Esma Okumaları

Risale-i Nur’da Bediüzzaman’ın yaptığı yorum ve değerlendirmeler, özellikle tevhid yorumları Allah tarafından kâinata, yeryüzüne, varlığa ve canlılara, nesnelere, olaylara maharetle yüklenmiş olan isimlerin okunmasıdır. Bediüzzaman bir kâşif gibi bu esmaları çok değişik bahislerde açar. Her bahiste esmanın değerlendirme tarzı farklıdır.

Onuncu Söz’de isimlerin okunması, onlardan hareketle ahiretin varlığını ispat üzerine kurulmuştur. On iki ismi ahirete açılan kapılarından yorumlar Bediüzzaman. Orada isimlerin muktezaları ile ahiretin varlığı arasındaki akli, mantıki, ilmi, dini, kalbi bağları kurar. Ahirete dönük esma okumalarıdır.

Pencereler risalesinde özellikle olay ve nesnelerin hangi isimlerden hareketle olay ve nesne olduklarını, tanrısal nesne ve olay olmalarını doğuran esma yansımalarını görür ve gösterir.

Münacat risalesinde olay ve nesne ağırlıklı okumalar görmekteyiz.

Semavattan hareketle astronomi ilminin temel olay ve nesnelerinden başlayıp aşağıya doğru okumalar gerçekleştirir. Gezegenler, hareketleri, hava boşluğu ve orada meydana gelen astronomik ve coğrafi olayları onlarda bulunan esmalara dayanarak okur ve okutur. Bulut, şimşek, gök gürültüsü, rüzgâr, yağmur tek tek okunur ve bir de armonik olarak birlikte okunurlar.

Senin vücub-u vücuduna şehadet eden bulut, berk, ra’d, rüzgar, yağmur birer birer şehadet ettikleri gibi, heyet-ı mecmuasıyla, keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardım etmek haysiyetiyle, Senin vahdetine ve birliğine gayet kuvvetli işaret ederler” ( L . 407)

Bu paragraflar adeta astronomik ve coğrafi tevhid risaleleridir, bahisleridir.

Bediüzzaman’ın nasıl ilimler ile iç içe bir yorum ve değerlendirme dünyası olduğunu gösterir.

Öyle ki bulut, berk, ra’d, rüzgâr, yağmur, dört değişik noktadan, dört değişik perspektif ile izah edilirler. Ayni olaylara, dört değişik vecihten bakar. Asırlarca tabii olaylar denerek Allah ile tevhid ile bağları koparılmış, bu bağımsızlığını ilan etmiş nesneler ve olaylar, bir ilahi intizamın, tasarımın içinde hem Allah’a dönük hem insana dönük oluşları ile izah edilirler.

Semadan zemine, yeryüzüne iner, oradaki olayları yorumlar.

Bahirleri, nehirleri ve çeşmeleri, ırmakları değerlendirir. Dağlara çıkar, madenleri, çiçekleri, tuzu, limon tuzu, sulfatoyu ve şapı esmaya açılan pencereleri ile görür, gösterir. Dağları seven ve hayatının büyük bir kısmını dağlarda ve yüksek yerlerde geçiren bu yüksek fikirli adam, dağları tanrısal yorumlarda değerlendirir.

Münacatta, yaşadığımız kâinat içinde hiçbir nesne ve olayı bir köşede garip bırakmaz, bu koca kâinat fabrikası içindeki fonksiyonel yerine yerleştirir. “Kalmamış bir nokta-i muzlim çeşm-i dil erbabına der, bütün bahisler.

İNCELENEN ALTI BÜYÜK İSİM

Esma okumaları bahsinin şahikasında yer alan, altı büyük ismi inceleyen, kâinat üzerinde okuyan Otuzuncu Lem’a, onun bir uzantısı olan İkinci Şua risalesidir. Bu iki risale esma okumalarında bahsin uzayında, şahikasında yer alırlar. Bir tevhid okyanusudurlar, buralarda konuşmak ve yürümek bir okyanusta yüzmek kadar maharet ister. Bediüzzaman buralarda gerçekleştirdiği okumalarla talebelerine ve okuyucularına ahiret saltanatlarını hazırlar, dünyada ise emniyet ve metanet dersleri verir. Ayrıca kendi düşünce dünyasının ip uçlarını verir, arkasından gelebileceklere kapılar açar, onları tevhid uzmanları yapar. Risale-i Nur mektebi bir tevhid okumaları sürecidir.

Kuddüs ismini okurken hareket noktası bu cümledir:

Bu kâinat ve bu küre-i arz daim işler bir büyük fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misafirhanedir. Hâlbuki böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler, müzehrafatla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirleniyorlar, bulaşık oluyorlar ve ufunetli maddeler her tarafında teraküm ediyorlar. Eğer pek çok dikkatle bakılmazsa ve tanzif edilmezse ve süpürülüp temizlenmezse, içinde durulmaz, insan onda boğulur.(L. 343)

Her varlık, nerede olursa olsun bu emri dinler. Bahsin en çok tekrar edilen kelimesi dinlemektir. Her mahlûkun özel kulakları bu emri duyar, bu bizim duymadığımız, bu genel sesi duyar ve uyar. Duyan kulağı, anlayan aklı, uygulayan davranışı vardır canlıların. O tanzif-i kudsiden gelen emirleri, değil yalnız denizlerin akilü’l-lahm tanzifatçıları ve karaların kartalları, belki kurtlar ve karıncalar gibi, cenazeleri toplayan sıhhiye memurları dahi dinliyorlar. (L.344)

Alyuvar ve akyuvarlar da dinler ve bedenin hücrelerinde temizlik yaparlar.

Göz kapakları ve sinekler de o sesi duyar. “Ve o emri göz kapakları gözleri temizlemek ve sinekler kanatlarını süpürmek için dinledikleri gibi, koca hava ve bulut dahi dinler (L.344)

Bu bayram yeri olan kâinata her varlık en ideal, en güzel ve temiz şekilde gelirler. “En temiz, en nazif ve en parlak ve en pak vaziyetleri, en güzel, en saf, en latif suretleri almak için, bir dest-i hikmet tarafından sevk olunuyorlar.” (L 344)

Adl ismini anlatan bahis bir evrensel denge risalesidir, orada yirmiyi aşkın ilimden denge örnekleri verilir. Böyle bir bahsi en uzman fen bilimleri uzmanları bile kaleme alamaz, çünkü onlar ilimlerin eteğinde, Bediüzzaman ise tepesinde dolaşır, ilimlerin tevhid felsefesini yapar. Türkiye’de ilimlerin bilim tarihi ve felsefesini yapan bir perspektif daha ortada yoktur henüz. Evrenin dili matematiktir, ama bu matematik dili okuyacak matematikçi yoktur, onlar aritmetikle uğraşır, yedi kere yedi, sekiz kere sekiz, dersimiz bitti çocuklar.

Hakem ismini anlatırken, mahlûkatın birbiri içinde birbirinin sınırlarına riayet ederek, düzeni bozmadan nasıl hareket ettiklerini ve faaliyetlerine devam ettiklerini anlatır. Armonik, tevhidi bir perspektiftir.

Ferd ismi sonsuz, nesne ve olayları bir birlik içinde bir maksad etrafında toplar. Ayrılıkta gayrılık yoktur.

İMANI KUVVETLENDİRMENİN ÖNEMİ

Bediüzzaman bu isimleri okumanın, okutmanın önemini çarpıcı bir cümle ile anlatır. Bahislerin derinliğine, okumanın zorluğuna işaret eder, ama sonucun büyüklüğünü nazara verir:

İsm-i Azama ait nükteler, azami surette geniş, hem gayet derin olduğundan, hususan ism-i Kayyum’a ait meseleler ve bilhassa Birinci Şua maddiyunlara baktığı için daha ziyade derin gittiğinden elbette her adam her meseleyi her cihette anlamaz. Fakat herkes her meseleden bir derece hisse alabilir. Bir şey bütün bütün elde edilmezse, bütün bütün elden kaçırılmaz, kaidesiyle bu manevi bahçenin bütün meyvelerini koparamıyorum, diye vazgeçmek kâr-ı akıl değildir. İnsan ne kadar koparsa o kadar kardır.

İsm-i Azam’a ait meselelerin ihata edilemeyecek derecede genişleri olduğu gibi akıl görmeyecek derecede inceleri de vardır. Hususan ism-i Hay ve Kayyuma ve bilhassa hayatın iman erkânına karşı remizlerine ve bilhassa kader rüknüne herkesin fikri yetişmez, fakat hissesiz de kalmaz. Belki herhalde  imanını kuvvetlendirir.

Saadet-i ebediyenin  anahtarı olan  imanın  kuvvetleşmesi  ehemmiyeti çok azimdir.

İmanın bir zerre kadar kuvveti ziyade olması bir hazinedir.

İmamı Rabbani Ahmedi Faruki diyor ki; bir küçük mesele-i imaniyenin inkişafı benim nazarımda yüzler ezvak ve kerametlere müreccahtır” (L . 384)

İmanın anahtar olması, zayıf anahtarın kapıda kırılması, imanın kuvvetleşmesi, zayıf imanın insanı götürmeyişi, imanın en büyük hazine olması, hem bitmeyen bir hazine olması. Hazine kelimesi burada bizim hazine kelimemizden teessüfle ayrılır.

İsm-i Kayyum her varlığın, olayın tek başına ayakta durması yanında birlikte birbirine uyum içinde bağlı olmasını anlatır. Bir okyanus gibi risaledir. Bediüzzaman bu altı ismi ayrı ayrı okuduğu gibi onları bir insicam, armoni içinde birlikte de okur. Özellikle Bediüzzaman insanı Kayyum isminin en mükemmel aynası olarak görür, ağaç meyvesi ile kaim olduğu gibi kâinat da insan ile kaimdir. “İsm-i Kayyum’un mazhar-ı ekmeli olan insan ile bir cihette kâinat kıyam bulur. Yani kâinatın ekser hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana baktığı için güya insandaki cilve-i kayyumiyet kâinata bir direktir.” (L 399) Nasıl namaz dinin direği, insan da kâinatın direğidir. İnsan namazla ayakta durur, kâinat da bir cihette namaz kılan insanla. Namaz hem dinin hem de kâinatın direği olmuştur.

Bu bahis uzun gider, fırsat bulursak devam edeceğiz. Esma okumaları mektebine devam edelim, devamsızlar sınıfta kalır, dersini bilmeyenler esma okumasını bilmeyenler, sınıfını geçemez.

Dünya bilim tarihinde, dinler tarihinde E s m a O k u m a l a r ı  M e k t e b i kimse tarafından kurulamamış hidayet bahridir ve Bediüzzaman o mektebi inşa etmiştir.

Prof. Dr. Ahmet Nebil Soyer

www.NurNet.Org