Eşime güveniyorum, güveniliyorum

Emniyet-i mütekabile:

Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. (24.Lema, 3.Hikmet)

Aile hayatının saadetinde diğer bir temel esas da eşler arasında karşılıklı emniyeti tesis etmektir. Emniyet: güven, eminlik hislerini uyandıran bir halde olmak demektir. Hayat-ı dünyeviyeyi beraber geçirmek için ilk başta güven temelinin atılması şarttır.

Evvela eşler Allah’ın huzurunda aile içi vazifeleri yükleneceğine söz veriyor, evlilik sözleşmesine riayet edeceğini taahhüt ediyor. Peki eşimizin bu sözünü tutacağına nasıl itimad edeceğiz, hepimiz pek çok sözler veriyoruz ama bazen yerine getiremiyoruz; aile hayatı gibi çok önemli ve daimi bir ortaklığa girerken eşimizin sözünde durup durmayacağını nasıl bileceğiz?

Bu çok önemli sorunun cevabı, eşlerin karşısındakine “güven” verip vermediğidir. Eğer insan yaşı, içtimai hayatta konumu ve vazifeleri itibarıyla taşıması gereken enfüsi ve sosyal kimliği taşıyamıyorsa, yani kendinden beklenenlere cevap verecek durumda değilse, karşısındakine güven vermez ve kendi iç aleminde de bu güvensizliği hisseder, hem kendine güveni olmaz. Çünkü insan ne kadar mağrur da olsa kendi kusurunu bilir; neyi ne kadar yapabileceğini tartabilir; eğer kendine yüklenen teveccühe mukabil kendini geliştirip layık olmaya çalışmaz da nefsinin tembelliğine kapılırsa, gösterilen makama liyakatsizliğinden ötürü kısa bir süre içinde kendine duyulan güvenin boşa olduğu meydana çıkar. Hem kendisi hem de sosyal çevresinde kalıcı sıkıntılara giriftar olur. Bu yüzden “kendine güvenmek ve güvenilmek” hislerini canlı tutmak gerekir; yani kendimize daima katkı yapmamız, hata ve eksiklerimizi tashih yoluna gitmemiz gerekir.

Meselenin evliliğe bakan kısmında, aile hayatına girmeden önce eş adayları çok iyi düşünmelidir ki “Ben, ileride benden beklenecek olan vazife ve manevi sorumlulukları yerine getirebilecek miyim?”. Bu kendini mihenge vurma işleminden sonra kalemi kağıdı alıp artı ve eksilerini yazmalı, hayat planını eksileri tamamlama yönünde kurmalıdır.

Bir aile kurarken eşlerden beklenen en temel özellik, aile hayatını Allah’ın rızasını kazanma yönünde devam ettirme çabasıdır. Bunun çok muhtelif dereceleri olduğu gibi, nihayetsiz yolları da vardır. Esas olan bu ana hedef üzerinde eşlerin ittifak etmesi ve buna götürecek yollar aramasıdır. (Evlilik, hayatımızda girdiğimiz en önemli ticari ortaklıktır.) Bu nokta-i nazardan, eş adayına şu nazarla bakıyoruz: “Allah’ın rızasını tahsil etme kastıyla yaşayacak bir içsel=enfüsi durumda mı?” Eğer bu güveni kendisinde görebilirsek o insanla hayat yolculuğumuza devam edeceğiz. Cevabı pek de kolay olmayan bu soru için İslam bazı zahir ölçüleri imdadımıza göndermiş.

Mesela bir hanımın İslamı yaşayıp yaşamadığının en temel ölçüsü “tesettüre riayet etmesi” olarak  belirlenmiş. Aynı ölçü beyler için de “namaz kılmak” olarak netleştirilmiş. Yani bir hanım hatlarını belli etmeyecek şekilde tesettüre riayet ediyorsa ve bir bey de 5 farz namazına riayet ediyorsa, bunlar en zahir manada İslamı yaşayan ve yaşamaya niyeti olan eş adayları olarak niteleniyor. Bu temellerde mutabakat sağlandıktan sonra daha hususi konularda sorgulamalar yapılabilir.

Mesela gaye-i hayatı ve vasıl olma yollarını karşılıklı konuşarak anlamaya çalışmak gerekir. Malumdur ki ne zaman, nerde, ne yapacağı belli olmayan birisiyle en basit bir iş yapmak bile insana sıkıntı verir; belirsizlik, tutarsızlık herkesi rahatsız eder. Bunlardan kurtulmanın en güzel yolu da işin başında genel hatlarıyla “aile kurmak” meselesini konuşmak, yol ve hedefleri ortaya koymak, ne kadar mutabakat var bakıp ona göre karar vermektir. Büyüklerden güvenin tesisi için yine önemli bir tavsiye de eşlerin birbirinden beklentilerini ana çizgileriyle kağıda dökmeleri, bunu da dini nikah akdi yapılırken birbirlerine ibraz edip, bu evlilik sözleşmesine sadık kalacaklarına dair Allah’ın ve şahitlerin huzurunda söz vermeleridir.

Eş adayı için böyle derinlemesine bir analizi neden yapıyoruz, yapmamız neden tavsiye edilmiş, boy posuna değil de şer’an küfüvlük denen diyaneten ve seciyeten denkliği araştırın diye niçin söylenmiş? Esas konu “eş adayı olan bu kimse ile yola çıkabilir miyim, imtihanlı ve ebedi bu yolculukta ona güvenebilir miyim?” sorusuna net bir cevap bulmak; kendimizi riske atmamak; güven almak ve güven vermek.

Meselenin ciddiyetinden ötürü alt yapıyı titizce hazırlamak ehemmiyet arz ediyor. Yoksa bazı hissiyatın galebesinden ötürü sorgusuz sualsiz girişilen aile hayatlarında, zaman içinde eşlerin birbirinden çok farklı beklentilerinin ortaya çıkması ve birbirini tanımamaktan ötürü güvensizlik hissi, ailenin devam edememesine yol açıyor –ki bu zamanda pek çok vak’a İslami edepte tavsiye edilen araştırmanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.

Araştırıp soruşturma aşamasında ehemmiyetli yardımcılardan birisi de eş adayını tanıyan hakperest insanlardır. Soruları onlara yöneltip kanaatlerini öğrenmemiz, kendi tesbit edemeyeceğimiz noktaları onlardan gelen bilgiyle değerlendirmemiz önemli bir kazanımdır. Bütün bu aşama tamamlanıp karşılıklı güven alıp-verme noktasına gelindikten sonra aile hayatına adım atılıyor.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi aile hayatı sürekli katkı isteyen dinamik bir yapı; hiçbir gün, bir önceki günkü birikim, tecrübe, sabır ile geçilmiyor; sırr-ı imtihan bizden aile şahsı manevisini ayakta tutmamız için her gün yeni kulluk alanları ve manevi gelişimler bekliyor. Bunun bir ucu da karşılıklı güven hissinin devamında görülüyor. Yani ilk başta çizdiğimiz şahsiyetimizi zaman içinde devam ettirmek için gayret gerekiyor.

Zaman içinde, hadisatın fetvasıyla manevi değerlerden verilen tavizler, hedeflerini unutmaktan gelen gevşemeler ve rehavet, hayatı monotonlaştırıp tembellik döşeğine hapsolmaktan gelen ruhi sıkıntılar, ferdiyetten çıkamayıp ortak bir hayatı paylaşamamaktan gelen nefsin baskısı gibi sebepler insanın ahlakının bozulmasına, şahsiyetinin kaybolmasına, bunun neticesi olarak da  kendisine güvenini kaybetmesine yol açar; diğer aile ferdlerinin de kendisine olan güvenini yitirir. Bütün bu bozulma ve yozlaşmalara karşı eşler birbirini ve kendisini muhafaza etmeye çalışmalıdır. Birbirini hayra teşvik etmeli, şerden alıkoymalıdır. Meselemizle alakalı olarak:

Aile saadeti, kadın ve koca mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir muhabbetle devam ettiğini; ve tesettürsüzlük o emniyet ve muhabbeti bozduğunu ve kırdığını;.. (24.Lema)

Demek ki, tesettürsüzlük, açık-saçıklık ailedeki güveni sarsan sebeplerden biridir. Hanım kendini başkalarının nazarından sakınmadığında eşinin onun iffetine olan güveni kırılır; halbuki hanımdaki en ehemmiyetli hasletler iffet ve sadakattır. Bu hasletler zayıflayınca aile şahsı manevisi önemli zarar görür. Hanımına güvenemeyen bir eşin zihnini vesvese kurtları kemirir durur; hanımı onun nazarındaki itibarını kaybeder; “çocuklarımın annesi” hakikatinden gelen safiyet ve nezafet manası kaybolur. Kendisine güvenildiğini hissetmeyen bir hanım da fazla verimli olamaz ve neticede eşlerin kuvvetleri çok zayıflar; dış imtihanlara karşı mukavemetleri azalır.

Elhasıl, eşler ailenin ortak maddi ve manevi çıkarlarını koruyacak şekilde, şahsiyet ve ahlaklarını muhafaza ve inkişaf ettirecek faaliyetlerle aralarındaki emniyeti muhafazaya gayret etmelidirler.

Ya Rabbi! Nasıl ki Hz.İbrahim(AS) emrin ile  Hz. Hacer(RA) validemizi Kabede bırakmıştı ve Hz. Hacer’in Kabede olmasıyla o zamanın bütün müminlerinin namazı ikame edilmiş olmuştu; bu asrın fedakar validelerine de eş ve evladlarının ubudiyetlerinin muhafazasında Hz.Hacer validemizin metanet ve sadakatini lutfeyle. Amin.

Nabi

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: