Evlilik; “Aynı Ellerle Kristal Taşımaktır”

Yıkmak kolay, yapmak zordur. Savaş kolay, barış zordur. Yakmak kolay, söndürmek zordur. Birşeyi varoluşu, sadece niyet olarak arkasında durmaktan öte, sahada da her anlamda arkasında durmayı gerektirir. Hayr, her zaman vücudî/varlıksal olana bakar ve vücud bir organizasyon işidir. Sebepler aşıldığında tek yapan ‘hamd ve şükrün tek sahibi Allah’ olduğu halde, insan sahada sebepleri de yenmek, aşmak veya en azından ikna etmek zorundadır. Allah bu dünyada herşeyi sebepler eşliğinde yaratıyor. Yaratanın O olduğuna iman etmek, sebepler perdesini inkâr etmeyi gerektirmez.

Namazda bile aklından sebepleri çıkaramayan insanlarız. Bu nedenle hayallerimizi bile usturuplu kurmamız gerek. Hayalgücümüz, sebepler tahtında realist düşünebilen/kurgulayabilen bir güç değildir. Hatta biraz daha cüretkâr konuşabilirsek; hayalgücümüz bir nevi bizim ‘mevhum rububiyet’ dairemizdir. O dairede yaptığımız kurgunun sahada da birebir tutmasını beklemek, Allah’ın hakiki Rububiyeti ile kendi mevhum rububiyetimizi karıştırmak demektir. Allah o mikyası, Onu anlayabilelim diye vermiştir; hakikaten öyle olduğunu/olduğumuzu düşünelim diye değil. Elindeki cetvelin ölçüsünü ‘ölçü birimi’ olarak kabul etmezsen, varlıkta olanı nasıl ölçeceksin? Neye göre ölçeceksin? Vehim her boyutta böylesi bir ölçü sahibi olmamıza yarar. Kimse dünya üzerine yatay ve düşey çizgiler çizmiş değil, ama paralel ve meridyenlerin varlığını vehmetmezsek koordinat diye birşeyin varlığından da bahsedemeyiz.

Üzerine gevezelik ettiğim şeyin evlenecek çiftler açısından önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü pek hayalperest dünyalarda yaşıyoruz. Hassaten dünyanın en büyük hayal gücü sömürücüsü film ve dizi sektörünün aşkı ve evliliği temel iki malzeme olarak her şekilde kullanması, o sektörlerin ellerindeki yalancı cennetler sayesinde, evliliği veya aşkı mevcut durumdan üst ve harika bir şekilde algılamamıza neden oluyor.

Her zaman yakışıklı/güzel olan, her zaman çok sıkı espriler yapan, her zaman nihayeti tatlıya bağlanan ve her zaman karşılığını bulan aşkların dünyası o dünya. İlişkilerin o dünyada bumerang gibi dönüp dönüp tekrar yaşandığı, gerçek hayatta ise kaçan fırsatların çoğu zaman bir daha geriye dönmediği malum. Film icabı, bir karakter, başına gelen kötü bir olayı unutabilir veya kendisine söylenmiş kötü bir sözü arkasında bırakabilir. Siz de bir seyirci olarak bundan memnun olursunuz. Fakat özünde insan ne kadar ‘arkasında bırakmaya müsait’tir? Özellikle kadınlar açısından söylüyorum bunu. Bir kadın geçmişiyle birlikte yaşar. Bir erkek daha çok geleceği düşünür.

Bu nedenle, pek çabuk kırılabilecek bir kristali veya şişeyi aynı ellerde tuttuğumuzu bilip ona göre yürümenin daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Ve hatırlatırım, kristalin taşınması süresi boyunca sağınızda, solunuzda size tekme atan, arkanızdan iten, ayağınıza çelme takan bir sürü de insan olacak. Bunun dışında; geçim sıkıntısı, hastalık veya başka şekillerde ‘artniyetsiz mutsuz ediciler’le de karşılaşacaksınız. Yani peri masalllarında ‘sonsuza dek mutlu yaşadılar’ şeklinde öğretilen aşk, sahada pek çok sıkıntıyla karşılaşacak.

İşte bu noktada hayrın varlıksallığı, şerrin yokluksallığı; yıkmanın kolay, yapmanınsa zor olduğu hiç aklınızdan çıkmamalı. Siz bir bütünlüğe, birey birey sahip olduğunuz vücudun daha üstü bir varlığa ulaşmaya karar veriyorsunuz. Evlilik bu. Ayrıyken muhatap olduğunuz dünyadan daha fazla sebeple ve daha sıkı bir organizasyonla bu iş yürüyecek. Destekler artabilir, ama sorun ihtimali de katlanarak artıyor.

Böylesi bir sürece girdiğinizin şuurunda olup, yaptığınız şeyin bir ‘yapmak’ dolayısıyla tek bir sebebin yerinden oynatılışıyla büyük zararlar görebilecek bir bina, kolay kırılabilir bir kristal olduğunu bilmek, dönülmez noktalara gelmekten koruyucu olabilir. Bediüzzaman’ın eserlerinde bu hayır ve şer; varlık ve yokluk bahsine çok değinmesini manidar buluyorum. Varlığı nasıl algıladığınız sonuçta ne bulduğunuzla yakından ilintili. Bir kristali elinizde tuttuğunuzu bilmek, elbette bir plastik topu taşımaktan daha dikkatli davranmayı ahlak haline getirir. Hayal gücünüzü kağıt üzerinde serbest bırakabilirsiniz, ama sahadaki işlerinizde dizginlerini daha sıkı tutmakta fayda var.

Ahmet Ay

cocukaile.net