Emri Olur Başım Gözüm Üstüne…

Mehmet Abidin Kartal

Bugünlerde sözleri Mustafa Cihat’a ait olan, Emri Olur Başım Gözüm Üstüne… Hz. Vahşi’nin dilinden söylenmiş sözlerden kinaye bir ezgi olarak dinliyoruz. Ezgiye konu, Hz. Vahşi (ra) ve verilmek istenen mesajı hatırlamak istersek asr-ı saadete gidelim…

Uhud savaşında, Hz. Hamza  (r.a) şehit düşmüştü. Hz. Hamza’yı Vahşi isimli Habeşli bir köle şehit etti. Vahşi, Hz. Hamza’nın Bedir Savaşında öldürdüğü Tuayme’nin kardeşinin oğlu olan Cubeyr b. Mutim’in kölesi idi. Cubeyr ona; “Hamza’yı öldürürsen seni azat ederim ve tahmin edemeyeceğin büyük bir servet veririm” vaadinde bulunmuştu. Mızrak atmada son derece mahir olan bu köle, savaş boyunca sinsice Hz. Hamza’yı takip etti ve karşısına çıkma cesareti gösteremeden kalleşçe sırtından mızrakla vurdu. “Allah’ın Arslanı” lakaplı Hz. Hamza Uhud savaşında şahadet şerbetini içti.

Savaş bitmiş, herkes evine dönüyordu. Medine’de yetmiş evde feryatlar yükseliyor, yas tutuluyordu. Hz. Peygamber (sav), amcası Hz. Hamza’nın evine derin bir teessürle girerken gözyaşlarını tutamadı. “Her şehidin ağlayanı var ama benim amcamın ağlayanı yok!” dedi ve gözyaşlarına boğuldu. Onun mahzunluğu, ağlaması ve bu sözleri Medine’de yankı buldu, yüzlerce kişi Hz. Hamza’nın evine koştu, Efendimizin acısını paylaştı.

Vahşi hedefine ulaşmıştı. Kölelikten kurtuldu, büyük bir servetle Mekke’ye geri döndü.

Vahşî bin Harb’in Hz. Hamza’yı şehit edişinin üzerinden yıllar geçmişti… Geçen zaman içinde müşrikler günden güne zayıflamış, İslam ise güçlenmişti.

Günler ilerledikçe, Vahşî, Hz. Hamza gibi bir İslam kahramanını katletmenin suçluluğunu ve ıstırabını daha fazla hisseder olmuştu. Nihayet Mekke Müslü­manlar tarafından fethedildi. Vahşî hemen Tâif’e kaçtı…

Bir müddet sonra bir Tâif heyeti, İslamiyet’i kabul etmek üzere Re­sû­lul­lah’a gidiyordu. Vahşî böyle bir durumu öğrenince dünyalar başına yıkılacak gibi ol­du. Demek artık buralar da İslamlaşıyordu… Vahşî korkuyordu. Hz. Muhammed’in (sav) amcasının katilini çok feci bir şekilde cezalandıracağına inanı­yordu. “Acaba nereye gitsem?” diye düşündü. Şam’a mı gitmeliydi, yoksa Yemen’e mi? Acaba Müslümanlar hangisini daha önce fethederdi?… Tam bu düşün­celerin kıskacında kıvranıp dururken, o heyetten birisi Vahşî’ye gelip şöyle de­di:

“Yazıklar olsun sana! Sen bilmiyor musun? Bu dine giren kim olursa olsun, öldürülmez, eski günahlarından dolayı hesaba çekilmez.”

Bu sözler Vahşî’yi rahatlatmıştı. Tâif heyetiyle birlikte Re­sû­lul­lah’a gitmeye karar verdi. Ancak yine de emin değildi. Acaba Hz. Muhammed (sav.) kendi­sine nasıl bir muamele edecekti?

Re­sû­lul­lah’ın huzuruna geldiklerinde Vahşî, kendisini tanıtmaksızın Kelime-i Şehadet getirdi. Heyecanlıydı. Re­sû­lul­lah nasıl mukabele edecekti? Resûl-i Ek­rem başını kaldırdı ve “Sen Vahşî değil misin?” dedi. Vahşî “Evet.” dedi. Engin, şefkatli, İslam’ın Yüce Peygamber’i en küçük bir kızgınlık alameti göstermeksizin, “Buyur, şuraya otur.” dedi. Sonra da amcası Hz. Hamza’yı nasıl katlettiğini anlatmasını istedi. Vahşî sözünü bitirdikten sonra Re­sû­lul­lah ancak şunu söyle­di:

“Ey Vahşî! Sen benim gözüme görünme!”

Çünkü Fahr-i Kâinat Efendimiz, Vahşî’yi her görüşünde, İslam’ın bir bahadırı olan amcası Hz. Hamza’yı hatırlayacaktı. Buna da nazenin kalbinin dayanması mümkün değildi. Çare olarak sadece bu yolu tercih buyurmuştu.

Vahşi başı önde, mahcup yaşadı hep…  Resûlüllah’ın sohbetlerine katılamadı, o kadar çok sevmesine ve istemesine rağmen… Allah da Resûlüllah da onu bağışlamıştı…  Hakkında ayet nazil olmuştu… Bu da ona yeterdi…

Vahşi b.Harb’ın  bitmez tükenmez tereddütleri karşısında Allah (cc) Vahşinin şahsında tüm insanlığa    Zümer suresinin 53 ayeti ile mesaj verir.

 

Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım!.. Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz.Allah, bütün günahları bağışlar.Çünkü O, gafur ve rahimdir, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.  (Zümer suresi 53.ayet)

Bazı sahabeler Efendimizin huzuruna geldi o günlerde… Duymuşlardı, inen ayetleri ve Vahşi’nin Müslüman oluşunu… Dediler ki: “Ya Rasûlallah! Bizler de Vahşi gibi pek çok günah işledik! Ayetlerdeki müjdeler bizleri de içine alıyor mu?”

Allah Resûlü’nün hepimizi sevindirecek ve ümitlendirecek cevabı şöyleydi:

“Bu şartlar ve vaatler bütün Müslümanlar için geçerlidir!”

Peygamber Efendimiz (a.s) bu ayetin ortaya koyduğu müjdenin büyüklüğüne dikkat
çekmek için şöyle buyurmuşlardır:

“Bu ayeti dünyaya ve dünyada bulunan hiçbir şeye değişmem!”

Vahşi’nin hidayetinden kısa bir süre sonra Resûlüllah (s.a.v) ahrete göç eyledi…

Vahşi’nin büyük günahı bağışlanmıştı ama o şimdi, büyük bir şeyler yapmak istiyordu günahlarının kefareti için… İşte o zaman belki bir nebze olsun rahatlayabilirdi… İç dünyasında fırtınalar koparken “Cihat!” aklına geldi… Cihat ederek ve büyük yararlılıklar göstererek, belki diye düşündü…

Vahşî, artık “vahşi” olmaktan kurtulmuş, hidayete ermişti. Sahabe olmuştu. “Hazret” diye anılacaktı. Hz. Vahşi Radıyallahü Anh denecekti. İman insa­na neler kazandırıyordu! Vahşetten kurtuluşa, “vahşi”likten nura çıkarıyor­du… “İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.”(Sözler, 23. söz)

Vahşî bin Harb, İslam’a girdikten sonra, o bitmez tükenmez hakikate öyle kuvvetli bir şekilde sarıldı ki, eski kötü adını unutturdu. Nihayet Yalancı Pey­gamber Müseyli­metü’l-Kezzâb ile Yemâme Harbi yapılacaktı. Vahşî, uçarcası­na harp meydanına koştu. İşte İslam düşmanları, karşısında idi. Vaktiyle küfür içindeyken bir İslam erini katletmişti. Bunun ıstırabı ciğerini dağlıyordu. Yüre­ğine su serpecek nasıl bir iş yapmalıydı ki biraz rahatlasın? Kaderin garip tecelli­si, Vahşî’nin elinde, yıllar önce Hz. Hamza’yı şehit ettiği mızrağı vardı.

İşte, Yalancı Peygamber Müseylime, elinde kılıcıyla karşısında duruyordu. Bütün gücüyle onun üzerine hücum etmek üzere hazırlandı. Aynı anda, Ensâr’dan bir sahabi de Müseylime’ye hücum etmişti. Nihayet Vahşî, mızrağını Mü­seylime’ye sapladı ve cehenneme gönderdi. Böylelikle Müslümanların başın­daki mühim bir gaile bertaraf edilmiş oluyordu. Artık Vahşî’nin saadetine sınır yoktu. Daha sonra hatıralarını naklettiğinde şöyle derdi:

“Cahiliye zamanımda insanların en hayırlısını, Müslüman olduktan sonra da insanların en şerlisini öldürdüm.” (www.resulullah.org/vahsi-bin-harb-ra)

Uhud Savaşında Peygamberimiz (sav) birkaç kâfire beddua etmişti…

Vahşi’ye niçin lanet etmiyorsun dediklerinde, buyurdu ki:

“Miraçta Hamza ile Vahşi’yi birlikte kol kola Cennete girerken görmüştüm!”

Affetmek büyüklüğün şanındandır. Allah en büyüktür. En büyük olan Allah kullarını affetmek için tövbe etmemizi istiyor. Allah rahmetinden ümidimizi kesmememizi istiyor.

Emri Olur Başım Gözüm Üstüne… ezgisinde,  Miraçta Hz. Hamza (ra) ile kol kola cennete giren Hz. Vahşi’nin yaşadığı imtihan canlandırılıyor.

Vahşi  bir sahabe, çetin imtihanları yaşamış bir sahabe, iman ederek, tövbe ederek, esfel-i safilinden, ala-yı illiyyine yükselmiş bir sahabe.

Herkes için tövbe kapısı açıktır.

Yarın geç olabilir. Yüreğimizdeki  vahşinin tövbe vakti gelmedi mi…Haydi secdeye, haydi tövbeye…

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: