Evlilik İnsanı Allaha Yaklaştırmalı

Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır. Evliliğe bu açıdan baktığınızda, izdivacın insanı Allah’a yaklaştırması gerektiği görülebilir.

Delikanli okulunu bitirdi ve işini kurdu. Artık evlenip çoluk çocuğa karışmak istiyor. Bunun için de düşünüyor ve soruyor: “Acaba kiminle ve nasil biriyle evlensem?”

Akıl verense çok oluyor: “Evleneceğin kişi şöyle şöyle olsun”. Ama anne ille de güzel gelin istiyor.

Genç kızın da evlenme yaşı geliyor. O da düşünüyor. “Acaba evleneceğim kişide nasıl bir özellik arasam? Dini diyaneti önemli olmalı mı?” Bu anne de kızının bir zenginle evlenip rahat etmesini düşlüyor..

Genç kız da delikanlı da şaşkın. Çünkü eş, insanı saâdetin beşiğine götürdüğü gibi; felaketin eşiğine de sürükleyebiliyor.

Kur’an, eşleri tarif ederken, “Eşleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eşlerinizin elbiselerisiniz..” buyuruyor (Bakara 187). Özellikle de günümüzde bu ayetin daha dikkatli okunması gerekiyor. Çünkü her sokak başında bir ateş yanıyor. Her  yerden binler günah insana saldırıyor. Çoğu şey ağız birliği yapmış gibi insanı Allah’tan uzaklaştırıyor.

Allah’a giden yollara barikatlar kurulmuş. Ahiret yurdunu gösteren işaretler ters çevrilmis. Sefih medeniyetin getirdiği cazibe ister istemez insanları o yoldan alıkoyar hale gelmiş.

Herkes, akın akın “insanın ve bilhassa Müslüman’ın bir nevi cenneti olan âile sığınağından” çıkıp o yöne doğru koşuyor. Sığınaktan çıkan askerin üzerine yağan mermiler gibi günahlar aile fertlerinin üzerine yağıyor.

Kişi evinde oturup TV’sini seyrederken, gazetesini okurken, hatta penceresinden sokağa bakarken bile müstehcenlik ateşi onu yakabiliyor. İşte bu arada eş denilen “elbise” o ateşe perde olmalı. Kişiyle ateş arasında set oluşturmalı. Eşinin üzerine gelen günahlara paratoner olup, onu Allah’a yaklaştırmalı..

Sadece dünya hayatı için giyilen bir elbise degil, kişiyi cennet bahçelerine uçurabilen paraşüt görevi yapmalı..

Çünkü, insan bu dünyaya sadece rahat yaşayıp, zevk ve lezzet peşinde koşmak için gönderilmemiştir. Onun esas gayesi kendisini buraya gönderen Cenab-ı Hakk’ı tanımak, bilmek ve ibadet etmektir. Dünya yolunda yürüyüp ahiret yurduna varmaktır.

Evlilik de o yol arkadaşını seçmektir. Şayet yol arkadaşı Allah’a yakınsa dünyada da ahirette de huzurlu olacaktır. Çünkü Cenab-ı Hak buyuruyor:

“Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa, elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.” (Nahl 97)

Asr-ı saadette yaşanan şu olay evliliğin insanı Allah’a yaklaştırması hususunda örnek olsa gerek.

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), sahabeleriyle birlikte otururken fakir ve muhtaç olanlara vermenin öneminden bahsediyordu. Al-i Imran Suresi’nin 92. ayetini okudu:

“Sevdiğiniz mallarınızdan Allah yolunda harcamadıkça “fazilet” mertebesine ulaşamazsınız. Bununla beraber her ne infak ederseniz, Allah mutlaka onu bilir.”

Bu sözler orada bulunanlardan Ebu Talha’yi (radiyallahu anh) can evinden vurdu. En değerli malını Medine’deki hurmalığını ve evini hemen orada bağışladı.

Evine gitti. Bahçenin dışında durdu. Eşi Rumeysa (radiyallahu anha) Ebu Talha’yi (radiyallahu anh) görünce neden eve girmediğini sordu. Ebu Talha (radiyallahu anh) evini ve bahçesini tasadduk ettiğini söyledi. Eşi:

“Kendin için mi yoksa ikimiz için mi?” diye sorduğunda Ebu Talha (radiyallahu anh) “ikimiz için” cevabını verince eşi Rumeysa:

“Allah senden razı olsun Talha. Ben de ayni şeyleri düşünürdüm. Bekle geliyorum.” diyerek dönüp arkasına bile bakmadan evinden çıkıp gitti. (Buhari)

Bizler de onları örnek almalıyız. Bunun için de evlilikleri nefsani duygulardan ziyade uhrevi duygularla yapmalıyız. Eş seçerken bizleri dünyaya çağıranı değil Allah’a yaklaştıranı seçmeliyiz.

Bizim evliliğimiz yani Müslüman’ın evliliği farklı olmalı. Müslüman âile, karanlık dünyalara ışık saçmalı… Sıkıntıda boğulanlara şefkat elini uzatmalı. Seviye hasret, mutluluğa hasret olanları sevginin ve mutluluğun yurduna iletmeli.

Eşler el ele vermeli

Derdimiz önce insanlığa hizmet olmalı. Bunun için eşler el ele vermeli. “Allah için ver” deyince vermeli. “Allah için yola çıkıyorum.” deyince uğurlamalı. Allah’a giden yolda hayat arkadaşına omuz vermeli. Tıpkı Peygamber kocasına Hira Dağı’na yemek taşıyan Hazret-i Hatice (radiyallahu anha), İslâm için şehit olan Ammar (radiayllahu anh) ve Sümeyye (radiyallahu anha), yalın ayak kızağın çöller üstünde yan yana hicret eden sahabe gibi…

Böyle eşler için söz sultanı ne güzel söylüyor: “Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini (ebedi arkadaşını) kaybetmemek için saliha (dindar) zevcesini taklit eder, o da salih olur. Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedi dostunu ve arkadasını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi (dünya saadeti) içinde saadet-i uhreviyesini (ebedi saadetini) kazanır.”

Evlilikte sevgiyi neler oluşturur?

“Bitti, seninle aramızdaki sevgi. Ve sanırım boşanmaktan başka çaremiz yok.” Eveeet!.. Şimdilerde pek sık duyar olduk böyle cümleleri. Peki ama neden? İşte nedenlerden birkaçı:

Saygısızlık

Kimi eşler, evlenir evlenmez “Karı-koca arasında resmiyet mi olur?” düşüncesiyle saygıyı rafa kaldırıyorlar. Halbuki saygi sevgiyi besler. Her kaba söz ve davranış, sevgi duvarından koparılan tuğladır. 

Sevgisizlik

Kimileriyse evlendikten sonra “seni seviyorum” demeyi angarya görerek, “Ona devamlı sevdiğimi hatırlatmama ne gerek var?” diyorlar. Sevgiyi açığa vurmamak odun atılmayan ateş gibi, sevgi ateşini söndürmektir. 

İlgisizlik

Saksıdaki menekşenizin gelişip çiçek açması için su neyse, sevgi çiçeğinizin büyüyüp gelişmesi için ilgi de odur. İlgi sevgi çesmesinin musluğu, ilgisizlik kor tapasıdır. 

İletişimsizlik

“İnsanin ihtiyacını en fazla tatmin eden kalbine karşi bir kalbin bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini karşılıklı değiştirsinler. Lezzetlerde ortak, kederli şeylerde birbirine yardımcı olsunlar. Evet bir işte hayrette kalan bir adam, birinin gelip kendisiyle o hayreti paylaşmasını ister.” Bu paylaşım olmadığı zaman eşler, kendilerini yalniz hisseder. Çünku iletişim, sevginin dilidir. İletişimsizlik sevgi dilinin katilidir.

 

Bencillik

Şefkat, merhamet ve fedakârlık duygusundan yoksun olarak erkeğin “yuvayı dişi kuş yapar” mantığıyla her şeyi kadından beklemesi; kadının da aşırı beklenti içinde olması sevginin ölümüdür. Çünkü, bencillik sevgiyi öğüten değirmendir.

 

Negatif düşünce

Bazı eşler, sürekli “Neden bana öyle söyledin?” diye her şeyi yanlış değerlendirerek eşinin kendisini sevmediğini düşünür. Sürekli yanlış anlaşılan eş, kendisini savcı karşısında yargılanan suçlu gibi hissetmeye başlar. Negatif düşünce, sevginin ölüm fermanına atılan imzadır.

 

Alkol, kumar gibi alışkanlıklar

Alkol, sevgi çeşmesine atılan zehir, kumar sevgi yumağını mahveden bomba, kötü alışkanlıklar sevgiyi yutan canavardır.

Kin, nefret, ofke…

Kin sevginin buzdolabı, öfke sevginin barut fıçısı, nefret sevginin celladıdır.

Kültür boşluğu

Kitap okuma hastası olan birisiyle kitaptan nefret eden birisinin arasında uçurumdan başka ne olur?

Huy ve mizac uyumsuzluğu

Birbirlerini sevseler de farklı huy ve mizacta olan zıtlaşmalar, pişmiş sevgi aşına katılan soğuk sudur.

Aile yakınlarının araya girmesi

Kayinvalide, görümce, hala, teyze vb. yakınların eşlerin arasına girmesi, eşler arası sevginin idam kararını veren âile mahkemesidir.

Eşini değistirmeye çalışmak

Sürekli “şöyle hareket  et, şöyle davran, şöyle konuş” diyerek eşi çocuk eğitir gibi eğitmeye kalkışmak, sevginin ölüm tuzağıdır.

Şiddet

Eşe atılan her tokat, sevgi bağını kesen bir makastır.

Dinî inançlar

Birisi namaz kılarken diğerinin namazla ilgisi olmaması. Ve sevgi dış güzellikte kalır ve dünyevi ve nefsani olursa o sevgi çabuk bozulur.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: