Evi Bediüzzaman Üniversitesinin Fakültesiydi

Abdullah Yeğin Ağabey anlatıyor

MEHMED FEYZİ AĞABEY, yetmiş yedi yaşına kadar halis riyasız bir İslam âlimi, sadakatli bir talebe ve çok faziletli bir mümin olarak yaşadı. Onun dünyası sadece eviydi inziva halinde yaşıyor, mecbur olmadan dışarı çıkmıyordu Resul-i Ekrem (a.s.m.) buyurmuş: “Fitneler çıktığı vakit evinizin hasırı gibi olun!” 0, adeta bu emri imtisal ediyordu. O, haliyle çoklarının imanının kurtulmasına vesile oldu.

Onu bir veya birkaç defa ziyaretle dindar olan, ahlakı güzelleşen çok kimse vardır. Onun hali, tavrı, konuşması, kıyafeti, hep İslamiyete sadakatini gösteriyordu. Üstad Said Nursiye de çok bağlıydı. Onun evi, Bediüzzaman Üniversitesi’nin bir fakültesi gibiydi. İki defa onu da Üstad Bediüzzaman’la hapse aldılar.

Hiçbir zaman o da Üstad gibi kılık ve kıyafetini değiştirmedi. İslamiyetin izzet ve şerefine uymayan bir haleti bulunmadı Frenk hayranlarının kılığına girmedi. Mahkeme müdafaası Şualar mecmuasında vardır. Okursak, sözlerinin ne kadar güzel. ilmî, aklî ve mantıkî olduğunu anlarız. Üstadını çok müspet ve muknî tarzda müdafaa ediyor. Ve Said Nursi Tarihçe-i Hayat kitabında “Emin ve Feyzi” imzasıyla yazdığı makalesinde Üstadım Kastamonu hayatını anlatışı ne kadar şirin ve güzeldir.

MÜSPET HAREKET ETTİ

Bütün takip, tarassut ve iftiralara rağmen sabretti. Müspet hareket etti. Kimseye zararı olmayacak tarzda, barıştırıcı, yapıcı ve tamir edici nasihatleri sohbetleriyle iman hizmetine devam etti. İktisadı esas kabul edip kimseye el açmadı. İzzet ve şerefiyle çoklara hüsn-ü misal oldu. Sadece Allah’a güvendi, O`na bağlandı. Aczini, fakrını, tefekkür ve şefkatini, haliyle de ifade ediyordu. Hal diliyle konuşuyordu. Dilinden ve elinden Müslümanların selamette kaldığı kimseydi. Kendisinden başkalarını örnek göstererek, kendine makam rütbe vermeden, tevazu ve mahviyetle rekabetsiz konuşuyor ve Bediüzzaman’ı hakiki mürşit bilerek, izinden ayrılmıyordu.

Onu 1948 senesinde Üstad Bediüzzaman’ın yanında tanıdım. O zamanlar, Müslümanlar suçlu gibiydi. Başında şapkası olmayana polisler çıkışırdı. Kılık kıyafetle sanki insanın kafası ve kalbi değişecekmiş gibi, herkes Avrupa’ya, Frenkler`e benzetilmeye özeniliyordu. Memurlar açıktan namaz kılmaktan korkardı. Kur`an okumak yasaktı. Çünkü onlara mürteci, gerici ve yobaz damgası vuruluyordu Lisede öğretmenler namaz kılan talebeye yobaz nazarıyla bakardı.

İşte böyle bir devirde Mehmed Feyzi Ağabey, karakol karşısında Üstad’ın yanında hizmet ediyordu. Risaleleri gizli yazıyor, Üstadına yardıma çalışıyordu. Üstad Said Nursî’nin imana ve ahlaka dair gençlere olan bir dersini Mehmed Feyzi Ağabey bize yazdırmıştı. Onun için emniyet müdürlüğünde ifadesi alınarak kendisi Denizli Hapsi’ne gönderildi.

OLGUN BİR HAFIZDI

O günlerde Müslüman olmak, İslamiyet’in icabını yaşamak, Sanki vatan haini olmaktı. İleri olduklarını iddia edenler, hiddetle. öfkeyle ellerinden geldiği kadar Müslümanlara zulmediyorlardı. lslamiyet’ten evvelki vahşet devrine döndüklerinin farkında bile değillerdi` Avrupa`nın manevî kölesi olanlar sanki ilerici  hürriyetçiydiler insan haklarından dem vururlardı Fakat iman ve Kur`an hakikatlerinden gelen Allah`a teslimiyet sayesinde hapishaneler dershane şekline girdi. Medrese-i Yusufiye oldu. Mehmed Feyzi Ağabey de bu medresede talebeydi. Üstadına hizmet ediyordu.

Mehmed Feyzi Ağabey’in Üstad`ın yanında Sükuti bir hali vardı. Üstad`ın emrini yerine getiriyordu.

Kastamonudayken ikindi namazından sonra Üstad’ın ona Amme Suresini okutması hiç aklımdan çıkmıyor. Güzel kıraati ve sesiyle çoklarımıza Kur`an okuma şevkini ve dinleme zevkini vermişti. O, Kur’an`ı ibadet için, tefekkür için okur, gösterişten kaçardı. Olgun bir hafızdı.

ÜSTAD`A BENZİYORDU

Denizli Hapsi’nden avdetinden sonra hastalanmış ve ziyaretine gitmiştim. Konuşması. hali, hareket ve siması, Üstad`a benziyordu. Gülmekten kendimi alamadım. O zaman bana dedi: “Beni Üstad`a benzetiyorsun, onun için gülüyorsun. lnsan sevdiğini taklit edebilir. Hem bu benim elimde değil.” Rahatsızlığımdan dolayı Kastamonuya gelince de ziyaret ettim. Hastalığımın bir tokat olduğunu söyleyerek bana güzel dersler vermişti. O zaman ziyade gafletteydim. Dersinden çok istifade etmiştim. Resul-i Ekrem (a.s.m.) buyurmuşlar ki: “Görüşülmesi size Allah`ı (c.c.) hatırlatan. amelinizi artıran. İlmi size ahiret iştiyakı veren kimselerle oturunuz.” işte Mehmed Feyzi Ağabey, böyle bir zattı. Kılığı. kıyafeti büyük insanın tavrını andırıyordu. O zamanlar biz gençler ise, hakikatleri ilan etmede ve daima Nurlar’dan bahsetmede daha hızlı olanları tercih eder. bu ağabeyimizin münzeviyane halini pek tenkit etmek isterdik.

Bize göre, herkese açık açık hakikatleri söylemeli, her yere gitmeliydi. Fakat sonradan anladık, o aldığı derse, fıtratına göre, muhitine göre en münasibini yapıyordu. Diyordu ki:“İlmin izzetini korumak lazım… İlim, bütün rütbelerin fevkindedir.”

Onun için, her hal ve tavrıyla şerefli, izzetli ve ciddi hareketleri ve konuşmasıyla taviz vermeden İslamiyet’i kalplere ve kafalara nakşetmeye çalıştı. İnsanlar, sadece onu görseler, konuşmasalar da insanî halinden ders alırlardı. Resul-i Ekrem (a.s.m.) buyurmuş ki:“Ameli olmaksızın dine davet eden, kirişsiz yay çeken gibidir.” Ve yine buyurmuş ki:

“İman temenni ve süslemelerle değil, kalplerde yerleşmesiyle, hareket ve tatbikatında onu tatbik etmesiyle vücut bulur.”

İşte bu ağabeyimizin halinde, bu hadislerin meali bulunuyordu.

SOHBETLERİ MÜTEVAZI İDİ

Tevazu ve mahviyeti, rekabetsiz tavrı, her Müslüman bağrına basar şeklinde ilmî konuşması, kalpleri teshir ediyordu. Risale-i Nur’daki ihlas, uhuvvet, muhabbet, samimiyet, ciddiyet, beraberlik onun yaşayış ve ifadelerinden aksediyordu. Çokları görüştükten sonra hayranlığını, tam ders aldığını ifade etmiştir. İster ehl-i ilim, ister ehl-i tarik olsun bütün Müslümanlar-ehl-i dünya da olsalar-_sohbeti onları tatmin ediyordu. Memnuniyetle ayrılıyorlardı.

Elbette Cadde-i Kübrâ-i Kur’aniye’de olanlar, Hz. Muhammed’in (a.s.m.) “Herkesin akli seviyesine göre konuş!” emrini yerine getirirler, müjdelerler, kolaylaştırırlar, sevdirirler, nefret ettirmezler. İslamiyet’in her derdimize deva olduğunu, her halleriyle gösterirler. Nur’dan ders alanlar, kâinatı büyük bir kitap gibi okurlar ve okuturlar.

Böylece Risale-i Nur’un şah ı maneviııi devam edecek. Üstad Bediüzzaman’ın (ra) büyük manevi dershanesinde hissesi olanlar. mü’minlerin dualarına mazhar olacaklar, yetiştirdikleri talebeler, dünya durdukça evvelkilerin defter-i hasenatlarına hayırlı amelleri duaları ve faaliyetleriyle yazılacaklardı. Onlar daima geçen ve rahmet-i Rahman’a kavuşan büyüklerinin izini takip edecekler. inşaallah… Mehmed Feyzi Ağabeyimizin kıyamete kadar defter-i hasenatının kapanmamasını ve bizlerin de ahirete göçen bütün ağabey ve Üstad’ımızlahaşrolmamızı rahmet i ilahiyye’den niyaz ederiz.”

Bu yazı Mehmed Feyzi Ağabey’in vefatı üzerine 21.03.1989 da Almanyada bulunan Abdullah Yeğin Ağabey tarafdan bir taziye makamında yazılıp Türkiye’ye gönderilmiştir.

Bediüzzaman’ın Sır Kâtibi

Mehmed Feyzi Efendi

İhsan Atasoy
214-218

Bu güzel yazıyı Kardeşlerle paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: