Ermenilerle Kürtleri birleştirme çabası daha Osmanlı’da başlamıştı!

Daha Osmanlı’nın son dönemlerinde bu tartışmalar başlamış, Ermenilerle Kürtlerinin Osmanlıdan ayrılarak birlikte devlet kurması planlanmıştı. Bu günde aynı gayeye hizmet edildiği görülüyor.

Osmanlı topraklarında yaşayan Müslüman halk, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra (1918-1920 arasında) tarihlerinin en acı ve en hüzünlü günlerini yaşıyordu.

İşte bu acı ve hüzünlü günlerde bir haber, Müslüman yüreklerdeki acı ve hüznü daha da katmerleştirmişti. Bu habere göre; “Sevr’de Osmanlı Parlamenterleri olan Seyyid Abdülkadir ve Şerif Paşa, Ermeni delegesi Bogos Nubar Paşa ile anlaşmışlar. Türkiye topraklarında bir Ermenistan, bir de Kürdistan kurulmasını Sevr’deki düşman delegelerine kabul ettirmişlerdi.”

İşte bu haber, Beyazıt (Ağrı) Mebusu Dursun Ağazade Mehmet Şefik Bey’in (Şefik Baydar’ın), o zamanki Osmanlı Meclisinde kürsüye çıkarak şu haykırışına neden olmuştur. Bu haykırışın tamamı, Yeni gün Gazetesi’nin 4 Mart 1920 tarih ve 349 no’lu nüshasında yayınlanmıştır. Orijinali orada mevcuttur. Aşağıda günümüzdeki Türkçeye çevrilerek ve kısaltılarak verilmiştir.

İşte Osmanlı Meclisinde bir haykırış (Bu haykırışın nerdeyse her cümlesi o zamanki Meclis’te yüksek bir destek ve alkış almıştır. Bu destek ve alkış Meclis Tutanaklarından belli olmaktadır) :

“1-Kürtler, Osmanlı Devletinin kuruluşundan itibaren bütün mevcudiyeti ile Türk kardeşleri ile el ele vermiş ve bu güne kadar yekdiğerinden ayrılmamak suretiyle yaşamışlardır. Bizler dinimizin bağları ile birbirimize bağlıyız. Doğu Vilayetlerinin nüfusunun yüzde doksan beşini çoğunluğunu oluşturan bu muazzam Müslüman kitle içinde Türk ve Kürt’ün hiçbir farkı yoktur. Aralarında ayrı gayrı yoktur.

2-İslamiyet, kavmiyet ve milliyetin çok çok üzerindedir. (İslamiyet’te hiçbir kavmin diğerinden üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır)

3- Şerif Paşa nereden ve kimden izin almıştır? Hangi bir Kürt’ün vekâletine sahiptir? Şerif Paşa, Ermenilerle Kürt’lerin bir kavim olduğu iddiasında bulunuyor. Hiçbir Kürt, Ermeni olamaz, hiçbir Ermeni de, Kürt olamaz. Her ikisinin de ayrı ayrı milletler olduğu tarihlerden beri bilinir.

4-Şerif Paşa emin olmalıdır ki, kendisinin verdiği bu kararı her Kürt, lanetle ve nefretle yüzüne çarpacaktır. Şerif Paşa sırf kendi namı ve hesabına bir anlaşma düşünüyor. Fakat bendeniz, Kürtler namına söz söylüyorum. Temsilci ve vekilleri olduğum Beyazıt sancağında meskun bulunan Celali, Ademan’lı, Zilan’lı, Sıpkan’lı, Hayderan’lı, Serah’lı, Cibran’lı, Camedan’lı aşiretleri ve bunlara mensup binlerce kabile ve yüz binlerce Kürdün temsilcisi sıfatı ile söylüyorum ki, Şerif Paşa’nın bu kararını kabul edecek hiçbir Kürt yoktur.

5- Şerif Paşa’nın bu kararı, haysiyet ve din duyguları dağlar kadar muazzam olan Kürt’lerin, lanetle red edecekleri bir karardır. Yine bu asil kavme izafeten söylüyorum ki, Kürt aşiretlerinin hilafet ve saltanattan ayrılmaya katiyen iltifat etmeyeceklerini, böyle bir şeyin hatır ve hayallerine bile getirmeyeceklerini beyan ile temin ediyorum. Bu asil kavim ki, Rus Çarlığı’nın Dünyayı dehşetle korkuttuğu zamanlarda dahi her türlü fedakârlık göstererek İslami Camia’dan ve saltanat ve hilafetten ayrılmadılar. O yiğit cengaverler ki, son harpte Rusların her türlü iltifat ve kandırmacasına kapılmayarak vatanlarını adım adım savunarak destan olacak kahramanlıklar göstererek ve toprakları üzerine kanlarını akıtarak, milyarlarla mal ve servetlerini feda ederek, dâhili Osmani’ye ye hicrete mecbur ve bin türlü sefaletle zarurete düştüler. Yine o Aslanlardır ki, Ağrı Dağı’nı ve Zilan deresini tutarak Ruslar’ın yenilgisine kadar Ruslar’a teslim olmadılar, savunmada sebat ettiler.

6-Evet, Kürt aşiret ve kavimlerinin bazı talepleri vardır. Kürtler ne ister? Kürtler; bulundukları yerde Türk kardeşleri ile birlikte medrese ve mektep ister. Yol ister. Adalet ve mali yardım ister. Bu da hakkıdır. Fakat bunu başka taraftan değil, makam-ı Devlet’ten ve Yüksek Meclis’inizden ister. Bu taleplerin de zamanını bilir.

7- Kürtlerin bugün ve gelecekte yegâne istediği şey, bütün varlığı ile saltanat ve hilafete bağlı kalmaktır. Bu bağlılığı da hiçbir tesir ve kuvvet bozamayacaktır.”

4 Mart 1920 tarihli “Yeni gün Gazetesi’nde” yayınlanan bu mektupta olduğu gibi İngilizlerin dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri üzerinde bir Ermenistan ve Kürdistan kurulması planı; Büyük İslam âlimi Bediüzzaman Said Nursi’nin (Ki, aynı minvalde 7 Mart 1920’de ‘Kürtler ve Osmanlılık’ başlığıyla ‘İkdam’ gazetesinde, ve 17 Mart 1920 de ‘Sebil-ür Reşad” gazetesinde ‘Kürtler ve İslamiyet’ başlıklı makalesi ile Kürt Şerif Paşa’ya gereken cevabı makaleleriyle vermiştir. (Bkn: Asar-ı Bediiyye/ 16-17. Makale) önderliğindeki din adamlarının, Osmanlı meclisindeki Kürt mebusların, Kürt aşiret reislerinin ve Kürt halkının büyük tepkisi (makaleler, nümayişler, telgraflarla protesto edilmiştir) üzerine bu İngiliz planı akim kalmıştır.

Yukarıda tarihi bir belgeden, bir alıntı mevcuttur. Bir Milletvekilinin Osmanlı Meclis kürsüsünden dile getirdiği haykırışının bazı bölümlerini dikkatlerinize sunduk. Yorum ve değerlendirme sizindir. Bu yedi maddede ifade edilen hakikatleri, Türk, Kürt, aklı başında herkes ibretle düşünmeli ve dikkatle değerlendirmelidir.

Ayrıca yine Bediüzzaman hazretlerinin; asrın başında şarkta ahali içinde dolaşarak, Kürt aşiretleri ve Kürt halkı ile bire bir yaptığı görüşmeler sonucunda doğudaki hastalığı teşhis ve tedavi reçetesini de ‘Münazarat’ adıyla 1911 tarihinde telif ettiği eseriyle ortaya koyduğunu görüyoruz. Bu hususta çözüm arayan etkili ve yetkili kişilerin mutlaka bu esere müracaatları Müslüman milletimizin geleceği açısından elzem olduğu kanaatindeyiz.

Üstad bu kitabı için yetkililere şöyle sesleniyor:

Ey kendini havas zanneden ehl-i siyaset ve ehl-i hükümet! Yeisi kırmak için avama ders ve hitap olan şu kitabı senet tutup teselli etmeyiniz. Zira, sizin su-i istimaliniz, onların su-i tefehhümünden daha ziyade su-i tesir eder. Size bir ders vermek için zamanı tevkil eyledim; dersini dinlemediniz, dehşetli tokadını yediniz.” (Münazarat sh:133)

Görüldüğü gibi, tokat yemeye devam ediyoruz. Hazretin ifade ettiği gibi “Münazarat”ta tesbit edilen hakikatlerin acilen siyasiler ve hükümet tarafından fiiliyata konması zamanı (yüzyıllık bir geçikmeyle) artık gelmiştir. Bu hususta hükümetlerin söyleyecek sözleri ve filleri kalmamıştır. Zira, her yol denenmiş ve her hükümet eteğindekini boşaltmıştır. Ama ne çare ki; dert, bela, musibet ve tokatlar da bu memleket üstünde bitmemiştir.

Çözüm noktasında; Ülkemizde akl-ı selimin hakim olacağını, sonunda hazretin belirlediği rotanın takip edileceğine olan inancımızı ve bilhassa kürtlerin çoğunluğunun bu ümid ve temenni içinde beklediklerini de ifade etmek istiyorum.

Recai ALBAY

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: