En Yakın Dost ve En Fedakâr Arkadaş

Bu hakikî hürmet ve samimî merhamet ise; ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz bir hayatta birbiriyle pederane, ferzendane, kardeşane, arkadaşane münasebetlerin bulunmak fikriyle, akidesiyle olabilir. (9.Şua , 4.delil)

Hakikî hürmet ve samimî merhametin gösterilebilmesi için nasıl bir zemin olmalıdır?” bu ulvî hislerin karşılıklı uyanabilmesi ancak ahirete iman akidesi ile mümkündür. Yani hayat arkadaşı sadece bu alemde, hususan gençliğine münhasır bir eşi değil; ebedî bir arkadaşlık, daimî bir refakat, sermedî bir beraberliği paylaşacağı, Allah’ın huzurunda buna söz verdiği refika-ı hayatıdır. Münasebetlerini ahirete bina ettiğinde mükafatını düşünerek acıya sabretmesi, tatlıya şükretmesi kolay olur. Ahiret hayatı nokta-i nazara alınmadan kurulan evliliklerde ise eşlerin “öncelikle Allah’a karşı mes’ulüm” hissi olmadığından, maddî-manevî hukukta pek çok haksızlıklar yaşanmaktadır.

Meselâ der: “Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta, daimî bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünki ebedî bir güzelliği var, gelecek. Ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için herbir fedakârlığı ve merhameti yaparım.” diyerek o ihtiyare karısına, güzel bir huri gibi muhabbetle, şefkatle, merhametle mukabele edebilir. Yoksa kısacık bir-iki saat surî bir refakatten sonra ebedî bir firak ve müfarakate uğrayan arkadaşlık; elbette gayet surî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye manasında ve bir mecazî merhamet ve sun’î bir hürmet verebilir. Ve hayvanatta olduğu gibi; başka menfaatler ve sair galib hisler, o hürmet ve merhameti mağlub edip o dünya cennetini, cehenneme çevirir. (9.Şua , 4.delil)

Daimî bir arkadaşlık kavramı olmazsa eşler arası münasebetler nefis menfaati üzerine kurulur ki çakıştığı noktada kopma tehdidi ile sıkça yüz yüze gelinir. Mesela beyin beklentisi eşinden cismanî güzellik olursa, ihtiyar veya bir hastalık sebebiyle çirkin olduğunda hanımına sevgi ve şefkatini muhafaza edemez. Sırf o suretperestlik hissini tatmin etmek için eşine sadakati kaybeder; evdeki bîçare hanımı mazlum bıraktığı gibi, evladlarını da madur eder; aile düzeni bozulur. Maalesef bunun misalleri son dönemde çok artmıştır. Aynı bunun gibi hanımın da eşinden beklentisi maddî menfaat olduğunda ve eşi geçim sıkıntısı durumuna düştüğünde, hanım kanaat edeceğine “istediğim lüks hayatı yaşayamıyorum” deyip manen eşini terk eder, destek olacağına maddî imkanı daha iyi olanlara bakıp eşi üzerinde baskı oluşturursa aile düzeni bozulur, huzur kalmaz. Ahiret adına çok şeyler kazandıracak bir imtihan, kanaatsizlik, şükürsüzlük engeline takılmış olur. Bu yüzden aileye ilk adım atılırken çok iyi anlaşılmalıdır ki aile hayatı, Allah’ın terbiyesine en rahat, kolay muhatap olacağımız korunaklı, şefkatli, dinamik bir eğitim sahasıdır. Kulluk imtihanını bu sahada vereceğiz. Nokta-i nazarı ayarladıktan sonra gelen hadiseleri de doğru yorumlayabiliriz, doğru davranışları gösterebiliriz.

Halbuki aile hayatı, kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder. (25.SÖZ, 1.ŞULE, 3.ŞUA, 2.CİLVE)

Hürmet ve merhametin mütekabil yani karşılıklı olması gerekir. Ruhî olgunluğun belli bir seviyede olduğu eşlerde hürmet ve merhamet daima beslenir ve artar.

Daha önce de geçtiği gibi aile her ferd için bir okuldur. Bunun farkında olan eşler kendilerini fazilet ve kemalat ile techiz etme gayretindedir, fazilet ve kemalat da vicdandaki hakikî hürmet hissini tahrik eder. Muhabbet  kalplerin birbiri ile alış verişinden tezahür eder. Kalben paylaşılan ortak alanların ziyadeleşmesi nisbetinde eşlerin birbirine muhabbeti artar. Elbette bu güzel hisler imtihan ve bazı sıkıntılarla yıpranır, eskir, güncelliğini yitirir; eskiden önem verdiğimiz bir şeyin şu anda hiç de ehemmiyetli gelmemesi gibi. Ne yapacağız peki? Hürmet ve muhabbeti yenilemek, uyandırmak, tazelemek için eşler birbiriyle olan münasebetlerine katkı yapmalıdır. Öncelikle eşinin iyi huy ve özelliklerine hasr-ı nazar etmeli, bunun için  şükretmeli, eşini takdir ettiğini ona hissetirmeli.

“Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder. ” (21. Lem’a )

Hıllet:

  • en yakın dost,
  • en fedakâr arkadaş,
  • en güzel takdir edici yoldaş,
  • en civanmerd kardeş olmak iktiza eder.

Eşler hıllet hakikatini birbirinde yaşamaya çalışmalıdır. Yakınlık, fedakarlık, takdir edicilik, civanmertlik hislerini aile hayatında kullanmalı ve inkişaf ettirmeye gayret etmelidir -ki bu hislerin inkişafı insanı, insanî kemalata, güzel ahlaka vasıl eder; nefsaniyetten kurtarıp kalp ve ruhun derece-i hayatında yaşamaya yükseltir. Bu yalnızlık asrında hepimiz hılleti yaşayacağımız bir dostluk arıyoruz, tam bulduk derken bazı arızalarla bozulmasına müsaade ediyoruz. Halbuki madem Allah için dost olmuşuz, ahiret yolunda beraber yürüyeceğiz, neden dostumuza Allah’ın verdiği kadar kıymet vermiyoruz, Allah için dostluk bu kadar basit ve ucuz mu ki en ufak arızada bırakıyor ya da manen onu terk ediyor, kalp defterimizden siliyoruz? neden اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ müminler ancak kardeştir” hakikatine kolayca muhalefet ediyoruz?  Madem ki müslümana bu zulüm yakışmaz, öyleyse dostluğa daha ziyade ehemmiyet vereceğiz. Dostlarımızın içinde en ziyade medar-ı muhabbet ve şefkat olan refika-ı hayattır. Zaten içtimai hayatta dostlarına ehemmiyet veren bir insanın ömrünü paylaştığı refika-i hayatının dostluğuna ehemmiyet vermemesi düşünülemez elbette.

Ailenin temelini oluşturan diğer his olan muhabbet ise;

Eşler ve aile ferdleri arasındaki muhabbeti ziyadeleştiren en ehemmiyetli davranış biçimi: birbirine şefkatkarane yaklaşmak, empati kurup (tefanî ile) onu anlamaya çalışmaktır. Anlaşıldığını hisseden bir kalp insanlarla arasına koyduğu duvarları kaldırarak onları içeri buyur eder. Kendini ifade etmeye ve kendi gibi insanların nasıl kendini ifade ettiğini öğrenmeye istekli ve yatkın olur. Yani, dışa açılır, küllileşmeye, fıtratında var olan bütün eşya ile irtibatlarını gün yüzüne çıkarmaya başlar. İrtibatları tesis ettikçe, yani etrafında var olanları fark ettikçe hayatından lezzet alır, bunalım sıkıntılara düşme ihtimali azalır. Konu komşu, küçük büyük, aç tok, hasta sağlıklı,  insanların ahvalini idrak ve tefrik etmeye başlar, o zaman onlarla nisbetini kurabilir, alakadarlığı fikir ve his boyutundan davranış boyutuna çıkar ve İslamın tavsiye ettiği davranışları, ahlakı insan ve eşya ile olan münasebetlerinde fıtrî olarak göstermeye başlar. Bunlar kulluk adına çok büyük kazanımlardır.

Demeyelim ki, “bir kez evladım veya eşimle empati kurdum diye onun kalbi mi açılacak?”

Evet, evet, evet. Tam olarak öyle, bir kez “anlaşılmamak, kendini ifade edememek” vahşetinden kurtulan bir kalp, artık fethedilmiştir. İnsanlarla alış verişi daha çok ve keyfiyetli olur. Manen bütün kainatla alakadar olan bir insanın en ziyade ihtiyaç duyduğu hal de bu irtibatı en parlak ve câmî ayine olan diğer insanlarla kurabilmektir. En sevdiklerinin bu fıtrî ve uhrevî ihtiyacına cevap verebilmek ne büyük saadettir. Öyleyse risalelerden anladığımız üzere eş veya evladlarla onları anlamaya çalışarak, yani bir nevi “o olarak” kurulan iletişim en samimî  ve sağlam irtibattır. Çünkü insanın hülasası olan kalpler birbirine yabancı olmayıp birbirinde aks edecek bir alışveriş zemini olmuştur. Birbirinin derdiyle dertlenmek, sevinciyle sevinmek, fikirleri hisleri paylaşmak böyle bir sağlam zeminde çok kolay ve verimli olur. Ruhlar ve kalpler bu alemde muhatabını bulduğu için sıkılmaz ve dağdağalı hayat-ı dünyeviye küçük bir cenneti hükmüne geçer. Aile hayatından maksud da budur.

Ya Erhamerrahimin, hanelerimizi ebedî ana, baba, eş, kardeş olduğumuz şuuruyla şenlendir. Ezvac-ı tahirat annelerimizinki gibi bin cefamız da olsa senin rızan için cana sefa bilip tahammül etmeyi, Resul-i Ekrem(ASM)’ın sünnetini hep beraber yaşayabilmeyi nasip eyle. Amin.

Nabi

www.Nurnet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: