Enbiya, asfiya ve evliyalar hakkalyakine şehadetler

Bütün kuvvetimizle iman ederiz ki: O yüzbinler sadık elçilerin ve o hadsiz doğru dellâl-ı saltanatın olan enbiya, asfiya, evliyalar, hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine, âlem-i bekadaki ihsanatının definelerine ve dâr-ı saadette tamamıyla zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehadetleri hak ve hakikattır ve işaretleri doğru ve mutabıktır ve beşaretleri sadık ve vakidir. Ve onlar bütün hakikatların mercii ve güneşi ve hamisi olan “Hak” isminin en büyük bir şuaı; bu hakikat-ı ekber-i haşriye olduğunu iman ederek, senin emrin ile senin ibadına hak dairesinde ders veriyorlar ve ayn-ı hakikat olarak talim ediyorlar. Ya Rab! Bunların ders ve talimlerinin hakkı ve hürmeti için, bize ve Risale-i Nur talebelerine iman-ı ekmel ve hüsn-ü hâtime ver. Ve bizleri onların şefaatlerine mazhar eyle, âmîn..” (Sözler:100)

BU SAHİFE-İ HAVA HAKKALYAKÎN DERECESİNDE ZÂT-I ZÜL CELÂLİN YAZAR BOZAR TAHTASIDIR.

“Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hâkim-i mutlak bir hassaları bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal’in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir levh-i mahfuzun âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i mahv-isbat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.” (Sözler:162)

ASFİYA, EVLİYA VE SIDDIKİN, HAKKALYAKÎN DERECESİNDE KELİME-İ TEVHİDİ İFAZA EDİYOR

Kur’ana selim bir kalb gözüyle baksan göreceksin ki: Cihat-ı sittesi öyle parlıyor, öyle şeffaftır ki; hiçbir zulmet, hiçbir dalalet, hiçbir şübhe ve rayb, hiçbir hile içine girmeye ve daire-i ismetine duhûlefürce bulamaz. Çünki üstünde sikke-i i’caz; altında bürhan ve delil; arkasında nokta-i istinadı, mahz-ı vahy-i Rabbanî; önünde saadet-i dâreyn; sağında, aklı istintak edip tasdikini temin; solunda, vicdanı istişhad ederek teslimini tesbit; içi, bilbedahe safi hidayet-i Rahmaniye; üstü, bilmüşahede hâlis envar-ı imaniye; meyveleri, biaynelyakînkemalât-ı insaniye ile müzeyyen asfiya ve muhakkikîn-i evliya ve sıddıkîn olan o lisan-ı gaybın sinesine kulağını yapıştırıp dinlesen; derinden derine, gayet munis ve mukni, nihayet ciddî ve ulvî ve bürhan ile mücehhez bir sada-yı semavî işiteceksin ki, öyle bir kat’iyetle * LÂ İLAHE İLLÂ HU * der ve tekrar eder ki; hakkalyakîn derecesinde söylediğini, aynelyakîn gibi bir ilm-i yakîni sana ifade ve ifaza ediyor.” (Sözler:309)

DERECE-İ HAKKALYAKÎNE GİDEN EVLİYADA ERKÂN-I İMANİYE MÜCMEL SURETTE GÖRÜNÜYOR

“Enbiya-yı salife, niçin haşr-i cismanî gibi bir kısım erkân-ı imaniyeyi, bir derece mücmel bırakmışlar, Kur’an gibi tafsilât vermemişler. Sonra ümmetlerinden bir kısmı ileride o mücmel olan erkânı, inkâra kadar gitmişler? Hem niçin hakikî ârif olan evliyanın bir kısmı yalnız tevhidde ileri gitmişler. Hattâ derece-i hakkalyakîne kadar gittikleri halde, bir kısım erkân-ı imaniye onların meşreblerinde pek az ve mücmel bir surette görünüyor. Hattâ onun içindir ki, onlara tebaiyet edenler, ileride o erkân-ı imaniyeye lâzım olan ehemmiyeti vermemişler.” (Sözler:335)

KUR’AN’IN MEYVESİ Bİ- HAKKALYAKÎN RAHMET-İ RAHMAN VE DÂR-I CİNANDIR

“Kur’an, asırları muhtelif bütün enbiyanın kütüblerini ve meşrebleri muhtelif bütün evliyanın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanın eserlerini icmalen tazammun eden ve cihat-ı sittesi parlak ve evham u şübehatın zulümatından musaffa ve nokta-i istinadı, bilyakînvahy-i semavî ve kelâm-ı ezelî..ve hedefi ve gayesi, bilmüşahede saadet-i ebediye.. içi, bilbedahe hâlis hidayet.. üstü, bizzarureenvar-ı iman.. altı, biilmelyakîn delil ve bürhan.. sağı, bittecrübe teslim-i kalb ve vicdan.. solu, biaynelyakîn teshir-i akıl ve iz’an… Meyvesi, bihakkalyakîn rahmet-i Rahman ve dâr-ı cinan… Makamı ve revacı, bilhads-is sadık makbul-ü melek ve ins ü can bir Kitab-ı Semavî’dir.” (Sözler:367)

ZÂT-I AHMEDİYE (a.s.m.) Mİ’RAC SEMERESİ İLE HAKKALYAKÎN İŞİTİP, BEŞERE HEDİYE ETMİŞTİR

“İşte Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) yetmiş bin perde arkasında o Sultan-ı Ezel ve Ebed’in marziyatını doğrudan doğruya Mi’rac semeresi olarak hakkalyakîn işitip, getirip beşere hediye etmiştir.” (Sözler:582)

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır