Evde kal… Hazırlık için tam zamanı

Mehmet Abidin Kartal

Evde kalmaya başladık. Hayat durdu. Koşuşturmalar durdu. İnsanların koşuşturmaları, telaşlar niçin? İnsanların zamanlarının büyük bölümü dünyadaki hayatları için hazırlık yapmakla geçiyor. İlkokuldan itibaren hayatımız sınavlara hazırlıklarla geçmeye başlar. Hayatımızın tamamını kuşatan sınavlar yalnızca öğrencilik yıllarında değil, özel hayatımızda da sürüyor. Kpss, Yds, Tus, Ales ve daha birçok sınavdan, ehliyet sınavına hatta işe giriş mülakat sınavlarına kadar bilumum sınavlar hayatımızın değişmeyen bir parçasıdır.

İnsanın bir güzelliğe ya da uğrunda pek çok şeyi göze aldığı hedefine ulaşabilmesi için kimi zaman yıllarca süren bir çaba, bir hazırlık, kararlılık ve dirayet göstermesi, karşılaştığı zorlukları sabırla karşılaması gerekebilir. Bunların yanı sıra insanın maddi güç ya da toplum içinde itibar, belli bir kariyer elde etmek gibi hedefleri varsa; bunlar için de ciddi bir çaba sarf etmesi ve bazı zorlukları göze alması, karşılaştığı imtihanları başarı ile vermesi için ciddi hazırlıklar yapması gerekir.

Hayatımız sınav hazırlıkları yanında başka hazırlıklarında yaşandığı bir fırsatlar senaryosudur. Her sabah kalkarız işe gitmek için hazırlanırız. Okula gitmek için hazırlanırız. Futbol ve diğer branşlardaki takımlar, devamlı yapacakları maçlara hazırlanırlar. Askerin hayatı komutanın emirlerini yerine getirmenin hazırlıklarıyla geçer. Yazın kış hazırlıkları yaparız. Arkadaşımızın, dostumuzun düğününe giderken hazırlanırız. Hayatımız boyunca yapacağımız değişik işler öncesi, yapacağımız işe, eyleme uygun bir hazırlık yaparız. Sınavlara hazırlık, yolculuğa hazırlık, işe hazırlık, evlenmeye hazırlık vs. Fani dünya hayatı için bin bir türlü çaba harcanıp hazırlıklar yapılır. Evde kalmaya başladık bu hazırlıkların çoğunu şimdilik yapamaz olduk.  Şüphesiz yapılan hazırlıklar hayatın devamı için yapılması gereken şeylerdir. Ancak dünyaları için bunca hazırlıklar yapan bir çok insanın sıra ebedi hayatına gelince hiçbir hazırlıkları bulunmadığı, aksine böyle bir kaygı da taşımadıkları görülmektedir. Doğru olan şüphesiz her iki dünya için de hazırlık yapmaktır. Şimdi evdeyiz ebedi alem için hazırlık yapmanın tam zamanı…

Bişr-i Hafi hazretlerinin hastalığı sırasında talebelerinden birisi onu ziyarete gitti. Bişr-i Hafi’ye; “Bana nasihat et.” dedi. Bişr-i Hafi buyurdu ki: “Bir karınca vardı. Yazın taneleri toplar, kışın yerdi. Bir gün topladığı taneyi yemek üzere ağzına aldı. Tam bu sırada gelen bir kuş onun ağzındaki taneyi kaptı. Karınca topladığı şeyi yiyemedi ve emeline kavuşamadı. Dünyada insanlar da böyledir. Mal ve servet toplarlar. Onları ya başkaları alıp tüketir veya ölüm kuşu gelip o kimseyi alır da dünyadaki emeline kavuşamaz. Hal böyle olunca, dünyaya gönül vermemeli, ahiret için hazırlanmalıdır.” Şimdi hazırlanmanın tam zamanı.

“Hazırlanınız! Başka, daimi bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nispeten bir zindan hükmündedir. Padişah’ımızın makarr-ı saltanatına gidip merhametine, ihsanlarına mazhar olacaksınız, eğer güzelce bu fermanı dinleyip itaat etseniz. Yoksa, isyan edip dinlemezseniz, müthiş zindanlara atılacaksınız” (Sözler, Onuncu Söz, On Birinci Hakikat.)

Anne karnındaki bir çocuğun azalarını anne karnında kullanamamasının, kullanabileceği bir aleme, işaret etmesi gibi. Nasıl anne karnındaki bebeğin azaları dünyaya işaret ediyor ise, aynı şekilde dünya da ahiret alemine nispetle anne karnı gibi dar ve sınırlı olduğu için, insanın latife ve duyguları da ahiret alemine işaret ediyor. Dünya hayatı insan mahiyetine dar gelen bir elbise hükmündedir. Bu da insanın bu dünyaya ait olmadığının en büyük ispatıdır.

“Vermeyi istemeseydi, istemeyi vermezdi.” Allah insanlara istediklerini vermek istemeseydi, onlara isteme kabiliyetini vermezdi. Midenin, açlık diliyle yaptığı duayı kabul etmek istemeseydi, ona ne açlık duygusunu, ne de açlığı seslendirme arzusunu verirdi. Midenin duası rızık olarak verilmektedir. Öyleyse insana ebedi yaşama, varlığının sonsuz olmasını isteme, sevdikleriyle sürekli beraber olma duygusu ve isteklerini veren Allah, elbette onların bu isteklerinin karşılığını da verecektir. Bu dünyada bunlar olmadığına göre demek ki başka ve ebedi bir alemde o isteklerin karşılığı da olacaktır.

Bizi yaratan Allah’ımız, şu âlemi seyretmemizi istemeseydi, ana rahminde bize göz takar mıydı? Bu güzelim sesleri işittirmek dilemeseydi bize kulak verir miydi? Sayısız nimetleri yememizi, içmemizi istemeseydi, ağzımızı, midemizi yaratır mıydı? Bu açıdan ahiretin varlığına en büyük bir delil insan ruhuna konulan bu “ebedî yaşama arzusu”dur.

Hayatımız ebedi yaşamaya doğru hızla akıp gitmektedir. Dünyada ölümden başkası yalan. Ölüm gerçek; kaçış yok. Koronovirüs bu gerçeği  şu anda her an bütün insanlara hissettiriyor. Dünya koronavirüsle boğuşuyor. Dünya ölüm gerçeği ile bu kadar yüz yüze gelmemişti.  Her gün ölümler artarak devam ediyor. Ebedi aleme sevkiyat devam ediyor. Her birimizin bir sevk tarihi vardır. Ölümle ebedi hayat başlamaktadır. Ölüm için her an hazırlıklı olunmalıdır. Bu dünyada en önemli iş ölüme hazırlanmaktır. Bundan daha önemli iş yoktur. Hazırlıksız yakalanırsak telafisi yok. “Bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm hakikatinin elbette hayattan ziyade bir istediği var.” sözüne, herkes kulak vermeli ve ona göre hazırlık yapılmalıdır. Şimdi evdeyiz hazırlık için tam zamanı.

Bu dünyada helal, haram dairesinde yaşayanlar, Kur’an ve sünnetle hayatlarını şekillendirenler, ebedi aleme giderken hazırlıklı gidenlerdir. Burada, Hz. Ebubekir Efendimizin (r.a.) bir sözünü hatırlayalım. Şöyle diyor, Gönüller Sultanının (a.s.m.) sadık dostu, sadakatin, doğruluğun timsali:

“Kendine kabir değil, kendini kabre hazırla.”

Başka, daimi bir memlekete giderken nasıl hazırlanacağız, nelerden ibret alacağız? İbrahim bin Edhem hazretlerini dinleyelim:

İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne sormuşlar:
“Ettiğimiz dualar neden kabul olunmuyor?”
Hazret buyurmuş ki:
“Hakk’ı bilirsiniz, buyruğunu tutmazsınız! Peygamber’i bilirsiniz, sünnetlerini yerine getirmezsiniz! Kur’ân okursunuz, fakat onunla amel etmezsiniz! Hak Teâlâ’nın nimetlerini yersiniz, şükrünü eda etmezsiniz! Cenneti bilirsiniz, onu kazanmak için gayret etmezsiniz! Cehennemi bilirsiniz, endişe duymazsınız! Ölüm vardır dersiniz, hazırlanmazsınız! Atanız-ananız ve ölülerinizi kendi ellerinizle kabre koyarsınız, lâkin ibret almazsınız. Böyle olunca bu kadar gaflette olan bir kimsenin duası nasıl müstecâb ola!”

Bir memleketten başka bir memlekete gitmek üzere olan bir kimse hazırlık yapar. Çünkü gideceği yerde kendisine bir çok şey lazım olabilir. Hazırlık yapan kimse orada kalacağı müddet içinde rahat eder huzurlu olur. Bir pikniğe giderken bile bir çok hazırlık yapılır.

İnsan ahirete giden bir yolcudur. Bu öyle bir yolcu ki ruhlar aleminden anne karnına, oradan dünyaya teşrif eden bir yolcu. Sonra çocukluktan, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabre giren bir yolcu. Sonra kabirden, berzahtan, haşirden, sırat köprüsünden, cennet veya cehenneme varacak olan bir yolcu.

Bu kadar yollarda kendisine elbette bir çok hazırlık yapması gerekir. Varacağı ahirette rahat etmesi de bu yapacağı hazırlıklara bağlıdır. Dünya ahiretin tarlasıdır. Eken biçer.  Dünyada ekini eken, ahirette biçecektir. Burada hazırlığını yapan ahirette karşılığını görecektir.

Hazırlığı nasıl yapalım:… “…Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mucidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü, feda etmediğin takdirde, ya bâd-ı hevâ zâil olur, gider, veya O’nun malı olduğundan, yine O’na rücû eder. ”( Mesnevî-i Nûriye, Habbe,) Vücudumuzu Mucidimize feda etmenin tam zamanı.

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr suresi,18)

“Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah’ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir. (Hadid Suresi, 20)

Koronavirüs toplu ölümlere yol açarak, dünyayı kapalı hapishaneye dönüştürerek, herkesi zengin, fakir, güçlü, zayıf  hiçbir ayrım yapmadan dize getirebiliyor. Dünyayı şu anda virüs yönetiyor.

Allah’ın en küçük memuru virüs musibetinden alacağımız ders, evde ebedi alem için hazırlık yapmak olmalıdır. Belki bir daha bu fırsatı bulamayız. Şimdi tam zamanı. Derse  imanımızı tazeleyerek, tövbe, istiğfar ile kalp ve ruhumuzu da  virüslerden temizleyerek  başlamamız gerekiyor. Evde kalmanın doğru değerlendirilmesinin tam zamanı.  Evde kal, Evde hayat var, Hayat eve sığar  sözlerini bu günlerde devamlı duymaya başladık.  Evde boş kalmayalım. Allah bize yeter, O ne güzel vekildir diyelim. Evde kal, duada kal.  Hz. Mevlana’nın, ‘Derdin ne olursa olsun bir abdest al, nefes gibi. Ve bir seccade ser odanın bir köşesine, otur ve ağla. Dilersen hiç konuşma. O seni ve dertlerini senden daha iyi biliyor unutma. Dua ederken O’na kırık bir gönülle el kaldır. Çünkü Allah’ın merhamet ve ihsanı, gönlü kırık kişiye doğru uçar. Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu kovmaktır. Allah tozunu alıyor diye, niye kederlenirsin ey can!’ tavsiyelerini yerine getirelim. Tozumuz alınıyor unutmayalım.

Necip Fazıl ne güzel söylemiş, “insanlar ikiye ayrılır, vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.  Evde kalırken vaktimizi beşe ayıralım, boşa ayıranlarda artık beşe ayırsınlar. Yarın çok geç olabilir…