönderilmesi için teyiden talimatlar vermektedir. Bunu Bedîüzzaman daha sonra şöyle dile getirmektedir.

Şükrü Kaya’nın ne derece asılsız evhama kapılıp garaz ettiğine delil şudur ki: Benim gibi kimsesiz ve üç-dört bîçare arkadaşlarımı mahkemeye vermek için, kendisi Ankara’dan yüz jandarma ve onbeş-yirmi polis beraber alıp, güya Isparta’daki jandarma kuvveti ve bir fırka asker kâfi gelmiyormuş gibi ortalığa bir dehşet vermesidir. Acaba bir tek polisin ve bir tek jandarmanın eli ile yapılacak bir vazifeyi, millete iki-üç bin lira zarar verdirip, sonra tahliye edilen bîçare masumları; Isparta’dan tâ Eskişehir’e beşyüz lira nakliyata sarfettirmek ve o bîçareleri binlerce zararlara uğratmaktan başka, hayat-ı içtimaî arasındaki mevkilerini sarsıntılara düçar etmek gibi mühim hâdiseleri icad etmekle, ne derece Dâhiliye Vekâleti’nin tedvirine ve asayişi temine ve bu bîçare milletin istirahatla çalışmalarına zarar verdiğini gösteriyor. Demek bil’iltizam, hiçten büyük bir hâdiseyi icad etmek garazıyla o vaziyeti göstermiş; habbeyi yüz kubbe yaparak, dâhiliyenin en ziyade sükûnete muhtaç olduğu bir zamanda böyle her tarafı sarsacak bir vaziyeti icad etmek ve kanunsuz kanun namına amel etmek, kanunca mühim bir cürüm yaptığını iddia edip, Şükrü Kaya’nın şahsını, Dâhiliye Vekili olan Şükrü Kaya Bey’e şekva ediyoruz.[1]

Bu arada Isparta Müdde’î-i umûmîsinin 2 Mayıs 1935 tarihinde hazırladığı iddianâmeyi ilk defa gün ışığına çıkarmış bulunuyoruz. Bedîüzzaman ve talebelerinin tevkifi ve cezaevine konması bu İddianâmeye dayandırılmıştı. Ancak Bedîüzzaman ve talebelerinin 8 Mayıs 1935 tarihinde kamyonlarla Eskişehir’e gönderildiği günden bir gün sonra yani 9 Mayıs 1935 tarihinde Mustafa isimli aynı savcı daha geniş bir İddianâme hazırlamış ve Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Elimizde Eskişehir’deki savcının iddianâmesi olmaması sebebiyle, Isparta Savcısının bu iddianâmesinin esas alındığını söylemek mümkündür. Zira itham ve isnadlar, Bedîüzzaman’ın verdiği cevaplarla da uyuşmaktadır. İddianâme gayet açık olduğundan özetlemeye bile ihtiyaç duymuyoruz. Ancak 13. Maddede, Eskişehir Mahkemesinin ceza verme sebebi olarak zikrettiği Tesettür Risâlesine vurgu yapması manidardır.

9 Mayıs 1935 tarihi itibariyle soruşturmanın çevre illere de yayıldığını belgelerle ortaya koyduk ve 120 maznunu ilk defa isimleri, doğum tarihleri ve adresleri ile birlikte açıkladık. Bedîüzzaman ve talebelerinin 8 Mayıs 1935 günü kamyonlarla nasıl Eskişehir’e gönderildiklerini belgelerle açıkladık ve bunları yazarken bazan gözlerimiz yaşardı. Bursa, Afyon, Denizli, Muğla ve benzeri vilâyetlerden maznunların hangi itham ve iftiralarla Eskişehir’e sevk edildiklerini belgelerle ortaya koyduk. Bedîüzzaman’ın şu ifadelerini anlamak için bu çalışmanın yapılmasının zaruret olduğunu gördük:

Beni bu belaya sevkeden gizli komitenin yaptığı tedabir ve ettiği propaganda ve entrikalar bu hali gösteriyor. Çünki hiçbir hâdisede görülmemiş bir tarzda umûmî bir propaganda, bir entrika ve bir dehşet aleyhimize döndüğüne delil şudur ki: Altı aydır yüzbin dostum varken hiçbiri bana bir mektub ya’zamadı, bir selâm gönderemedi. Hükümeti iğfale çalışan entrikacıların ihbaratıyla, Vilâyât-ı Şarkıyeden tâ Vilâyât-ı Garbiyeye kadar her yerde istintaklar, taharriyatlar devam ettiğidir.

İşte bu entrikacıların çevirdikleri plân, benim gibi binler adamı en ağır cezaya çarpacak bir hâdiseye göre tertib edilmiş. Hâlbuki en âdi bir adamın en âdi bir hırsızlığı gibi bir hâdiseyi andıracak bir ceza vaziyetini netice verdi. Yüzonbeş adamdan onbeş masumlara beş-altı ay ceza verildi. Acaba dünyada hiçbir zîakıl, elinde gayet keskin elmas bir kılınç bulunsa, müdhiş bir arslanın veya bir ejderhanın kuyruğuna hafifçe iliştirip kendine musallat eder mi? Eğer maksadı tahaffuz veyahut döğüşmek ise, kılıncı başka yere havale eder.[2]

Bu arada, bütün bu sıkıntılara rağmen Isparta’da telif edilen Nur Risâleleriyle alakalı ayrıntılı bilgi verdik.

 

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: